Sadakatin giderek genişleyen sınırları içinde törpülenen özgürlüklerimiz

03.05.2019 - 15:45
Ayşe Demirbilek
Haberi paylaş

“Anne devlete sadakatli değil. 18 yaşına kadar çocuğunun eğitiminden sorumlu olan anne, çocuğunu da devlete sadakatli biri olarak yetiştirmemiş. Bu konuda ciddi şüphe var.”

Bir anne, barış çağrısı eylemleri kapsamında, dönemin canlı kalkan eylemi olarak adlandırılan sivil ve şiddetsiz eylemlere katılmış, yargılanmış ve cezaya gerek görülmemiştir. Yıllar sonra oğlu memur olmak için başvuruyor, devlete sadık yetiştirilmediği gerekçesi ile atanamıyor. Aile itiraz ediyor, mahkeme de yukarıdaki gerekçe ile itirazı reddediyor.

Bir adam boşanma davası açmış olan karısını, ona sadık olmadığı gerekçesi ile sokak ortasında bıçaklayarak öldürüyor. İşyerinde patronlar şirket çıkarlarına ihanet söz konusu olduğunda, kadının çocuk yapma anlaşmasını ihlal ettiğini bahane ederek kadını işten çıkartıyor (birçok işyerinde kadınlara işe girerken ne zaman çocuk yapabileceğine dair anlaşma imzalatılıyor). Ailenin büyükleri, kadının bir erkek ile görüşmesi, uygun olmayan şekilde giyinmesi ya da fazla ortalıkta dolaştığı gerekçesi ile aile birliğine ve namusuna sadık kalmadığı gerekçesi ile kadını intihara sürüklüyor, kuyulara atıyor ya da vurup bir yerlere gömüyor.

Kadın sürekli topluma, aileye, kocaya ve devlete sadık olmak zorunda. Üstelik yukarıdaki alıntı ile anlıyoruz ki, sadece kendisi değil, çocuklarını da buna uygun yetiştirmeli. Oysa sürekli ‘çocuk yapma becerisi’ ile övünen erken bu görevden azledilmiş. Ama karısının ya da çocuklarının ‘uygunsuz’ davranışlarını cezalandırma hakkı, yine ‘çocuk yapma becerisi’ ile övünen baba/kocaya ait. Erkeklerin bu olağanüstü becerinin yanında, bir de günümüzde inanılmaz bir ayrıcalık olan eve ekmek getirme ayrıcalığının yanında elbette çocuk yetiştirmeye vakti olmayacaktı. Bu, sorumluluk isteyen ama çok zaman da çok zor ve önemli olmayan görev, tabii ki annelerindi.

Mahkemenin kadından devlete sadakat beklemesi aslında o kadar da şaşılacak bir durum değil. Zira toplumsal cinsiyet rolleri dediğimiz şey, sistemin işleyişi ve yeni iş gücünün bedava (devlete maliyeti olmaksızın) üretilmesi için ortaya çıkartılmıştır. Teminat ve sürekliliği ise bizzat devlet eli ile sağlanmaktadır. Bu teminat da ancak kadının belli kıstaslara göre dizginlenmesi ile mümkün. Dizginlemenin de en kolay olduğu yer aile.

Bugün karşı karşıya kaldığımız saldırıları bertaraf etmek, devlet ve millet olarak yeniden bir medeniyet hamlesi yapmak, ‘Dünya 5’ten büyüktür’ diye haykıran bir devlet olarak dünyada yeni bir insan hakları hamlesi gerçekleştirmek, insan hakları bağlamında dünyaya değer katmak istiyorsak işe önce aileyi, ailenin mutluluğunu, topyekun nesillerimizi korumaktan başlamak gerekir, diye düşünüyorum.

Yukarıdaki güzel düşünceler de Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Süleyman Aslan Bey’e ait. Geçtiğimiz hafta ‘Vakit Aile Vakti’ adlı sempozyumda yaptığı konuşmasından birkaç satır.

Konumuz ailenin korunması ve mutluluğu. Yani ailenin diyor mutluluğunu bozmayın. Çok hır gür çıkarmayın. Bize karşı dış güçlerin başlattığı ekonomik ve siyasi saldırılara karşı bekamızı garanti altına almak için ilk önlemlerden biri ailelerimizi korumak. Bunu, Başkan Erdoğan’ın evlilik dışı birlikteliklerle ülkenin tehlikeye atıldığını anlattığı konuşmasından da anlayabiliyoruz.  

Tüm bunlardan anladığımız başka bir şey ise önümüzde sadece nafaka ile sınırlı olmayacak olan bir kazanılmış haklar saldırısı ile karşı karşıya kalacağımız. Bir süredir dillendirilen ailenin korunması ve mutluluğu meselesinin, 6284 sayılı kanuna gelecek saldırının habercisi. Yine ailenin huzurunu kaçırdığı birkaç yerde yazılıp çizilen, ‘aşırıya kaçan’ medeni kanun üzerinde de değişikliklere gitmek istendiğinin göstergesi.

İktidar ve ortakları, saldırılara karşı koymak için yine biz kadınların bedeni ve hakları üzerinden bir saldırı başlatacaklar. Ancak biz de haklarımıza, bedenimize ve hayatlarımıza olan bu saldırılara karşı daha da güçlü ve daha birlikte bir mücadele ile karşı koyacağız. Bunu tarihte birkaç kez deneyimledik, yine kazanacağız.

Nafakama, 6284’e, Medeni Kanun'a dokunma!

Bedenim, hayatım, haklarım benim! Karar benim.

Ayşe Demirbilek

[email protected]

Bültene kayıt ol