Yerel seçimler ve sonrası

28.04.2019 - 11:00
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

31 Mart seçimleriyle Türkiye siyasetinde taşlar yerinden oynadı. Son beş yıldır yaşanan bölgesel gelişmelerin ve 15 Temmuz darbe girişiminin uzantısı siyasal krize eşlik eden ekonomik krizin yarattığı depremin de etkisiyle Türkiye yönetilemez bir hâl aldı.

Süreci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kobani düştü, düşecek” sözlerini sarf ettiği ve Kürt siyasetinin çözüm sürecinin sonlandırılmasının arifesinde Kobani direnişi çağrısı yaptığı 2014 sonbaharından başlatmak isabetli olur.

Çözüm sürecinin sonlandırılması ve 15 Temmuz darbe girişimi, AK Parti’nin ipinin bir ucunun MHP lideri Devlet Bahçeli’nin eline geçmesini getirdi. Süreç içinde AK Parti, MHP ile stratejik ortaklık kurma yoluna girdi. Kendi beka sorununu böyle aşabileceğini sandı.

Hiç de öyle olmadı. Son iki seçimdir, partisine ders vermek isteyen seçmeninin oyu AK Parti’den MHP'ye kaydı. İttifaktan MHP daha kârlı çıktı. Bu, sandık sonuçlarından çok daha derin sonuçlara yol açtı. AK Parti, MHP’nin Türk milliyetçisi tezlerine, görüşlerine her gün biraz daha yaklaştı. MHP, AK Parti’yi kemirdi. Zamanla bu MHP’lileşme eğilimi, AK Parti seçmeninde huzursuzluk yarattı, tepkilere yol açtı.

Cumhurbaşkanı hükümet sistemi tartışmalarında ve 24 Haziran 2018 seçimlerinde, Türkiye’nin salt iktidar partisi kaynaklı sorunla karşı karşıya olmadığı, bir yönüyle de muhalefet sorunuyla karşı karşıya olunduğu görüldü.

Yeni tür Türk milliyetçisi parti kaybetti

31 Mart seçimlerini AK Parti kaybetti. Rant paylaşımının, nüfusun yoğunlaştığı Ankara, İstanbul gibi üretim ve şehirleşme merkezlerinin büyükşehir belediye başkanlıklarını muhalefetin kazanması, iktidar partisi seçmeninin bir kısmının sandığa gitmemiş olması ve iktidar bloğunun oy kaybetmesi, muhalefetin başarısından daha çok iktidar bloğunun başarısızlığı belirledi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine yapılan “olağanüstü itiraz” AK Parti’nin lehine sonuçlansa da, seçimler yenilense de bu değişmeyecektir. Hatta yenilenen seçimleri kazansa bile değişmeyecektir. AK Parti adım adım büyük yenilgiye yaklaşıyor. Çözülme süreci hız aldı.

AK Parti’nin seçim sürecini yönetecek performansı gösterememesi bile bunun işaretidir. Türkiye’de, belki de dünyada ilk kez bir iktidar partisi bu kadar yaygın ve çok yönlü seçim sonuçlarına itiraz etti ve sonucu değiştiremedi. Hem de dünyanın gözleri önünde seçimleri yöneten il, ilçe ve yüksek seçim kurullarını baskı altına aldığı koşullarda.

AK Parti, MHP ile kurduğu iş birliği ile “yeni tür Türk milliyetçisi” partiye dönüştürülüyor. Siyasetin merkezi Türk milliyetçiliği ve klasik ceberrut, kanunsuz devlet uygulamalarıyla tahkim ediliyor.

Otoriter ve tek adam rejimi inşa etmeyle sınırlı olmayan bir toplumsal dönüşüm çabası içine girildi. Çubuk’ta CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırıyı, linç girişimini meşrulaştırıcı tutumları, adeta saldırıdan “kahramanlık hikayesi” çıkarma gayreti; HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’a karşı 23 Nisan töreninde TBMM’de yapılan saygısızlık; hatta ve hatta HDP’li Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’e yüksek rütbeli bir askeri bürokratin el uzatmama cüretkârlığı, inşa etmeye çalıştıkları bu yeni ayrımcı rejimlerinin uygulamaları olarak görebiliniz.

AK Parti sürdürülebilir krizle ayakta kalmaya çalışacak

31 Mart seçimlerinde başarısız olan, seçmen desteği azalan AK Parti, yenilmemek için siyasal krizi sürdürülebilir bir mertebede tutarak kendini tahkim yoluna gidecek. Cumhurbaşkanının “gaz sıkışması ve Türkiye ittifakı” gibi yaklaşımları bunun işareti.

Ankara’da ve İstanbul’da elde ettiği ilçe belediye başkanı ve belediye meclis üyesi çoğunluğu ve yerel yönetimler yasasında yapacağı değişiklikle muhalefeti zorlamayı deneyecek. Merkezi yönetim yetkisini kullanarak sıkıştırma ve etkisizleştirme stratejisi izleyecek.

Bütün bunların geri tepme ve AK Parti’yi vurma olasılığı da hiç de az değil. Özellikle İstanbul’da seçim gecesi ve sonrasında Ekrem İmamoğlu’nun gösterdiği performans ve kriz yönetme becerisi dikkate alındığında, AK Parti’nin başarısızlığının tavan yapması, yenilgiye uğraması sürpriz olmaz.

AK Parti'nin bu süreçte YSK’yı baskılayarak İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi kararı aldırması bu süreci hızlandıracak. Yenileme kararı ilçe belediye başkanlarını da kapsarsa, seçim sonuçları AK Parti aleyhine daha fazla değişebilir. Büyük bir yenilgiye dönüşebilir.

