SSCB döneminde komünist partisi üyesi ve KGB ajanı olan Putin, savaş konuşmasında 1917’deki işçi devriminin liderlerinden Vladimir Lenin’i, Rus olmayan halkları şımartmakla ve Çarlık Rusya’sında ezilen halkların bağımsızlık isteklerini – onun deyimiyle “milliyetçiler” - cesaretlendirmekle suçladı. Rus olmayan halkların ağır baskı altında tutulduğu Stalinist SSCB’yi övdü.
Putin’in bu düşmanlığına şaşmamak gerek. Tarihte zafere ulaşan ilk işçi devriminin hükümeti, Rus devrimci sosyalist Lenin’in formüle ettiği ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını uygulayarak, yüzlerce yıldır despot Çarlık rejimi altında yaşayan halkların kendi geleceklerine karar vermesinin önünü açtı.
Ukrayna kendi yolunu seçti ve bağımsız bir cumhuriyet kuruldu. Rus despotizminin ağır baskısı altındaki ülkede her zaman milliyetçi akımlar hâkim olsa da liderliğini anarşist Mahno’nun yaptığı güçler, 1918’de Batı emperyalizminin kuşatmasında ve Çarlık rejimine bağlı güçlerin başlattığı iç savaşta Kızıl Ordu ile birlikte mücadele etti.
Başta gönüllü işçilerden oluşan Kızıl Ordu, tek bir ülkeye devrimin dıştan ve içten kuşatılmasıyla birlikte düzenli orduya dönüşürken Mahno bunu kabul etmedi. Taraflar çatıştı, iki yıllık bir özgürleşme deneyiminin ardından yüzlerce yıllık anlaşmazlıkları çözmek için zaman kalmadı. Rusya’daki işçi devleti yozlaşırken Lenin’in hayatındaki son mücadelesi, büyük Rus şovenizminin partide belirmesi üzerine Stalin ve temsil ettiği milliyetçi Rus bürokrasisine karşı olmuştur.
Stalinist Putin, Lenin’e düşmandır. Çünkü Lenin halkların hapishanesini yıkan ve eşitlik getiren işçi devriminin liderlerindendir. Ulusal baskıya karşı tek eşitlikçi çözüm olan ezilen halkların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi hakkı zorbalığa değil, iknaya dayalıdır.