Molyneux leninizmi savunurken

16.12.2022 - 12:00
Haberi paylaş

John Molyneux İrlandalı yoldaşlarımızın anlattığı gibi savaş karşıtı bir toplantıdan eve döndükten sonra yaşamını kaybetti. Sosyalizm geleneğini dünden bugüne taşıyan çok önemli bir devrimciyi kaybettik. İşçi sınıfının kendi eyleminin ürünü olan bir sosyalizm perspektifine uzun yıllardır aşağıdan sosyalizm geleneği adını veriyoruz. Bu gelenek, işçi sınıfının kapitalist üretim tarzının içinde tuttuğu konuma özel bir önem verir. Üretimin kolektif doğası, doğrudan üreticilerin kolektif etkinliğinin gelişmesine neden olur. Büyük sanayi, atomize edilemez, minik minik parçalara ayrılamaz, üretilen ürünler, dev bir sanayi kompleksinin, kısaca bu kompleksi canlı bir organizma haline getiren işçilerin kolektif emeğinin ürünüdür. 

Üretim sürecinin kolektif doğasıyla üretilen ürünlerden elde edilen kâra bireysel el koyuş arasında büyük bir çelişki vardır. Bu, üretim sürecinin kolektif karakteriyle üretim araçları üzerindeki kapitalist/bireysel özel mülkiyet arasındaki çelişkinin bir yansımasıdır.

Bilinç ve deneyim eşitsizliği

İşçi sınıfı, üretim sürecinde kolektif olarak yer alan bir sınıf olmakla kalmaz sadece, aynı zamanda bu çelişkileri de kolektif olarak görür, yaşar ve yaşadıkları kolektif olarak sınıfsal bir şekillenme geçirmesine neden olur. Aşağıdan sosyalizm geleneği, sosyalizmi işçi sınıfının üretim yerlerinde yaşadığı sınıf şekillenmesinin bir ürünü, bir ifadesi olarak görür. 

Ama burada sınıf şekillenmesinin tek tek işçilerin bir ve aynı mücadele deneyimine, bir ve aynı sınıf bilincine ulaşması anlamına gelmediğini görmek çok önemli. John Molyneux’nün çağdaşı bir çok Marksist’ten çok daha net bir şekilde gördüğü gibi, devrimci bir işçi partisinin varlığını zorunlu kılan bu durumdur. Sınıf şekillenmesi tüm işçi sınıfını etkileyen bir süreçtir ama mücadelenin her bir aşamasında işçi sınıfı içerisinde derin bir eşitsizlik vardır. Bu, bir genel grev anında da, bir işçi barikatının önünde de bir protesto gösterisinde de yaşamayı sürdüren bir eşitsizliktir. Molyneux, bu eşitsizliğin önde duran, harekete liderlik eden işçilerin lehine çözülmesi, önde duran işçilerin işçi sınıfının geniş kesimlerinin desteğini kazanabilmesi için sadece bir partinin değil, sınıf mücadelesinin keskin dönemeçlerine uyarlanabilmek için Lenin’in fikirlerindeki ipuçlarını değerlendirebilecek kitlesel bir devrimci işçi örgütünün sürekli olarak inşa edilmesi gerektiğini savundu.

Leninizm’in savunusu

Bu nedenle, tekrar tekrar Leninizm’i savunmaya devam etti. 

Lenin’i ve onun gibi binlerce sosyalist işçinin deneyimin sadece 1917 Ekim Devrimi günlerinde oynadıkları rol nedeniyle savunmak tek başına anlamlı değil. O rolü görmezden gelenler tarihi açıkça çarpıtmaya çalışanlar oluyor. Molyneux, bu durumu şöyle anlatıyor: “Lenin önemlidir. Rus tarihinde ya da yirminci yüzyıl tarihinde önemli olduğundan bahsetmiyorum ki bu zaten açık. Lenin’in hala önemli olduğunu söylüyorum. Burjuvazi için ve bugünün sosyalist pratiği için öneminden bahsediyorum.”

Molyneux, Leninizm’in Savunusu adlı broşüründe “Adına Lenin/Stalin devamlılık tezi” dediği ve Türkiye sol hareketi içinde de son derece güçlü bir moda haline gelen ama aynı zamanda küresel bir dogma haline gelmiş olan görüşün temelleriyle tartışıyor. Bu demokratik-merkeziyetçilik ilkesinin parti yönetiminin demir yumruğunun otoritesi anlamına geldiği iddiasıyla özetlenebilecek eski bir tartışma. Lenin’in savunduğu parti anlayışı, “Lenin’in metodu şuraya gider: Parti örgütü (kongre) önce tüm olarak partinin yerine geçer; sonra  Merkez Komitesi örgütün yerine geçer; sonunda bir tek ‘diktatör’ Merkez Komitesinin yerine geçer.” sözleriyle eleştirildi. Lenin’in üzerine yapışan, 100 sene sonra hala Leninizm tartışmasında, devrimin kaderini çizen güçlerin ele alındığı polemiklerde ve Doğu Bloku’nun çöküşünün kökenlerini araştıran analizlerde akla ilk gelen suçlama, 100 küsur sene önce dile getirilen bu eleştiri olmuştur. Oysa, parti tartışmasında Lenin’in dile getirdiği görüşün bu yaklaşımla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Molyneux, broşüründe, “Lars Lih, muazzam bir akademik eser olan “Lenin’i Yeniden Keşfetmek: Bağlamıyla ‘Ne Yapmalı’”da Lenin’in işçi sınıfına dönük olumsuz bir tutum takındığı fikrini çürütmüştür. Lih, sayısız kanıt sunarak Lenin’in bütün Rus Marksistleri içinde Rus işçi sınıfının politik kapasitesi ve potansiyelini en şevkle savunan Marksist olduğunu gösterir.

Parti ve hareket

Ne 1905 ne de 1917 devrimi, bir kişinin, bir partinin başlattığı isyanlardı. Her iki devrimci dalga da işçi sınıfının sosyal patlamaları olarak gündeme geldi. Sorun, bu sosyal patlamalar, işçi sınıfının kaderini ele almak üzere doğrudan eylemlerle sahneye çıktığı anlarda öncü işçilerin sınıfın geri kalanını kazanmayı ve süreci bir işçi sınıfı iktidarına dönüştürmek için tüm harekete nasıl müdahale edeceğini tartışmaktır. Bu sorunun ne kadar güncel olduğunu görmek için son 30 yılın küresel mücadelelerinin döngülerine bakılabilir. Ama dört örnek, Arap Baharı, özellikle Mısır’daki devrimci dalga, Sudan ve Sri Lanka büyük kitlesel isyanların rejimleri zorlamanın ötesinde kalıcı ve sınıfsal bir iktidar değişimine yol açması için kitlesel devrimci partilerin varlığının ne kadar yaşamsal önemde olduğunu gösteriyor. Son örnek ise İran’da yaşanıyor. Yaklaşık üç aydır süren isyan dalgası, grev hareketlerini de içererek sürüyor ama İran rejimi şimdi sert bir terör dalgası başlatmış durumda.

Molyneux’nun Lenin’i savunusu bu yüzden çok önemli. Ama unutulmaması gereken, Lenin’in savunduğu parti anlayışının siyasetten kopuk olmadığıdır. Örgüt siyasete tabidir ve siyasal taktikler ve stratejiler, Marksist geleneğin her güncel çarpıcı gelişmeyle yeniden güçlendirildiği devrimci fikirlere yaslanarak geliştirilir. Molyneux, “Lenin’in politikasının özünün (tabii ki tüm detaylarıyla değil) geçerliliğini korumakla kalmayıp bugünün devrimci sosyalist teori ve pratiği için önemli bir temel olduğunu Lenin’in düşüncesinin üç yönüne odaklanarak tartışacağım. Bence bu yönler Leninizm’in tanımlayıcı özelliklerini oluştururlar: emperyalizm ve savaş teorisi, devlet teorisi, parti teorisi ve pratiği.”

Leninizm’i terk etmek mi?

Molyneux broşürünü şöyle tamamlıyor: “Devrimci durum için uygun koşullar beklemek bir işe yaramayacaktır. 1917’de Rusya’daki zaferle 1919-23’te Almanya’daki yenilgi arasındaki fark Bolşevik Parti uzun yıllardır örgütlenip işçi sınıfının önemli kesimlerinin güvenini kazanırken, Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Alman devrimci sosyalistlerin Sosyal Demokratlardan kopmak için çok geç kalıp devrimin sıcağında güçlü bir partiyi inşa edecek zamanları olmamasıydı. Mümkün olabildiğince hazırlıklı olmakta fayda var; bu da partiyi devrimden önce –şimdi– inşa etmek anlamına geliyor… dünya değişiyor, kapitalizm gelişiyor ve Marksizm de her cephede çağdaş gerçekliğin somut analizi temelinde gelişmelidir. Bununla birlikte benim görüşüme göre bunu yapmanın en iyi yolu Leninizm’i terk etmekten değil onu temel almaktan geçiyor.”

John Molyneux uluslararası işçi sınıfı mücadelesi açısından çok büyük bir kayıp. Bir önceki kuşağın sınıf mücadelesinin deneylerini ve derslerini bir sonraki kuşağa, üstelik devrimci pratikten, mücadelenin günlük rutin işlerinden bir saniye bile kopmadan müthiş bir ustalık ve entelektüel bir keskinlikle aktardı. İşçi sınıfı içinde örgütlenenler onun mücadelesinden güç almaya devam edecekler.

Şenol Karakaş

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol