Ermeni soykırımının 100. yılına iki aydan az bir süre kaldı. Zaman daraldıkça, soykırımın tanınması ve kabul edilmesinden korkanların sesi giderek daha fazla yükselmeye başladı. Sahi, Ermeni soykırımı gerçeğinden kim korkar ki? Bundan yüz yıl önce katledilen, bir mezarı bile olmayan insanlardan neden korkuyorlar? Bu soruya cevap vermek o kadar da zor olmasa gerek.
Ermeni soykırımın kabul edilmesinden korkanlar, her şeyden önce, geçtiğimiz gün kaybettiğimiz büyük insan Yaşar Kemal'in ifadesiyle, "cumhuriyetin şişirdiği keneler"den başkaları değil. “Ötekiler düşmüşler yazıya yabana, Ermenilerin çiftliklerini, Yörüklerin kışlaklarını, ötekiler Hazine tarlalarını pay ediyorlar, bir türlü de gözleri toprağa doymuyordu. Taşkın Halil Bey, Zülfü, emekli yargıç Hüdai, Mustafa Rüştü Bey, bunların hepsi hepsi birer sahtekardı. Hepsi, Çamuroğulları, Tazıgiller, Yiğitoğulları üç beş yılın, Cumhuriyetin şişirdiği kenelerdi.”
Soykırımın kabulünden korkanlar, sadece bu keneler değil elbette. Ermeni soykırımın başlangıç tarihi olduğu kabul edilen 24 Nisan tarihinde Çanakkale savaşları anması, hem de ses getirecek büyüklükte uluslararası bir anma düzenlemek isteyen cumhurbaşkanı da çok korkuyor soykırımın kabul edilmesinden. Çünkü o da çok iyi biliyor ki, başında bulunduğu bu devletin temeli, Ermeni soykırımının kanlarıyla yoğrulan bir harçla inşa edilmiş. Soykırım gerçeğinin tüm çıplaklığıyla ortaya konulması, bu harcın un ufak olmasına, temelin çökmesine neden olacak. Kasapyan Konağı'ndan ayrılması bile onu kurtaramayacak. Cumhurbaşkanı, bunu bildiği için, korkusundan 24 Nisan'ı utanmazca perdelemeye çalışıyor.
İşçi sınıfının alın terine el koyarak servetlerine servet katarken, milyonlarca insanı açlık sınırının bile altında bir asgari ücrete mahkûm edenler de Ermeni soykırımının kabul edilmesinden ölesiye korkuyorlar. Gerçeklerin ortaya çıkması durumunda bu güne dek anlattıkları "Asıl onlar bizi kesti. Geri gelirlerse burada hiç birimizi yaşatmazlar. Onlar bizim en büyük düşmanımız" yalanlarının, işçilerin damarlarına zerk ettikleri ırkçılık, milliyetçilik zehrinin artık işe yaramayacağını, ezilenlerin, yoksulların öfkesinin kendilerine yöneleceğini biliyorlar.
Soykırımın kabulünden korkanlar sadece bu kadar da değil. Dün ABD Kongresi'ne bir mektup yazarak Ermeni soykırımı meselesinde taraf olmamak gerektiğini, Türkiye'nin bu konuda kayırılması gerektiğini, Türkiye'nin zarar görmesi durumunda, Ortadoğu'daki ABD çıkarlarının da zarar göreceğini anlatan Cumhuriyetçi Kongre üyesi Bill Shuster de soykırımın kabulünden ölesiye korkuyor. Elbette sadece o değil; onun temsil ettiği dev petrol şirketlerinin, silah şirketlerinin yöneticileri de aynı korkuyu paylaşıyor. Milyonlarca insanın canı pahasına, koca ülkeleri yerle bir etmek pahasına korudukları çıkarlarını yitirmekten korkuyorlar.
Ya da Birinci Dünya Savaşı'nda müttefiki oldukları Osmanlı'nın işlediği insanlık suçunu ses çıkartmadan seyreden, seyretmekle de yetinmeden destekleyen ve yardımcı olan Alman egemenleri, onlar da suç ortaklıklarının ortaya çıkmasından ve hesap vermek zorunda kalmaktan çok korkuyorlar.
Oysa Ermeni soykırımı gerçeğinin ortaya çıkmasından korkmayanlar da var. Amerika Birleşik Devletleri'nde son olarak Güney Dakota'yla birlikte Ermeni soykırımını kabul eden eyaletlerin sayısı 43'e yükseldi. Uruguay, Kıbrıs Cumhuriyeti, Arjantin, Rusya Federasyonu, Kanada, Yunanistan, Lübnan, Belçika, Fransa, İsveç, İtalya, Vatikan, İsviçre, Slovakya, Hollanda, Polonya, Almanya, Venezüella, Litvanya, İsveç gibi çok sayıda ülke parlamentoları Ermeni soykırımı gerçeğini tanıdı, bir kısmında soykırımın inkârını suç sayan yasalar kabul edildi, bir kısmında ders kitaplarına girdi.
Bütün bu ülkelerin ve eyaletlerin parlamentolarında soykırımın tanınması, şüphesiz bu yerlerde yaşayan soykırım karşıtlarının birer kazanımı. Egemen sınıflar kendi aralarında ne kadar dayanışma gösterirse göstersin, soykırımı ne kadar inkâr etmek isterlerse istesin, vicdanlarının sesini dinleyen insanların mücadelesine engel olamıyorlar.
Çünkü onların kaybedecek çok şeyleri var; soykırım karşıtlarının ise vicdanlarındaki ağırlıktan başka kaybedecek bir şeyleri yok, fakat kazanacakları koca bir dünya var.
Atilla Dirim