Türkiye’de gündelik hayatın olağan akışının arka planında sanki kadınlara karşı gizli bir savaş açılmış vaziyette. Sistematik taciz, tecavüz ve cinayetler yaşanırken yargı çoğu zaman kadınların aleyhine işlemek üzere programlanmış durumda. Toplumda hakim olan her türlü cinsiyetçi fikir, bilhassa yargı süreçlerinde, kadınların üzerine boca ediliyor. Her bir davadaki fail savunmaları, mahkeme heyeti tarafından yöneltilen sorular, verilen iyi hâl indirimleri tüm kadınların hayatını etkiliyor, tehdit ediyor.
Şule Çet davasıyla birlikte bir kez daha devlet kurumlarının ve toplumdaki cinsiyetçiliğin nasıl el birliğiyle kadın düşmanı bir ‘adaleti’ inşa etmeye girişebileceğini gördük. Yine adeta ‘bir kuş varmış’ oyunu karşımızda. Biri cinayeti işlemiş, diğeri delilleri karartmış, öbürü ‘ama bira içiyordu’ demiş. Şule’nin avukatlarının hazırlattığı uzman mütalaası, cinayetin ardından Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı ‘hiçbir şey bilmiyoruz raporunun’ bilimsel olmadığını ortaya koydu. Kurum yetkilileri olay yerinde gerekli incelemeleri yapmamış, kan lekelerini incelememiş, delilleri kaybetmiş, tecavüze işaret eden laboratuvar sonuçlarını çarpıtmış, ısırık izlerini görmezden gelmiş, tüm bunların üzerine de ‘bilemeyiz’ diye rapor yazmış. Sanık ifadeleri birbiriyle çelişiyor. Sanık avukatları ‘bir erkekle bira içen kadın tecavüze uğrar’ diyen rapor hazırlatıyor, ‘zaten bakire değildi’ diyor. Mahkeme heyeti Şule’nin neden öğrenciyken çalıştığını, evine erkek girip girmediğini soruyor.
Bir kadın cinayetinin üzerinin örtülmeye çalışılması, intihar süsü verme girişimi, ne yazık ki kadın hareketi için hiç de şaşırtıcı bilgiler değil. Şule Çet cinayetinde de benzer bir sürecin işletilmeye çalışıldığı ayan beyan ortada. Ancak olaylar bu sefer hiç de ‘bir kuş varmış’ oynamak isteyenlerin planladığı gibi gitmedi. Cinayetin üzeri örtülemedi, Şule Çet davası intihar denilip sessizce geçiştirilemedi. Böyle olmasını sağlayan şey ‘kadın cinayetleri politiktir’ diyen hareketin sürece müdahale etmesi. Eğer Şule Çet’in ailesi ve kadın örgütleri ortada bir cinayet olduğu konusunda ısrarcı olmasaydı, çok açık ki olayın üzerinin örtülmeye çalışıldığı açığa çıkmayacaktı. İhmaller, ifadelerdeki çelişkiler, hakimlerin cinsiyetçi soruları, sanık avukatlarının kadın düşmanlığı ve faşistliği kamuoyu tarafından bilinemeyecekti. Kadın hareketinin, örgütlerinin bu süreçlere müdahale etmesi hem toplumsal tepkinin oluşması hem de davaların seyri için çok önemli.
Taciz, tecavüz, kadın cinayetleri davalarında, çoğu zaman kadınlar aleyhine verilen yargı kararlarıyla karşılaşıyoruz. Ancak aksi biçimde sonuçlanan, yani fail erkeklere gerekli cezaların verildiği, kadınların beyanlarının esas alındığı, kadınların lehine neticelenen davalar da var. Kadın örgütlerinin davalara müdahil olmasının bu sonuçları sağladığını söylemek hiç de abartı değil. Toplumun gözü Şule Çet davasının üzerinde ve ilk duruşmada adliyeyi dolduran kalabalıklar, gerçek adaletin yerini bulmasını talep eden kitlelerin sadece bir kısmı. Şule Çet cinayeti faillerinin hak ettikleri cezayı almasını talep edenler çok güçlü bir toplumsal desteğe sahip. Bu desteğin yanı sıra kadın örgütlerinin davaya resmen müdahil olması sürecin seyri açısından çok önemli. Mahkeme heyeti kadın örgütlerinin davaya müdahil olma talebini reddetme kararından derhal vazgeçmeli.
Meltem Oral
(Sosyalist İşçi)