Kapitalist üretim ilişkisinin bizzat egemen sınıfın zenginliğini üreten işçiler tarafından dağıtıldığı ve sıradan insanların toplumu özyönetim mekanizmalarıyla yeniden örgütlediği bir dünya fikrinin heyecanlı bir gençlik ateşinin körüklediği ütopyadan ibaret olduğu yaygın bir kanıdır.
Oysa sıradan insanların kendi hayatlarının kontrolünü köhnemiş iktidarlardan, beş dakikalık demokrasiyle içi dolan parlamentolardan ve nihayetinde patronlardan çekip alabilecek güce sahip. Üstelik bunun için tarihin tozlu sayfalarını eşelemeye gerek yok. İçinde yaşadığımız yıllar devrimlere, büyük alt üst oluşlara, ayaklanmalara şahit oluyor.
Birkaç yıl önce Mısır’daki Tahrir Meydanı’nı dolduran milyonlarca insan sadece 40 yıllık diktatörlük rejiminin devrilebileceğini göstermedi. Aynı zamanda sıradan insanların ortak mücadelesinin potansiyellerinin ne kadar güçlü olduğunu ve hayatlarımızın kontrolünü ancak birleşerek kendi ellerimize alabileceğimizi gösterdi. Sadece Arap devrimleri değil dünyanın dört bir tarafında sürmekte olan mücadeleler toplumun örgütlülük düzeyinin ne kadar yaşamsal bir role sahip olduğunu da kanıtlıyor.
Türkiye’de toplumun her alanında örgütlenme düzeyi çok düşük. En önemlisi işçi sınıfının sendikalaşma oranı yüzde 10 bile değil. Üstelik yüzde 10’un yarısının toplu sözleşme hakkı da yok. Pek çok mücadelenin parlayıp sönmesinin, süreklileşememesinin, somut kazanım elde edememesinin en önemli nedenlerinden biri bu örgütsüzlük. Sadece sendikal mücadelede değil tüm alanlardaki örgütlülük kriminalize edilmeye çalışılıyor. Egemen sınıfın devlet, hükümet, medya, eğitim gibi tüm kurumları aracılığıyla örgütlenmek sanki bir suçmuş gibi gösteriliyor. Oysa egemen sınıfın kendisi tepeden tırnağa örgütlü. Patronlar ve onların siyasetçileri örgütlüler. Devletlerin varlığı bile sermayenin örgütlü gücünün bir göstergesi.
Örgütlenme özgürlüğü vazgeçilemez bir demokratik haktır. Ekolojik krizden kadın cinayetlerine, öğrencilerden işçilere hayatın her alanındaki tüm sorunlar karşısında kazanmak için örgütlü olmalıyız. Son yıllarda sokakta giderek biriken öfkenin patladığı pek çok deneyim yaşadık. Ancak bu patlamaların istikrarlı ve kararlı bir sokak hareketine evrilememesinin en önemli nedenlerinden biri söz konusu mücadele başlıklarının her birindeki örgütlülük düzeyinin çok sınırlı olması. Protesto etmekle sınırlı kalmayıp kazanmaya götürecek yol taleplerimize ve nasıl mücadele edeceğimize kolektif olarak karar verebileceğimiz mekanizmaları birlikte inşa etmek.
Meltem Oral
(Sosyalist İşçi)