Rusya'dan 3. Dünya Savaşı tehdidi- Bu mümkün mü? Nükleer silahlardan nasıl kurtuluruz?

26.04.2022 - 18:15
Haberi paylaş

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Batı'nın Ukrayna'da bir nükleer savaş tehdidini hafife almaması gerektiğini söyledi ve 3. Dünya Savaşı'nın "gerçek bir risk" olduğunu belirtti.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba göreyse bu Batı'yı korkutma amaçlı bir tehdit, çünkü Rusya bir yenilgiyle karşı karşıya.

24 Şubat'ta başlayan savaş, tüm vahşetiyle sürüyor. 

Rusya, kolay bir zafer kazanamasa da Putin rejiminin baskısı altındaki ülkede, savaşı durduracak çapta bir hareketin henüz ortaya çıkmaması sebebiyle, savaş makinesi çalışmaya devam ediyor.

Emperyalist savaşın diğer tarafı olan ABD ve müttefikleri ise Doğu Avrupa'ya asker ve silah sevkiyatını hızlandırmış durumda.

Dört yıl süren 1. Dünya Savaşı'nın sonucunda 17 milyon kişi hayatını kaybederken, yaklaşık 21 milyon kişi de yaralanmıştı.

2. Dünya Savaşı 6 yıl sürdü ve 60 milyon kişi hayatını kaybetti.

Termonükleer silahların kullanılacağı üçüncü bir emperyalist savaş, çok daha fazla kayıp ve tarihte görülmemiş bir yıkım yaratacaktır. 

Nükleer silah nedir?

Nükleer reaksiyon sebebiyle, diğer silahlara göre, çok daha büyük yıkım kabiliyetine sahip silahlardır.

İnsanlık, nükleer silahların yıkım gücünü II. Dünya Savaşı'nın ABD'nin Japonya'ya attığı iki atom bombasıyla gördü.

6 Ağustos 1945'te Hiroşima şehri, 9 Ağustos ise Nagazaki vuruldu. Bu iki atom bombası nedeniyle 132 bin kişi bir anda yaşamını yitirdi.

ABD'de icat edilen nükleer silahlar, II. Dünya Savaşı'nın ardından stalinist SSCB'de de üretildi. 

Atom bombasından çok güçlü hidrojen bombaları, yani termonükleer silahlar da ortaya çıktı.

1947-1991 yılları arasında süren Soğuk Savaş döneminde ABD ve Rusya nükleer gerilimi yükselterek, kendi egemenlikleri altında bulunan coğrafyalarda hakimiyetlerini sürdürdü.

Bu dönemde, ABD'nin müttefiki ve NATO üyesi olan Türkiye'deki İncirlik Üssü'ne de nükleer silahlar depolandı ve hala orada duruyor. Türkiye'yi yönetenler ise bunu yıllarca halktan sakladı. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu aktivistlerinin savaş karşıtı kampanyaları sayesinde kamuoyu bu silahların varlığından haberdar oldu.

Nükleer gerilimin yükseltilmesini, 1968 yılında imzaya açılan ve 1970'te yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması izledi. Bu anlaşmanın ortaya çıkışında, nükleer karşıtı hareketin ve savaş karşıtı hareketin büyük payı vardır.

1997 yılında ise Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması gündeme geldi ve 2021 ylında yürürlüğe girdi.

Birleşmiş Milletler örgütü çatısı altında yaşanan bu gelişmelere rağmen ne nükleer silahların yayılması engellenebildi ne de bu silahlar yasaklanabildi.

Kimlerde var?

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) nükleer silahlanma raporuna göre (2021):

- 2020 başında 13 bin 400 olan nükleer başlık sayısı 2021 başında 13 bin 80'e düştü. Ancak operasyonel durumdaki nükleer başlıkların sayısı 2020'de 3 bin 720 iken 2021'de 3 bin 825'e çıktı. 

- Başlık sayısındaki düşüşün sebebi, ABD ve Rusya'nın eskimişleri ıskartaya çıkartması.

- Operasyonel başlık sayısı ise bu iki ülkenin yeni silahlar konuşlandırması nedeniyle arttı.

- ABD'nin toplam nükleer başlık sayısı 5 bin 800'den 5 bin 550'ye, Rusya'nın 6 bin 375'ten 6 bin 255'e inerken, Çin'in 320'den 350'ye, İngiltere'nin 215'ten 225'e, Pakistan'ın 160'tan 165'e, Hindistan'ın 150'den 156'ya, savaş başlığı sayısı 30 ila 40 olduğu tahmin edilen Kuzey Kore'nin 40 ila 50'ye yükseldi.

- Fransa'nın 290, İsrail'in 90 olan savaş başlığı sayıları ise sabit kaldı.

- Operasyonel durumdaki savaş başlıklarına sahip olan ülkeler: ABD (1800), Rusya (1625), Fransa (280) ve İngiltere (120).

Bu tablo, nükleer silahların Batı emperyalizmi ve emperyalist Rusya üzerinde yoğunlaştığını, az sayıda alt-emperyalist devletin de bunlara sahip olduğunu gösteriyor. 

Fakat asıl nükleer süper güçler, bugün Ukrayna'yı çatışma alanına çeviren ABD ile müttefikleri ve Rusya'dır.

Nükleer savaş çıkabilir mi?

Bu soruya yanıt üretirken başta şunu söylemek gerek: ABD emperyalizmi rakibi Japon emperyalizmini yenmek ve savaşın galibi için nükleer bombaları kullanmaktan çekinmedi. Yani bu yıkıcı silahlar iki kez kullanıldı.

