Geçtiğimiz hafta içinde sokağa çıkan ve tankların karşısına cesaretle geçen on binler tarafından engellenen darbe girişimine dair tartışmalar devam ediyor.
Solun hatırı sayılır bir kısmı, utangaçça darbenin karşısında yer aldı. Darbeye hayır demekle birlikte, bu, amasız ve fakatsız bir hayır olmadı. Aksine, amaların ve fakatların sayısı çok fazla oldu, üstelik bu sol adına yapıldı.
Sosyalistlerin darbe karşısındaki ikirciksiz tutumlarına dair bir örnek, Bolşeviklerin Kornilov Darbesi karşısında aldıkları tavırdır. Bu tavrın gelişimini ve nedenlerini, darbeye yol açan koşulları inceleyerek ortaya koymaya çalışalım.
Dünyanın değiştiği yıl
1917 yılında devasa Rusya İmparatorluğu'nda bütün taşlar yerinden oynamıştı. Yıllardır süren savaş, halkı artık patlama noktasına getirmişti. Cephelerde işler iyi gitmiyor, yenilgiler peş peşe geliyordu. İaşe büyük bir sorundu, askerin karnı doymuyordu. Avrupa'dan gelecek mamûl ve yarı mamûl ürünlere bağlı olan üretim, bunların gelememesi yüzünden durma noktasındaydı.
Dükkânlar açıktı ama alışveriş yapmak çok zordu, çünkü piyasada hemen hemen hiçbir şey bulunmuyordu. Karaborsa alıp başını gitmişti. Enflasyon kesintisiz olarak artıyordu, para pul olmuştu. Ciddi bir kıtlık tehlikesi baş göstermişti; şubat ayında Petrograd şehrinde sadece 10 günlük un stoku kalmıştı.
Bütün bunlar olurken, işçi sınıfı büyük bir huzursuzluk içindeydi. 1916'da başlayan grevler artarak sürüyordu. Bir milyondan fazla işçinin katıldığı 1416 grev yapılmıştı, bunların 210 kadarı politik karakter taşıyordu. Grevlerden biri başlarken diğeri bitiyordu. Petrograd'daki Putilov fabrikalarında on binlerce işçi aynı anda greve çıkıyordu. Özellikle tekstil sektöründe çalışan kadın işçilerin sayısı çok fazlaydı.
Un kıtlığının baş göstermesiyle birlikte, 16 Şubat'ta ekmek karneye bağlandı. Bu durum, halkın yiyecek satan dükkânlara hücum etmesine neden oldu. Satın alacak bir şeyin kalmaması ve kepenklerin kapanmaya başlaması, elleri boş olanlarda büyük bir öfkeye neden oldu. Dükkânların camı çerçevesi indirildi, protesto gösterileri uzun süre son bulmadı.
23 Şubat'ta, yani batı takvimiyle 8 Mart olarak bildiğimiz Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü'nde, kadın tekstil işçilerinin büyük kısmı greve çıktı. İşçiler arasında örgütlülüğü çok zayıf olan Bolşevikler, bu tür grevlere karşı çıkıyorlardı. O tarihte on binlerce işçinin çalıştığı Putilov Fabrikası'nda 150, Petrograd'ın genelinde 500 kadar Bolşevik vardı. Ama sadece durumun bir genel grev çağrısı için erken olduğunu düşünen Bolşeviklerin değil, tek bir örgütün bile grev çağrısı yapmadığı o gün, kadın işçilerin "Ekmek istiyoruz", "Kahrolsun savaş", "Kahrolsun Çarlık!" sloganlarıyla başladığı grev, kısa sürede genel grev halini aldı. Aradan birkaç gün geçtiğinde, işçiler kendi özyönetim organları olan sovyetleri kurmaya başlamışlardı bile.
Aynı anda iki efendi…
Bütün bunlardan sonra olaylar baş döndürücü bir hızla gelişmeye başladı. Birkaç gün içinde çar tahtından feragat etti; Rusya'nın yönetimi fiilen Petrograd Sovyeti ile "Geçici Hükümet" arasında paylaşıldı. Evet, on binlerce işçinin mücadelesiyle özyönetim organları kurulmuştu, fakat yine de eski düzenin iyileştirilmiş bir versiyonunu sunan Geçici Hükümet'ten beklenti içinde bulunan çok sayıda işçi de vardı. Zihinlerdeki egemen fikirler, henüz tam olarak kırılamamıştı.
