“21 Haziran 2008, yılın en uzun en aydınlık en beyaz günü. İşte o gün 50 yıldır cesaret edemediğimiz, hep geç kaldığımız bir şeyi yapmak için toplanacağız. Demokrasiden, adaletten, özgürlükten yana ve darbeye karşı bir ses çıkarmak için…”
Yukarıdaki satırlar 2008 yılında Darbelere karşı 70 milyon kampanyasının 21 Haziran 2008’de yaptığı darbe karşıtı yürüyüşe çağrı metninin ilk satırları.
O dönemi hatırlamak da fayda var. 1 yıl öncesinde 27 Nisan e-muhtırası yayınlanmış ve özetle “Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.” denen muhtıra daha sonra Genel kurmaylığın sitesinden kaldırılmıştı. Sonra DTP’ye kapatılma davası, AKP’ye kapatılma davası, başörtüsü yasasının iptali ve daha uzunca sayabileceğimiz gelişmeler yaşanmıştı.
Devamında ise kısmen bugünün tohumlarını atan yarılmalar ve karşı karşıya gelen mücadeleler ortaya çıktı. Darbe karşıtlığı ile hem o günün darbe girişimlerini teşhir etmek, askeri vesayeti geriletmek ve geçmişin karanlığı ile yüzleşmek için mücadele edenler. Askeri vesayetin AKP ile geriletilemeyeceğini, AKP’nin de en az darbeciler kadar tehlikeli olduğunu ve askeri vesayete dolayısı ile Türkiye’nin karanlık geçmişi ile yüzleşmenin AKP’nin güçlenmesine yol açacağını savunanlar ve evde oturanlar, otururken de darbe karşıtlarına söylenmekten geri kalmayanlar. Ancak zaman geçtikce evde oturan taraf da sokağa çıktı ve sokakta içeri tıkılmış darbeciler için demokrasi mavalları okuyanlara katıldı ve sonucunda Ergenekoncuların neden içerde olduklarını değil mahkemelerin adaletini konuşur olmuştuk.
O gün darbecilerin adil yargılanıp yargılanmadığı tartışması dürüstçe yapılmış ve gerçek adalet işlettirilebilmiş olsaydı şimdi twitter gözaltılarını ve güvenlik paketini konuşmuyor olabilirdik.
Özgürlük ve adalet mücadelesini gerçekçi temeller üzerinden vermek yerine AKP karşıtlığına indirgemiş olmak bize ardında bir hareket ve birlik bırakamayan Gezi deneyimini, büyük felaket, katliam ve cinayetler sonrası parlayıp sönen öfke kalkışmalarını bıraktı.
Bugüne bakarken bunları bilmek kadar bugünü görmek de önemli. Bugün “yola devam!” eden bir AKP yok. Krize girmiş, girdiği krizden çıkmak için attığı adımlarla krizi yaşamaya devam eden bir hükümet var. Çok büyük, AKP’nin her an dağılma tehlikesine neden olacak kadar etkili değil bı kriz. Ama iktidarı boyunca ilk kez bu kadar dağınık bir görüntü arz ediyor AKP.
Vesayet ile yüzleşme mavralarını atarken bugün onlarla pazarlığa oturmuş, koltuğunu ve iktidarını korumak adına girdiği bütün pis ilişkiler tek tek gün yüzüne çıkan bir iktidar var. Bildiğimiz sermaye – devlet –iktidar üçlüsünün aynı anda teşhir olduğu bir dönemdeyiz. Ve bu iktidarın karşısında ona öfkeli işçiler, kadınlar, gençler, aileler var.
21 Haziran 2008 yürüyüşüne çağrı yaparken favori darbesi olmayanlar demiştik. Bugün de bir darbe gerçeği olsaydı Balyoz darbesine karşı durduğumuz gibi duracağımızdan emin olunabilir. AKP’ye kapatma davası açıldığında bu girişimin karşısında durduğumuz gibi. Çünkü dünyaya dair özgürlük, eşitlik ve adaletten yana fikri/yapacakları olanların pusulası ilkeleri olmalıdır. Ancak ilkeli bir siyasi hat her keskin dönemeçte berrak bir bakış açısı sağlar. Bu temelden yol çıkarak giderek köşeye sıkışan iktidara karşı birikmekte olan öfkeyi gerçek bir adalet, özgürlük ve eşitlik temelinde örgütleme birleştirme zamanı.
Ayşe Demirbilek