İşçi sınıfının sahip olduğu en önemli örgütlenmelerin başında sendikalar gelir.
Sendikalar, kapitalizme karşı işçi sınıfının mücadelesinin bir ürünü olarak ortaya çıktı. Önceleri işçiler arasındaki dayanışma ve yardımlaşma ihtiyacını karşıladı, giderek kapitalizme karşı mücadelenin önemli araçlarından biri haline geldi.
Genel olarak işçi sınıfının ekonomik haklarının savunulması görevini üstlenen sendikalar, mücadele politikleştiği oranda sınıfın politik bilincinin yükselmesinde de önemli rol oynadılar.
İşçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesi, sınıfın ortaya çıkışı ile başladı. Önce tek tek işçiler tek tek patronlara karşı haklarını savundular, sonra tek bir atölye ya da fabrikanın işçileri patronlarına karşı birlikte tavır aldılar. Sonrasında bir yöredeki bütün fabrikaların işçileri oradaki kapitalistlere karşı durdular.
İşçilerin tepkisi başlangıçta sadece kapitalistlerle de sınırlı kalmadı, burjuvazinin sahip olduğu üretim araçlarına da yöneldi. Makina kırıcılığı (ludizm) işçilerin kapitalistlere karşı öfkesinin bir ifadesi oldu. Ama işçiler kısa sürede bu yolun çıkmaz olduğunu gördüler, burjuvaziye karşı bir sınıf olarak birleşmenin gereğini anladılar.
Büyük sanayi devriminin getirdiği kitlesel üretim sistemleri, işçileri sayısal olarak çoğalttı. Tek tek işçilerle tek tek patronlar arasındaki mücadele giderek iki sınıf arasındaki mücadeleye dönüştü.
Mücadelenin belirli bir aşamasında işçiler, burjuvaziye karşı “birlikler” oluşturdular. Başlangıçta bu birlikler çok şekilsiz ve süreksizdi, ama zamanla sürekliliği olan birlikler kurdular.
İngiliz işçi sınıfı tarihinde çok çarpıcı bir biçimde izlendiği gibi, bu başkaldırılarda işçiler zaman zaman başarılı oldular ama daha çok yenildiler. Bu süreçte işçilerin en büyük kazancı durmadan büyümeleri ve bir sınıf olarak kaynaşmaları oldu.
İşçilerle patronlar arasındaki yerel mücadeleler giderek büyüdü ve genişledi. Toplumda, işçilerle kapitalistlerin, çıkarları birbiriyle karşıt iki sınıf olduğu bilinci yerleşti.
İşçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesinin belirli bir aşamasında, tek tek işçilerin tek tek kapitalistlere karşı değil de, bir grup işçinin bir kapitaliste karşı birlikte karşı durması aşamasında grev işçi sınıfının bir mücadele aracı olarak ortaya çıktı. İşçiler, üretimden gelen güçlerini kullanarak kapitalistlere taleplerini kabul ettirmeye çalıştılar.
1779-1801 yıllarında İngiliz parlamentosu, grevleri ve işçi örgütlenmelerini yasakladı. Kapitalizmin gelişkin ve bu yüzden de işçi sınıfı hareketinin ileri olduğu İngiltere'de grev ve sendika hakkı ancak 1824'te yasal bir hak oldu.
Marx ve Engels, çalışmalarının başından itibaren, işçi sınıfının grev eyleminin sınıfın mücadelesindeki belirleyici rolüne gereken ilgiyi gösterdiler. Engels, ilk çalışmalarından birisi olan "İngiltere'de İşçi Sınıfının Durumu" adlı kitabında, İngiliz işçilerinin gerçekleştirdiği grevlere önemli bir yer ayırdı.
Engels, grevlerin İngiliz işçilerini bir sınıf olarak birleştirmesine ve onların mücadele aracı olarak rolüne dikkat çeker. Grevleri, işçi sınıfının bir savaş okulu olarak niteler. Sadece grevlerin önemine dikkat çekmekle de kalmaz, grevi işçi sınıfı mücadelesi içinde yerli yerine oturtarak; daha sonra grevi işçi sınıfı mücadelesinin tek aracı olarak görecek olan anarko-sendikalistlere ve anarşistlere o günden (1845'te) yanıt verir:
"Bu grevler kuşkusuz şimdilik ileri karakol çatışmalarıdır ve ara sıra önemli çatışmalar olsa bile; bunlar hiçbir şeyi tayin etmiyorlar, ama bunlar, proletarya ile burjuvazi arasındaki tayin edici muharebenin yaklaştığının en güvenilir kanıtlarıdır. Bunlar, işçileri artık kaçınılmaz olan büyük mücadeleye hazırlayan savaş okullarıdır: Bunlar, tek tek işkollarının büyük işçi hareketine katılmalarına ilişkin ayaklanma çağrılarıdır." (Engels)
Engels aynı kitabında, grev sırasında çekilen sıkıntıların işçi sınıfını bilediğini ve onun dayanma gücünü arttırıp sınadığını anlatır:
"Sefaleti kendi deneyiminden tanıyan bir işçi için, karısı ve çocuğu ile buna karşı durmak, açlığı ve yoksulluğu aylar boyunca çekmek ve bu arada sağlam ve sarsılmadan kalmak, gerçekten ufak tefek bir iş değildir. Bir Fransız devrimcisini bekleyen ölüm veya kürek cezası, İngiliz işçisinin mülk sahibi sınıfın boyunduruğuna girmeyi tercih ettikten sonra yavaştan açlıktan ölmesi karşısında, açlık çeken ailenin gündelik manzarası karşısında nedir ki? ... Bir burjuvayı dize getirmek için bu kadarına katlanan kişiler, tüm burjuvazinin iktidarını devirmeye de muktedir olacaklardır."
Marx ve Engels, 1.Enternasyonalin dikkatini işçi mücadelesine ve grevlere çektiler. Grev mücadelesinin gündelik sorunlarıyla bizzat ilgilendiler; grevlere maddi ve manevi bakımdan yardım edilmesini sağladılar, her türden grev kırıcılığına karşı savaştılar.
Marx ve Engels, bir yandan Enternasyonal'in dikkatini işçi sınıfının grev mücadelesine çekerken, öte yandan Bakunin’in iddia ettiği grevlerin işçi sınıfının tek mücadele biçimi olduğu tezine de karşı çıktılar.
Engels, İşçi Birliklerinin ve grevlerin, kendi başına uygar toplumun gelişmesini belirleyen ekonomik yasaları değiştirmede yeterli olmadığını da gösterdi ve şunları söyledi: “İşçiler giderek, mücadele içinde, burjuvazinin iktidarını devirmek için grevler ve İşçi Birliklerinden daha fazlasının gerekli olduğu bilincine varırlar. Ekonomik mücadele er ya da geç, işçilere sosyalizmden başka bir çıkış yolu olmadığını öğreten politik bir eyleme dönüşmek zorundadır. Sınıf mücadelesinin keskinleşmesiyle, proletarya yavaş yavaş daha yüksek bir örgütlenme biçiminin, bağımsız siyasal bir partinin zorunluluğunu duyar.”
Faruk Sevim