2. Dünya Savaşı'nın ardından SSCB'de kendi nükleer silahlarını üretince, ABD tekeli ortadan kalktı.

Savaşın galipleri olan ve dünyayı kendi aralarında paylaşan bu iki emperyalist devlet, on yıllar boyunca nükleer restleşmeye gitse de bu silahları kullanmadı. Kullanmadı çünkü nükleer bir savaş, karşılıklı olarak yıkım getirecekti. Yani bu savaşın bir galibi olmayacaktı. Bu yüzden nükleer silahlar aktif bir savaş unsuru olmaktan öte caydırıcılık özelliği taşıdı.

Bugün çok daha fazla ülkeye yayılmış nükleer silahların yine caydırıcılık özelliği taşıdığı söylenebilir. 

Rakip nükleer güçler ABD ve Rusya, bu riskten dolayı Ukrayna'da doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçınıyor. 2. Dünya Savaşı sonrası Asya, Afrika ve Güney Amerika'da olduğu gibi bugün de "vekalet savaşlarıyla" emperyalistler arasında hegemonya mücadelesi sürdürülüyor.

Küresel kapitalizmin büyümesinin yavaşladığı, son küreselleşme dönemi sonrası uluslararası entegrasyonun daha da arttığı, emperyalist devletlerin büyük bir savaşı kaldırmayacağı yönündeki tezler de gerçekçi. 

Ancak emperyalist devletler arasındaki hegemonya mücadelesi ve savaşları yaratan olgu, kapitalizmin özünü oluşturan rekabettir. Kapitalizm, rasyonel olarak sürdürülen bir düzen değildir. 

Kautsky'nin yanılgısı

1. Dünya Savaşı öncesi, dönemin sosyalist hareketinde önemli bir tartışma yaşandı.

1914'e gelmeden önce emperyalist devletler hızla silahlanıyor ve uluslararası ilişkiler sertleşiyordu.

II. Enternasyonal'in en önemli teorisyenlerden biri olan Karl Kautsky'e göre (1910), silahlanma yarışının ekonomik nedenleri vardı. Fakat yeni pazarlar bulmak ve hakim olmak için illa da bir savaş olması gerekmiyordu.

Kautsky'nin "ultra kapitalizm" olarak adlandırdığı emperyalizm, genel bir barışa da yol açabilirdi. O, kapitalist devletlerin yıkıcı bir savaşa girmekten kaçınacağını düşünüyordu. II Enternasyonal'e ve özellikle Almanya'daki kendi partisine, militarizme ve restleşmelere karşısında pasif kalmalarını önerdi.

Vladimir Lenin, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht gibi devrimciler ise bu görüşe katılmıyordu. Onlar militarizme ve savaş eğilimlerine karşı mücadele edilmesi gerektiğini savundu. 

Kautsky'nin partisi SPD (Bugün hükümette olan NATO'cu sosyal demokrat partinin öncülü) Almanya'nın savaş kredilerine oy verirken - bir tek vekil  Liebknecht hayır demişti - devrimci sosyalistler savaşa karşı uluslararası mücadeleyi örgütlemeye girişti.

Kapitalizmin doğasını ve emperyalizmi olgusunu es geçen Kautsky fena halde yanılmıştı. Savaşa ve militarizme karşı çıkan devrimci sosyalistler ise haklı çıktı. Bu mücadele sayesindedir ki 1917 yılında emperyalist savaşın tarafı olan Rusya'da işçi devrimi zafere ulaştı. 

1. Dünya Savaşı'nı bitmesine olan yegane olgu, savaşa karşı mücadeleyi kendi devletine/egemen sınıfına karşı mücadele olarak ele alan Bolşevik Partisi'nin işçiler arasında yürüttüğü inatçı kampanyanın başarılı olmasıdır.

Savaşa karşı mücadelenin önemi

Rusya'nın nükleer savaş tehdidi kuşkusuz Batı emperyalizmini geri adım atttırmaya dönüktür. Fakat tehdit, sonuçta tehdittir. Üstelik süper nükleer güçten geldiğinde savuşturulamaz.

Ukrayna'daki savaşın, tıpkı Suriye savaşı gibi, 3. Dünya Savaşı'nın başlangıcı olduğu da söylenemez. Ancak son 20 yılda silahlanma yarışı büyük hız kazanmıştır ve küreselleşme denilen dönemin sonunda, içe kapanmacılık, ulusalcılık, uluslararası ilişkilerde müzakere yerine zorbalığın yer aldığı da ortadadır. 

Daha da vahimi, Ukrayna Savaşı, emperyalist savaşın nüvelerini içinde barındırmakta.

Dünya ekonomisinin büyüme hızı yavaşlarken, dünya pazarları, ticaret yolları ve tedarik zincirleri üzerindeki hegemonya mücadelesi de kızışıyor. Dünyanın en büyük iki ekonomisi, ABD ve Çin arasındaki rekabeti, bu rekabetin Güney Çin Denizi'nde askeri rekabete dönüşmesini de hatırlamak gerekir.

Kapitalizm varoldukça savaşlar olacaktır. Emperyalist devletler arasındaki rekabet sürdükçe büyük bir savaş olasılığının gölgesi - bugün olduğu gibi - insanlığın üzerine düşecektir.

Nükleer silahlar ve bu silahları üretmek için kurulan nükleer santrallar varoldukça, nükleer savaş tehdidi bir kenarda duracaktır. 

Savaşları önlemenin tek bir yolu var: 'Asıl düşman içeride' diyerek, her bir ülkenin işçilerini kazanacak savaş karşıtı hareketlerin büyümesi. 

Nükleer silahları, tüm silahlarla birlikte, tarihin çöplüğüne gömecek olan işçi devrimlerinin zaferi ve sosyalizmdir.

Volkan Akyıldırım

Bültene kayıt ol