Birleşik ve kitlesel 1 Mayıs

30.12.2018 - 08:08
Meltem Oral
Haberi paylaş

2018 Türkiye işçi sınıfının birbirinden farklı sorunlarla boğuşmasıyla geçti. Önümüzde çok daha keskin bir mücadele dönemi bizi bekliyor.

Seneyi işsizlik rakamlarının yükseldiği, ekonomik krizin derinleşeceğine dair küresel çapta beklentilerin arttığı koşullarda bitiriyoruz. Tüm dünyada sağcılığın ve devlet baskısının arttığı bir dönemde yaşıyor olmamız da cabası. Özellikle Türkiye'de bu baskı dönemi mücadele eden işçiler için grevlerin engellenmeye çalışılması, hakkını savunan işçinin vatan haini ilan edilmesi ve ana akım medya tarafından türlü kara propagandaların hedefi haline gelmesi demek. Bu koşulları tersine çevirebilmek için birleşik bir mücadeleye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Bu 1 Mayıs’ın önemi

Farklı sektörlerde irili ufaklı işçi direnişleri ve grevlerin yanı sıra işçi sınıfının kitlesel gücünü göstermesi açısından 1 Mayıs bu dönemde önemli bir fırsat. Uzun yıllar boyunca sol çevreler açısından, 1 Mayıs'ın nasıl daha kitlesel kutlanacağından çok nerede gerçekleşeceği daha önemli bir tartışma oldu. İki yıllık OHAL döneminde bilhassa sendikaların ve sol güçlerin büyük oranda sokakta kitleselliğini ifade etme gücünü yitirdiğini gördük. 1 Mayıslar bu zorlu süreçte hem emeği savunmanın hem de OHAL'e karşı ses çıkarmanın fırsatı oldu. Bu iki yılda Bakırköy ve Maltepe meydanlarında yapılan gösteriler kalabalıkların yan yana gelmesi, sendikalı işçilerin sokağa çıkabilmesi bakımından moral vericiydi. 

Bölünmüşlüğü aşmalıyız

Ancak Türkiye işçi sınıfının bölünmüşlüğü ne yazık ki devam ediyor. Farklı konfederasyonlarda süre giden bu bölünmüşlük ancak mücadele ile aşılabilir. Kuşkusuz birçok sendika eşit koşullarda değil. Başkanı pek çok kez yerli milli iktidarın politikalarını destekleyen açıklamalar yapan Memur-Sen bir milyondan fazla üyesiyle memurlar arasındaki en büyük sendika. Ancak bu süreçte KHK ihraçlarının ciddi anlamda muhatabı olan KESK politik baskılara maruz kalmanın yanı sıra ne yazık ki çok güç kaybetti ve üye sayısı iki yılda 221 binden 146 bine geriledi. Kamu sektörü dışındaki sendikalar açısından da manzara farklı değil. Ancak liderlikleri hangi politik tavrı alırsa alsın, iktidar güçleriyle ilişkileri ne olursa olsun tüm sendikalardaki işçilerin karşı karşıya kaldığı sorunlar ortak. 

Asgari ücretin iki yılda yüzde 45 eridiği koşullarda krizin faturasını emekçilere kesmeyi arzulayanlar, kıdem tazminatı başta olmak üzere bir dizi hakkımıza göz dikmiş vaziyette. Faturayı ödememek için ne yapmamız gerektiği ise çok açık. Fransa, Belçika, Macaristan son haftalarda kitlelerin mücadele için kolları sıvadığı ülkelerden birkaçı ve bize 2019'un mücadele dolu geçeceğini gösteriyorlar. Türkiye'de krizin faturasını ödememek için bölünmüşlüğü aşan, birleşik bir mücadeleyi örgütleyebilmeliyiz. Zamanında Türk-İş, Hak-İş, Disk, KESK Emek Platformu çatısı altında birleşip, ortak bir eylem programını hayata geçirebilmişti. Konfederasyonların şimdiden 1 Mayıs'ı birleşik bir şekilde örgütleyeceğini açıklaması, birleşmek için kolları sıvaması krize karşı mücadeleye moral ve güç katabilir.

Meltem Oral

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol