Emek ve Adalet Platformu’ndan Nebiye Arı, Sosyalist İşçi’nin sorularını yanıtladı.
Dindar/laik kutuplaşması işçi sınıfının krize karşı mücadele olanaklarını nasıl etkiliyor? Birleşik bir mücadele örmek için sol ne yapmalı?
Nebiye Arı: İktidar ve sermaye sınıfı, işçilerin bölünmesi noktasında işbirliği içerisinde, çünkü çıkar ilişkisine dayalı kurdukları bu ittifakta karşılarında birlikte hareket edebilen, güçlü bir işçi sınıfı görmek istemiyorlar. İşçi sınıfını bölmek için toplumdaki kimlik çatışmasını besliyor, hatta buna sebep oluyorlar. Bunun en önemli dinamiği de şu an toplumda en büyük kamplaşmayı sağlayan dindar-laik çatışması. İşçiler kendilerini tanımladıkları kimlikler üzerinden ayrıştırılarak daha güçsüz bir hâle getiriliyor. İktidar bunu bilinçli bir şekilde yaparken, sınıf mücadelesi yürüttüğü iddiasında olan sol gruplar ve muhalefet de buna teşne bir söylem üretiyor. Sermaye ve iktidar din üzerinden işçileri, emekçileri manipüle ediyor, buna şüphe yok. Peki bunca markaja alınmış işçi sınıfının bu manipülasyona düşmesi noktasında, sol neden işçileri suçlar? Bunu anlamak zor.
Sol hareket, evvela öğrenci/entelektüel/orta sınıf merkezli bir hareket olmaktan çıkıp işçi sınıfı ile düzenli ve gündelik bağlar kurmalı, orta sınıf karakterini işçi sınıfı ile en azından mezcedebilmeli. Sol bunu yapamadığı için bu tartışmayı zaten şu an çok teorik bir zeminde yapıyoruz.
Sol bunu yaparken ırk, din ve yaşam biçimlerini yatay kesebilen bir sınıf söylemine sahip olmalı. Sınıf duyarlılığı ille de seküler bir zihni öncelemez. İşçiler dindar kalarak da sınıf mücadelesi ahlakını benimseyebilirler, ancak çoğu sol hareket sekülerleşmeyi ya da ateistleşmeyi bir tür ön koşul beller. Sosyalizm eğer hayırlı bir şey olacaksa, kimseyi dışlamayan, herkese açık ve herkesin kendi meşrebince eklemlenebileceği bir değerler ve ilkeler bütünü olmalı. Üretim araçlarının özel mülkiyeti yerine bir tür ortak mülkiyetin inşa edilmesi ve bugünkünden daha sahici ve daha derin bir demokrasinin kurulması akla gelen en temel ilkeler. İnsanların manevi inançları, dindar mı yoksa seküler mi oldukları bu tartışmada pek de belirleyici değil doğrusu.
Böyle bir sol duyarlılıkla işçi sınıfına gittiğimizde bizi bağrına basacak değil elbette. Yılların tortusunu ve imajını değiştirmek kolay olmayacaktır, olmuyor. Her halükârda yüzlerce, binlerce insanın mobilize olması ve işçi sınıfı içinde bu duruşu ve değerler bütününü günler, aylar ve belki de yıllar boyunca örneklemesi ve örgütlenmesi gerekiyor.
Suriyeli göçmenler sık sık krizin, işsizliğin, yoksulluğun sorumlusu olarak gösteriliyor. Mültecilerle dayanışma göstermek bu dönemde niçin önemli?
Nebiye Arı: Mülteciler günümüz Türkiye’sinde işçi mücadelesinin herhâlde en büyük imtihanı ve bir açıdan da turnusolu sayılabilir. Son yıllarda sayıları olağanüstü bir hızla artan Suriyeli göçmenler hemen her sektörde kendi varlıklarını gösterdiler. Ama özellikle en güvencesiz, en niteliksiz, koşulları en zor veya getirisi en düşük işlerde… Öyle ki, bu işler bazen sadece Suriyelilere terk edilmiş olabiliyor. Mevsimlik tarım işçiliği, inşaat işçiliği, sezonluk işler ya da günübirlik istihdam dayatan yüzergezer işler bunlar arasından ilk akla gelenler. En “makbul” kesime işaret eden Türk, Sünni, erkek işçilerin bile en doğal haklarını ararken hızla terörize edilebildiği bir memlekette, sosyal ve siyasal güvencesi ya da "oyu" bile olmayan göçmen işçilerin başlarına gelene karşı “meşru” bir müdafaa geliştirebilmeleri çok mümkün olmuyor hâliyle. Dolayısıyla krizin ve yoksulluğun sebebi değil, bilakis en büyük mağduru konumundalar. Direnişin dışında bırakılmaları düşünülemez elbette.
Bununla birlikte, tüm zorluklarına rağmen mücadeleye dahil edildiklerinde mülteci işçilerin ne kadar büyük bir renk ve ışık kattıklarını görebildiğimiz örnekler de var. Geçen sene bu aylarda yapılan sayacı eylemleri bu güzel örneklerden biridir aslında. Tüm o yapay ayrımların silikleştiği, inanılmaz öğretici bir süreçti. Egemen ulusun gözlere çektiği perdeyi aralamayı, en başta kendi nefsimizle hesaplaşmayı öğretiyor işçi mücadelesi. Bunu bir ahlak olarak da görmek gerek. Sayacıların direnişinde biz, göçmen ve yerli işçilerin ortak mağduriyetleri doğrultusunda omuz omuza patronlara karşı mücadelesini gördük. Kazanımlarla sonuçlanan bir süreçti ve bu sadece Türkiyeli ya da sadece Suriyeli işçilerin başarabileceği birşey değildi.
(Sosyalist İşçi)