6 Mayıs açıklaması ve barışın gücü

16.05.2019 - 13:15
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

"Nerede kalmıştık?" sorusu her zaman geçmişe, hafızaya çağrı yapar. Bazen yarım kalmış bir şeye yeniden başlamanın heyecanı, bitirebilmenin umudunu yaratır. Bazen de hüzün verir; yaşanmış açıları, kayıpları, kötülükleri, kötü tecrübeleri hatırlatır, çoğu kez de irkilirler.

Geçmişle yüzleşmeyi becerenler, hatalarından ders çıkarmayı başaranlar yeni bir başlangıcın, yeni bir tecrübe edinmenin heyecanıyla harekete geçerler. Geçmişin hatalarında, kötülüklerinden arınmanın fırsatının peşinden koşarlar.

Değilse korku, kötü bir telaş yaşanıyor. Panik, şaşkınlık ne yapılacağını bilememek hâlidir. Geçmiştekilere benzer felaketleri yaşama, yine başarısızlığa uğrama endişesi teslim alır insanı.

6 Mayıs 2019 Salı günü, 8 yıl aradan sonra avukatlarının PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesinin sonuçlarını açıklamaları sonrasında yaşananlar, bütün bunları düşündürdü.

AK Parti iktidarı döneminde ardı ardına yaşanan “Milli Birlik, Bütünlük Projesi, Oslo Süreci ve de 2013-2015 Çözüm Süreci” gibi girişimler sırasında ve sonrasında yaşan yanlışlar, aksaklıklar, büyük yıkım ve radikal politika değişikliği, hiç kuşkusuz temkinli yaklaşımları fazlasıyla haklı çıkarır nitelikte.

Türkiye’nin insancıl hukuk ve bir dizi evrensel değerlere ilişkin sorunlarının yanı sıra son üç, dört yıldır yaşanmakta olan vahşet ve siyasi kırım, her şeyden daha fazla barış konusunda güvensizliğin derinleşmesine yol açtı. Bu, işleri daha da zorlaştırıyor.

Türkiye’nin boğuşmakta olduğu her türden sorunun çözümü arayışlarında, bu verili durum dikkate alındığında başarılı olunabilir. Geçmişten ders almayan ve verili durumu değiştirmeyi hedeflemeyen her girişim, sorunu daha fazla kronikleştirir.

8 yıl sonrasında yeni bir arayışa kim hangi nedenle girmiş olursa olsun, özellikle ve öncelikle hukuksuz, keyfi tutum, davranış ve hak ihlallerine son vermeyi ve derinleştirilen güvensizliği azaltmayı hedeflemek durumdadır.

Barış arayışında her iki konu her zaman öncelikli olmak durumunda. En azında akıldan çıkarılmadığı zamanlarda ilerlemek, gerçekleşebilir kalıcı çözümlere ulaşmak mümkün olabiliyor.

Abdullah Öcalan açıklamasının kamuoyuna İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimlerinin YSK tarafından ertelendiği gün duyurulması tek başına konuya kuşkuyla bakmayı haklı çıkarmaz. Hatta iktidarın konuyu araçsallaştırmış olması, sorunu iktidarın hapsetmek istediği alanla sınırlı değerlendirmek eksik, yanlış olur.

Normalleşmenin ilk adımı

Açıklamanın içeriğini, Türkiye’nin toplumsal kutuplaşmasından, kangrenleşmiş Kürt çatışmasından ne derece çıkışa elverişli olduğuna bakarak değerlendirmek gerekir.

Görünen o ki, üç yıldan fazla bir süre sonrasında muktedirler Öcalan’ın kapısını çalmış. Bunun politika değişikliği nedeniyle değil, zorda kalmanın sonucu gerçekleştiği aleni. Aynı biçimde Öcalan’ın da eskisi kadar kudretli bir konumda olmadan kapıyı açmak zorunda kaldığı zaten yeterince ortada. Taraflar çözüm sürecinde kaçırılan fırsatın ağır faturasıyla karşı karşıyalar.

Açıklanan metin, arayışa iç siyasetteki gelişmelerden veya sıkışmadan daha çok yanlış dış siyasettin kaynaklık ettiğini gösteriyor. Açıklamanın Suriye’ye odaklanmış olması, Suriye’deki gelişmelere paralel iç gelişmeler yaşanması olasılığına işaret ediyor.

Çözüm süreci, Türkiye’nin Kürt sorununda ilerlemelere paralel Suriye’de sonuca ulaşmayı hedeflemekteydi. Bu başarılamadı. Öncelik yer değiştirildi. 4 yıl sonra, Suriye’de ve bölgede yaşananlar, Suriye Kürtlerinin geleceği konusunun yeniden öne alınmasını dayattı. Bunda dış dinamikler fazla rol oynadılar. ABD ve Rusya hep Suriye Kürtlerini ellerinin altında tutma derdinde oldular.

Şimdi ilk aşamada tarafların (Ankara, İmralı) bu konu etrafında birbirlerini test edeceklerini söylemek çok yanlış olmaz. Suriye’de ilerlemenin Türkiye içine yansıması hızlı olacaktır. Ancak bu hiç de kolay ve kısa sürede imkân dahilinde görünmüyor. Türkiye’nin Suriye Kürtlerini eskisi gibi Şam’a sıkı sıkıya bağlı yaşamaya ikna etmesi veya Şam merkezli yönetimin gevşetilmesine rıza göstermesi gerçekleşebilir değil. Sorun çözen AK Parti’nin sorun üretir hâl alması bunu engelliyor. Ancak ihtimal dışı bir olasılık da değildi. Dış dinamikler ve bölgesel gelişmeler Ankara’yı fazlasıyla zorluyor.

Gelişmelere bu çerçeveden baktığımızda, 6 Mayıs açıklamasını, barışa kapı aralayan normalleşme sürecinin ilk adımı olarak değerlendirebiliriz. Devamının gelmesi ise Ankara’nın Suriye politikasında değişikliğe gitmesini ve Kürtlerle dolaylı veya doğrudan temas kurulmasını gerektirir.

Güvensizliğin esiri olmamak

Güvensizlik prangasının esiri olarak hareket edildiğinde, çözüm sürecinde İmralı, Ankara, Kandil üçgeninde süren çatışmanın başarısızlığa yol açması gibi bu kez de İmralı, Ankara, Rojava üçgeninde aynı sonuçla karşılaşmak olasılık.

Her şeyden önce Rojava sahasında uluslararası güçlerin vekalet savaşı var. Çözüm yoluna girilmesi de bu güçler arasında çatışma ve çelişkilerden üreyecek. Rojava’da ve Suriye’de çok fazla ve çok yönlü risk alanları mevcut.

Çözüm süreci tecrübesinin gösterdiği korkuların esiri olmak, ayağımıza gelen fırsatların heba edilmesini getiriyor. Barış cesaretli davranmayı ve risk yönetebilmeyi gerektiriyor.

Muhalefet hareketi, sürekli risklere dikkat çeken, sürecin tökezlemesini bekleyen siyasetle, sorun çözmenin siyasal aktörü olamaz; Sorun üreten veya derinleştiren siyasal aktör olarak kalır. Muhalefetin salt iktidarı eleştirmekle sınırlı bu gibi tutumlarının bizzat iktidarı rahatlattığını çözüm sürecinde yaşayarak gördük.

Son üç yıldır Ankara’nın beka sorunu diye formüle ettiği Rojava sorununda rahatlamayı getirecek, çatışmayı bitirecek bir yola girilmesine nasıl katkı sunabiliriz ya da daha etkili pozitif bir siyaset izlenebilir sorusunu sormanın tam zamanı.

Bütün emareler önümüzdeki birkaç ayın Suriye ve Rojava için fazlasıyla kritik olduğunu gösteriyor. Halk tabiriyle önümüzdeki dönem “dananın kuyruğunun kopma” olasılığının yüksel olduğu bir dönem olacağa benziyor. Türkiye için yolun sonu görüleli çok oldu.

Türkiye’de barış isteyenler, yeni bir barış yolculuğuna hazırlık yapan Kürtlere eşlik edip etmeme kararlarını verecekler. Çözüm sürecinde olduğu gibi yük olmak değil, yolculukta eşlik etmek gerek. Barışın gücüne güvenerek yolculuk etmektir bu.

Türkiye’nin normalleşmesinin, demokratikleşmesinin yolu Kürt siyasal güçlerinin bu süreci sağlıklı aşmalarına fazlasıyla bağlı.

Korkuların, yanlışların esiri olmadan gerçekçi olupmimkansızın peşinden koşmak gerekiyor. Bu, Ankara’daki muktedirlerin işini değil, kendi işimizi kolaylaştıran bir yoldur.

Hakan Tahmaz

(www.hakantahmaz.com)

Bültene kayıt ol