1922 ve 1923 yıllarında, Rus Devrimi hâlâ ölüm kalım mücadelesi verirken, yeni hükümette başkan yardımcısı olma görevini reddeden Lev Troçki’nin Edebiyat ve Devrim gibi koca bir kitabı sanatsal sorunlara vakfetmesi garip gelebilir. Bu, tam da Lenin’in sağlığının hızla bozulmaya başladığı ve bunun yarattığı siyasal karmaşada Stalin’in Bolşevik Parti liderliğini ele geçirdiği dönem.
Troçki hiçbir zaman sekter entrikalarla özel olarak ilgilenmedi ve bunların nadiren de olsa korkunç tarihsel sonuçları olabileceğini hafife aldı. Rusya’daki iç savaşın ardından, Kızıl Ordu’nun başındayken haklı olarak en büyük önemin ekonomik sorunlara verilmesi gerektiğini savundu.
Troçki aynı zamanda iktidar mücadelesinin devrimin “ruhu” için verilen bir mücadele olduğuna ve kültürel sorunları da ruhsal emeğin önemli bir yanı olduğuna inanıyordu.
Kısmen Sovyetler Birliği’ndeki ciddi ekonomik durumdan dolayı Troçki, Edebiyat ve Devrim’de estetik sorunlara eğilmişti. Troçk,i Rus toplumu ekonomik istikrara kavuşsa bile, bunun onu sosyalist yapmayacağını düşünüyordu. Troçki “Yalnızca yeni bir sanatın gelişmesi tarihsel tohumun bir bitkiye dönüşmekten öte çiçek açtığını da gösterecektir” diyordu.
Troçki için entelektüel ve sanatsal kültür üzerine düşünmek, sosyalist bir toplumun harekete geçirebileceği insan yaratacılığı hakkında düşünmek anlamına geliyordu. Bu tür bir geleceği tasavvur etmek, insanların içinde bulundukları anda kendi kapasiteleri hakkındaki düşüncelerini genişletmeleri demekti.
Edebiyat ve Devrim, İtalyan devrimci Antonio Gramsci’nin söylediğine paralel, şunda ısrar ediyordu; “Olması gereken somuttur” - siyaset muhtemel olanın değil, mümkün olanın sanatı olmalıdır. Troçki’nin böyle demesinin sebebi “kültürün iktisadın özsuyundan beslenmesi” idi; bir toplumun estetik gelişimine bakarak o toplum hakkında pek çok şey söylenebilirdi.
“Her toplumsal çağın hayatiyet ve öneminin test edildiği yer, sanatsal gelişimdir” diyordu. Bu bakımdan, edebi ve kültürel eleştiri yararlı bir teşhis aracı olabilirdi.
Edebiyat ve Devrim iki önemli görevi yerine getiriyor. Birincisi, yeni doğmuş sosyalist toplumun ne kadar sağlıklı olduğuna dair bir check-up olanağı sunuyor.
Troçki büyük şehirlerde birbirleriyle kültürel rekabet içinde olan çeşitli sanatsal haraketleri inceliyor. Bu yüzden de dönemin ateşli havası kitaba siyaret ediyor.
Rus fütüristleri, örneğin, kendilerini sanatsal öncü (vangard) olarak sunarken geçmişten radikal bir kopuşu savunuyorlardı. “Puşkin, Dostoyevski ve Tolstoy ve diğerlerini modernite gemisinden denize atın!” sloganı fütüristlerin en ünlü sloganlarındandı.
Troçki, fütüristlerin burjuvaziyi altüst etme gayesi güden hamlelerinin özünde “entelektüellerin kendi kapalı dünyalarından” kaçamadığının bir kanıtı olduğunda ısrarcıydı. Troçki’ye göre, komünistler toplumsal içeriği devrimcileştirirken, fütüristler sadece sanatsal biçimi devrimcileştiriyordu.
“Biz Marksistler geleneğin içinde yaşarız” diyordu Troçki. “Ve bu bizi devrimci olmaktan alıkoymaz” diye ekliyordu. Önceki devrimleri düşünerek, “teorik olarak reddettiğimiz ve altını oyduğumuz bir dünyadan, aşina olduğumuz bir dünyaya girdik, hem gelenek bakımından, hem öngörü bakımından” diye yazıyordu.
Troçki bu geleneğin ve öngörünün yenilenmesinin önemine dair tutkulu bir inanç besledi. Tam da bu yüzden Edebiyat ve Devrim ikinci önemli işlevini yerine getirdi – geleceğin devrimci toplumu için ilham veren bir yönerge sunmak.
Troçki’nin kitabı ütopik bir program. Sanatın ve edebiyatın, insanların tam kapasitelerine ulaşabileceği bir toplum yaratmaya nasıl yardım edebileceğine dair bir çalışma.
Olağanüstü bir çıkarımla insanlığın tarihsel kaderi üzerine kafa yoran Troçki şunları yazmış, insan “hislerini hünerle denetim altına almayı, içgüdülerini bilinçliliğin zirvelerine taşımayı ve onları saydamlaştırmayı, iradesinin tellerini gizli koridorlara doğru genişletmeyi ve böylece de kendini yeni bir düzleme yükseltmeyi, daha yüksek bir sosyal biyolojik tür yaratmayı ve, tabiri caizse, bir süperinsan yaratmayı” nihai amacı haline getirecektir.
Edebiyat ve Devrim’de Troçki, sanatın inşasının altında yatan toplumsal güçlere ne denli duyarlı olduğunu kanıtlamakla kalmamış Rus Devriminin en ince şairlerinden biri olduğunu da bize göstermiştir.
Matt Beaumont
Çeviri: Canan Şahin, Onur Devrim Üçbaş