Tabanındaki rahatsızlık

Bu nedenle, tabanda partinin eski ayarlarına hızla dönmesi isteği daha yüksek sesle dillendiriliyor. Bu doğrultudaki gazete köşe yazıları, seçimlerden sonra hızla arttı.

Bir süredir ismi yeni parti kurma çalışmalarıyla anılan eski başbakanlardan Ahmet Davutoğlu, hafta başında 15 sayfalık bir yazı yayınladı. Anayasa Mahkemesi eski başkanlarından Haşim Kılıç iki gün önce bir ödül törenindeki konuşmasında ağır eleştirilerde bulundu. Anlaşılan AK Parti içinden yeni parti çıkarma çalışması hızlanacak.

Esasında sorun, AK Parti’nin eski ayarlarına dönmesiyle veya Türkiye ittifakı ya da muhaliflerin uzun bir süredir izlemiş oldukları RTE karşıtlığıyla sınırlı siyasetle aşılabilecek bir sorunun çok daha ötesinde ve çok daha büyük bir problem ile yüz yüze olunduğunun hâlâ yeterince kavranamamış olunmasında.

Türkiye’de siyasetinin köklü bir muhasebe ihtiyacı var. Bundan hiç kimse ve hiçbir kesim muaf değildir. Bu nedenle bu sınırlılıktaki arayışlardan bir sonuç çıkma olasılığı oldukça düşük. Kaldı ki, son dönemde girdiği yoldan geri dönüş imkânsız değil ama oldukça zor, büyük bir cesaret, çok radikal dönüşüm gerekli.

Türkiye 31 Mart sonrası yeni bir döneme girdi. Bir iki yıl içinde yönünü netleştirecek. Bu geçiş dönemini kavramak ve etkili, dönüştürücü siyaset için ilk adımlardan biri, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 27 04.2019 cumartesi günü partisinin 28. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda yaptığı tarihi açılış konuşmasının analiziyle başlanabilir. Hâlâ siyasetin belirleyici aktörü.

Her şeyden önce Davutoğlu ve Kılıç gibi kendi sorumluluklarıyla ilgili tek bir cümle kurmadan yüksek perdeden açıklamalar yapmak hiç kimseye yol aldırmayacaktır. Her şey bir tarafa sadece Saadet Partisi’nin iki seçimdir yaşadıkları, neyin çözüm olmadığını göstermeye yetecek kadar deney sunuyor.

Demokratik odak/ittifak

Son seçimlerde HDP’nin izlediği ittifak siyasetinden çıkarılması gereken çok ders var. AK Parti’ye batıda kaybettirmek olarak tanımladıkları/indirgendikleri seçim stratejisi, AK Parti’ye kaybettirdi ama kendisinin de demokratik siyaset dışına itelenmesine çanak tutan bir politikaya dönüştü. Bir anlamda kendi geleceğini büyük ölçüde tehlikeye attı. Kendisi de siyasetin kaybedeni oldu. 24 Haziran seçimlerinde oy veren Kürt seçmenin 31 Mart seçimlerinde ciddi oranda sandığa gitmemesi iyi analiz edilmeden, İstanbul, Adana, Mersin, Antalya ve Ankara gibi kentlerde CHP’nin seçim kazanmasındaki yüksek katkısıyla sınırlı başarı hikayesi anlatılması pek gerçekçi değildir.

HDP’nin zor koşullarda 60’a yakın belediyeyi kayyımdan geri alması hiç de küçümsenecek bir şey değil. Geri alamadığı -bazı önemli yerler dahil- 40’tan fazla belediyenin olduğunu ve birçok yerde ciddi oy kaybı yaşadığını da unutmamak koşuluyla.

CHP, son iki seçimi doğru analiz ettiğinde görecektir ki, seçmen alışılagelen tarz, yöntem ve bildik çözüm önerilerinin dışında yeni, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik, barışçıl çağrı ve katılımcı çözüm önerilerine kulak kabartıyor. CHP seçmeni de büyük ölçüde statükocu arayışlardan ve tarzlarda uzak durma eğilimi gösteriyor. Son seçim sonuçları, Türkiye’nin hak, adalet, hukuk ve barış yolunda sağlıklı ve sağlam ilerleyebilmesinin, CHP’nin kendi sağından medet uman yaklaşımlarından ve arayışlardan geri durmasıyla mümkün olacağını bir kez daha gösterdi.

AK Parti’nin 17 yıllık siyasal serüveni, hatta son üç yıl çok net ve açık bir biçimde gösteriyor ki, Türkiye’de demokratik, evrensel değer ve kriterler çerçevesinde tereddütsüz tutarlı, bütüncül bir programa sahip siyasal odak inşa etmeden bu sürecin sağlıklı aşılmasının imkanı yoktur. Bölgesel, küresel ve iç dinamikler bakımından Türkiye'ye yol aldırabilecek olan böylesine bir siyasal iradeyle yapay kutuplaşmayı ve yanlış temellerde gelişen saflaştırmayı ortadan kaldırmayı dayatıyor.

Muhalefet hareketi gönül eğlendirmekten uzak durarak, Yenikapı ittifakına benzer Türkiye ittifakı gibi önerilerden, AK Parti artıklarından bir şey çıkabilir beklentisinden uzak durarak, demokratik ittifak/odak yaratmaya yönelmelidir. Aksi hâlde krizi derinleştirici bir rol oynamaktan bir adım ileri gidilemez. Ankara, İstanbul’da seçim sonuçlarıyla sağlanan moral üstünlük bir anda yok olur.

Sonunda kazanmanın yolunun rehavete ve öfkenin çaresizliğine kapılmadan, akılla öfkeyi yönetmekten geçtiğini unutmamak gerekiyor.

Hakan Tahmaz

(www.hakantahmaz.com)

Bültene kayıt ol