Temmuz ayına gelindiğinde, Kerenski adında bir sosyalist devrimcinin başkanlığındaki Geçici Hükümet, işçi düşmanı yüzünü açığa çıkartan bazı eylemlere girişmeye başladı. Birinci Dünya Savaşı'ndan çekileceğini vaat etmesine rağmen, bazı birlikleri silahlandırarak Almanya cephesine göndermeye karar verdi. Bazı işçi liderlerini tutuklamaya, işçi gazetelerini yasaklamaya başladı. Bu durum, işçiler arasında büyük bir öfkeye neden oldu ve Lenin'in uyarılarına rağmen, büyük bir ayaklanma yaşandı.
İşçilerin henüz iktidarın tümünü ele alabilecek, alsa bile koruyabilecek güce sahip olmamalarına karşı giriştikleri bu hareket, eski düzenin artığı asalakların, patronların, soyluların, kilisenin, subayların arayıp da bulamadığı fırsatı, onlara altın tepsiyle sunmuş oldu. General Kornilov etrafında toplanan eski düzen temsilcileri, Kerenski Hükümeti'ni bir darbeyle devirmek üzere harekete geçtiler.
Bu durum, Bolşeviklerin saflarında büyük bir tartışma yaratmıştı. Kerenski Hükümeti'nin patronlardan yana olduğu belli olmuştu. İşçi sınıfına ihanetini sürdürüyordu. Savaştan çıkmamıştı, ölmeleri için işçileri cephelere göndermeye çalışıyordu, işçi liderlerini tutukluyor, gazetelerini yasaklıyor, velhasıl, devrimci dalganın önüne set çekmek için gerekli bulduğu her şeyi yapmaya çalışıyordu. Bu durumda Kerenski'yi Kornilov'dan kurtarmaya ne gerek vardı ki? En iyisi, birbirlerini yemeleriydi, Kornilov'un Kerenski'yi yemesi, daha da iyiydi!
Direniş
Ancak Lenin'in bu öneriye tepkisi çok net oldu: Darbeye kesin olarak hayır demek gerekiyordu! Darbe, felaket anlamına gelecekti. Darbeyle birlikte, işçi sınıfının çarlığı yıkarken elde kazandığı bütün demokratik haklar, bütün özgürlükler, işyeri örgütlenmeleri, basını, seçme, seçilenleri geri çağırma özgürlüğü, bunlar bir bütün olarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı. Sonuçta hâlâ on binlerce işçi, Kerenski Hükümeti'ne umut bağlamıştı; aksi takdirde ayakta kalması mümkün olmazdı. Bu işçiler silahsız bir şekilde, darbenin kendilerini boğmaya gelmesini bekleyeceklerdi.
Lenin, bu durum karşısında, birleşik işçi taktiğini önerdi. Sovyetleri dolduran işçilerle Kerenski Hükümeti'ni destekleyen işçiler, darbe tehdidine karşı birlikte mücadele edeceklerdi. Derhal direniş komiteleri kuruldu. Birkaç gün zarfında on binlerce işçi komitelerde örgütlendi ve çok geniş bir alanda direniş başladı. Demiryolu işçileri, Kornilov'un birliklerini taşıyan hatlardaki rayları söktüler. Birliklerin arasında yaygın bir propagandaya başladılar. Güçlükler içinde Petrograd'a yürüyen Kornilov'un birlikleri, devasa bir işçi direnişiyle karşılaşarak ezildi.
Darbe tehdidinin savuşturulması, Kerenski Hükümeti'ni destekleyen işçilerin arasında olduğu kadar, Sovyetlerdeki işçiler arasında da Bolşeviklerin prestijini önemli ölçüde artırmıştı. Hükümetin teslimiyet görüntüsüne rağmen, Bolşevikler ve sokakta direnen işçiler devrimin tüm kazanımlarını direnerek korumuşlardı. Bolşevikler, hükümetin patronlardan yana burjuva karakterini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiş, mücadeleci çizgileri, işçi sınıfının çıkarlarını, demokrasiyi tutarlı bir biçimde koruma gayretleriyle işçiler arasında ilk kez çoğunluğu kazanmışlardı. Ekim Devrimi'ne giden yollar artık açıktı.
Bolşeviklerin darbe karşısındaki tutumu, geçtiğimiz hafta yaşadığımız darbeye karşı sosyalistlerin almaları gereken tutum için de örnek oluşturuyor. Elbette ki 1917 Rusya koşulları ile 2016 Türkiye koşulları bir ve aynı olamaz; ancak darbe sonrasında rafa kaldırılacak olan hak ve özgürlüklerin sadece burjuva hak ve özgürlükler değil, aynı zamanda ezilenlerin yüzlerce yıllık mücadelelerinin ürünü olan haklar ve özgürlükler olduğunu bir an bile unutmamak gerekir!
Atilla Dirim
(Sosyalist İşçi)