Suriyeli göçmenlerle dayanışma çağrısı: “İstanbul hepimize yeter”

31.07.2019 - 14:32
Haberi paylaş

İstanbul’da ‘Hepimiz Göçmeniz, Irkçılığa Hayır’ kampanyası tarafından düzenlenen basın toplantısında, sınır dışı etmeler ve zorunlu sürgün kınandı.

"Sınır dışı etmeye son, Suriyelilere dokunmayın!" başlıklı basın toplantısına, mültecilerle dayanışma içinde olan çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı.

Basın toplantısının açılışını yapan Avukat Gülden Sönmez, şunları söyledi: “Mart 2011’de başlayan Suriye savaşı içerisinde yaşayanlar olarak hepimizi insanlık suçları çerçevesinde derinden etkiledi. Özelde Suriyelilere yönelik başlayan ırkçılık ve nefret söylemi içeren kampanya tehlikeli boyutları barındırıyor. Savaştan, ölümden ve zulümden nefes almak, yaşayabilmek için ülkelerinden kaçtılar. Bir insanın evini, yurdunu, komşularını geride bırakarak başka bir ülkede yaşamak zorunda bırakılması yani sığınmacı olması çok basit bir şey değil. Tecavüzden, işkenceden, yargısız infazdan, bombardımandan, kimyasal silahlardan kaçarak geldiler buraya ve diğer ülkelere. Bir taraftan da görüyoruz ki aslında bu kaçış ve sığınmayla beraber sığındıkları ülkelerde göçmenler ciddi bir baskıyla karşı karşıyalar. Biz bir taraftan göçmenlere kucak açan bir ülke olarak gösterilirken son zamanlarda ırkçılığın her gün arttığına şahit oluyoruz. Bu basın toplantısının bir amacı da buna dikkat çekmek. Yeryüzünün hepimize yetecek kadar büyük olduğunu biliyoruz. İstanbul’un da bu potansiyeli kaldıracak kadar geniş olduğunu biliyoruz. Bu problem şimdi yaşanan bir problem değil Avrupa’da Amerika ülkelerinde karşılık bulan ve birbirini etkileyen genel bir politika. Bu da bizi daha fazla endişelendiriyor. Irkçılık insanlık suçudur. Yaşam hakkı söz konusuysa sınırlar konuşulmamalıdır. Ülkemize sığınanlar hangi dilden, dinden ırktan olursa olsun hepsine canı gönülden ‘hoş geldiniz’ demek istiyorum. Beraberiz, hepimiz kardeşiz. Kendilerini güvende hissetmelerini istiyoruz. Sorumluluk sahibi olan başta hükümet olmak üzere tüm siyasi parti temsilcilerine, sivil toplum kuruluşlarına çağrıda bulunmak istiyorum. Çok tehlikeli bir oyun oynanıyor. Bu oyun bugün son bulsun.”

Ortak basın metnini Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır kampanyasından Yıldız Önen okudu. Önen, "Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre, sığınma bir insanlık hakkıdır. Herkesin savaştan, yoksulluktan, iklim değişikliğinden ve hayatı yaşanmaz kılan diğer sebeplerden göç etme ve daha iyi bir hayatı arama hakkı vardır. Türkiye’ye sığınan göçmenler, lütuf göstermemiz gereken zavallı varlıklar değil, uluslararası hukuktan gelen haklarını tanımamız ve eşit-kardeşçe bir yaşamı kurmak için çaba sarf etmemiz gereken insanlardır" dedi.

Toplantıda söz alanlar şunları söyledi: 

İnsani yardım alanında çalışan aktivist Doktor Fatma Örgen: “Bir toplum yardıma muhtaç konumda tutulamaz. Sığınmacıların kendilerini ayakta tutabilecek bir politikanın yürütülmesi gerekiyordu. Eşit iş, eşit maaş gibi şeyler sağlanarak iki toplum arasında eşitlik sağlanmalı. Ciddi bir entegrasyon sorunu var. Toplumun uyumu sağlanmalı” dedi.

Hepimiz Göçmeniz kampanyasından Şenol Karakaş:

Son on gündür neyse ki memleketin sadece ırkçılardan ve faşistlerden ibaret olmadığını, ırkçılar karşısında ‘ırkçılığa hayır’ diyenlerin olduğunu, medyada ırkçılık karşıtı kesimlerin sesini kamuoyuna duyurmaya çalışanların olduğunu gördük. AKP, yerel seçimlerdeki yenilgisinin hesabını, bu toplumun en korunaksız, en çabuk mağdur edilebilen kesimi olan Suriyelilerden sormaya çalışıyor. Suriyeli arkadaşlarımız kimlik kontrolü yapılır, geri gönderiliriz diye 10 gündür evlerinden çıkamıyorlar. Evlerinden çıkamayan insanlar işlerine de gidemiyor. Bu yüzden evlerine ekmek, su alamıyorlar. Bu yüzden bizler öfkeleniyoruz, elimizi çabuk tutmamız gerekiyor. İstanbul Valiliği’nin, İçişleri Bakanı’nın başka işi mi yok Suriyelilerin sınır dışı edilmesiyle uğraşıyorlar.

AKP seçim yenilgisinin hesabını kendi içinde başka mekanizmalarla görmeli, Suriyelilerden elini çekmelidir. Suriyelilerle temas kuracaksa devlet yetkilileri, bizim şu taleplerimizi yerine getirmelidir:

  • Sınırlar açılmalıdır, bugün hala İdlip’te insanlar çok zor koşullardalar. Göçmenler sınırda kötü koşullarda kalmamalıdır.
  • Mültecilik hakkı tanınmalıdır.
  • Eşit işe eşit ücret verilmelidir.
  • Partonların Suriyeli işçileri sömürmesine son verilmelidir.
  • Nefret söylemleri yasaklanmalıdır.
  • Irkçılık insanlık suçudur ve cezalandırılmalıdır.
  • Zorunlu sürgün ve sınır dışı etmelere son verilmelidir.

Suriyeliler konusunda muhalefete de bir kaç söz söylemek gerekir. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve büyük umutların simgesi olan Ekrem İmamoğlu ‘geri gönderilmelidirler’ dedi. İYİ Parti veya Sinan Ogan gibi politikacılar zaten bütün mesailerini  göçmenleri nefret öznesi haline getirmek için yürütüyor. Esad bir katildir, yaklaşık 500 bin kişinin ölümünden sorumludur, halen de bu tavrını devam ettirmektedir. Suriyelilerin geri gönderilmesini savunmak onları ölüme göndermek anlamına gelir.

Medyada sanki işsizliğin, yoksulluğun, ev kiralarının sorumlusu göçmenlermiş gibi bilinçli, kasıtlı bir şekilde tutum alanlar var, bunlara geçit vermemek gerekir. Provokasyon peşinde koşanlara zemin hazırlamamak gerekir. Toplumun çoğunluğunun muhalefetteki ya da iktidardaki ırkçılardan ibaret olmadığını bilmeliyiz, bunu göstermeliyiz. Bu toplumda aşağıdan yükselen bir göçmenlerle dayanışma eğilimi var, bu dayanışmanın açığa çıkması ve sokaklarda örgütlenmesi için çalışmalıyız. Bazıları Suriyelilerde Arap, fakir, mağdur görebilir, biz Suriyelilerde kendimizi görüyoruz, biz Suriyelilerde Türkiye işçi sınıfının bir parçasını görüyoruz.

Hepimiz Göçmeniz kampanyası hem 26 Ağustos’ta, valiliğin son gün dediği günde bir basın açıklaması yapacak, hem de 15 Eylül’de Beyoğlunda daha kitlesel bir basın açıklaması yapacak, sokakta sesini çıkarmak için örgütlenme çalışmalarına devam edecek. Bazıları bir Nazi argümanı olan “çok seviyorsanız evinize alın” diyor. Biz Suriyelilerde kendimizi görüyoruz, Suriyeliler evimize almamız gereken dilenciler, mağdurlar değiller. Bütün Türkiye’yi tüm Suriyelilerin kendi evi haline getirmek için mücadele ediyoruz. Herkesi 26 Ağustos ve 15 Eylül’deki basın açıklamalarımıza davet ediyoruz.

Yurttaşlar Derneği’nden Melek Ulagay: “20. Yüzyılda hala bunları konuşuyor olmamız insanlık adına bir utançtır. Devletler kurumlar uluslararası kurumlar tüm yapılarıyla bu korkunç insanlık suçlarından öte insanların denizlerde botlarda boğulmasını seyretmemeli.” 

Uluslararası Mülteci Hakları Derneği 'nden Avukat İbrahim Ergin: “2014 yılında IŞİD ve benzeri selefi gruplarla birlikte göç yönetiminde güvenlik eksenli bir bakış geliştirildi. Genelde göçmenlerin sorun olduğu izlenimi oluşturuldu ve halka da hissettirildi. Göçün yönetimi konusunda devlet gerekli önlemleri alamamıştı. Geçici koruma altında olan Suriyelilerin çalışma hakkı AB’nin dayatmasıyla ortaya kondu. Öncesinde yasal olarak çalışma hakları yoktu. Cezalandırma eğilimi söz konusu. Muhatap olan resmi kurumlar da böyle yaklaşıyor."

Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz: “Birçok soruna olduğu gibi buna da kendimizce Türk usulü çözüm bulmaya devam ettiğimiz sürece büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaya devam edeceğiz. Evrensel hukuk açısından Türkiye Cumhuriyeti’nin hukukunda bir karşılığı var mı yok. Bu bir ayrımcılık. Türk usulü her şeyi siyasetin aracı haline getirmek belirleyici. Bu da ilk günden itibaren Suriye sorununun bir insanlık sorunu savaş sorunu olarak ele almadan önlemler alınmadığı için şu an nefret söylemi, milliyetçilik sürüyor.”

Hafıza Merkezinden Murat Çelikkan: “Yaşamlarını sürdürebilme adına ülkelerini terk etmek zorunda kalanlara Türkiye kapılarını açmıştı. Bu takdir edilmesi gereken bir davranıştı. Ancak bu insani ve hukuki zorunluluğu, insani nedenlerle yaşamlarını sürdürebilmek için göç etmek zorunda kalmış insanları iktidar pazarlık konusu olarak kullandı. Bugün de iktidar Suriye politikasında güvenli bölgenin oluşturulması için pazarlık unsuru olarak kullanıyor. Ana muhalefet sırf iktidara muhalefet edebilmek için ırkçı bir politika gütmekten kaçınmıyor. Yasalar gereği bireysel ve toplu geri gönderme suçtur ve hukuka aykırıdır. Tüm siyasi partiler ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığını körükleyen politikalara son vermek zorundadır.”

Hepimiz Göçmeniz kampanyasından, Yıldız Önen’in Türkçe ve İngilizce okuduğu basın açıklamasının tam metni:

Sınır dışı etmeye son, Suriyelilere dokunmayın!

Bugün burada, son dönemde İstanbul ve bazı başka kentlerde, başta Suriyeliler olmak üzere tüm göçmenlerle ilgili başlatılan sınır dışı etme uygulamasından duyduğumuz kaygı nedeniyle toplandık.

İstanbul Valiliği, son olarak, geçici koruma statüsü altındaki Suriyelilere, 20 Ağustos’a kadar kayıtlı oldukları şehre dönmeleri için süre verdi.

İstanbul’da uzunca bir süredir yeni geçici koruma kaydı alınmazken, iş bulma ve bir hayat kurma umuduyla buraya sığınmış insanlara, şehri terk etmeleri söyleniyor.

Otobüslerin içinde elleri plastik kelepçeli şekilde ve aç susuz bırakılarak geri gönderme merkezlerine yollanan göçmenlerin görüntüsü, hepimizi derinden sarstı. Geçici koruma belgesini evde bırakarak ekmek almaya giden bir gencin İdlip’e yollandığını öğrendik.

Kamuoyu tepkisinin geri adım attırması sonucu, Amjad Tablieh isimli bu genç Türkiye’ye geri dönebildi. İçişleri Bakanı ise sınır dışı etme gibi bir durumun olmayacağını söyledi.

Ancak son dönemde yükselen göçmen karşıtı hava, siyasetçilerin ve medyanın Suriyelilerin “sorun” olduğu yönünde vardıkları konsensüs, plaj yasaklarından zorla geri göndermelere, sık sık sığınmacıların hayatını zorlaştıran uygulamaların gündeme gelmesine yol açıyor.

Oysa bugün Suriye, barışa hâlâ oldukça uzak. İdlip’teki savaş nedeniyle son bir aydır 550 bin kişi daha yerinden edildi.

Türkiye’de sık sık hedef hâline getirilen Suriyeliler, yüz binlerce kişinin yaşamını yitirdiği bir çatışma ortamında, evlerini, işlerini ve her şeylerini geride bırakarak kaçmak zorunda kalmış insanlar.

Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre, sığınma bir insanlık hakkıdır. Herkesin savaştan, yoksulluktan, iklim değişikliğinden ve hayatı yaşanmaz kılan diğer sebeplerden göç etme ve daha iyi bir hayatı arama hakkı vardır. Türkiye’ye sığınan göçmenler, lütuf göstermemiz gereken zavallı varlıklar değil, uluslararası hukuktan gelen haklarını tanımamız ve eşit-kardeşçe bir yaşamı kurmak için çaba sarf etmemiz gereken insanlardır.

Biz, sınırların ve ulusların yarattığı yapay ayrımlara karşı, tüm insanların eşit, özgür ve kardeş olduğu bir dünya istiyoruz. Bunun için nefreti, düşmanlığı ve ırkçılığı körükleyenlere karşı dayanışmayı büyütmek için hareket ediyoruz.

İlk gününden itibaren “Göçmenler, hoşgeldiniz” dedik. Yalanlar üzerine kurulu linç girişimlerine karşı çıktık ve sorumluların cezalandırılmasını talep ettik. Suriyeliler başta olmak üzere tüm göçmenlerin haklarının tanınması için mücadele ettik.

Bugün de Suriyelileri bir gün evine dönecek “misafirler” olarak gören anlayışın terk edilmesini, toplumdaki tüm sorunların kaynağı olarak Suriyelilerin gösterilmesine son verilmesini, entegrasyonu ve birlikte yaşamı sağlayacak ve kolaylaştıracak politikaların üretilmesini, yani göçmenlerin barınma, beslenme, sağlık, eğitim gibi insanca bir yaşam için gereksinim duydukları hizmetlere erişimlerinin sağlanmasını istiyoruz.

İstanbul hepimize yeter.

Sınır dışı etme uygulamalarına son verilsin!

Göçmenler kardeşimizdir!

(Marksist.org,PİRHA)

Bültene kayıt ol