Melike Işık, yayınlanmasının üzerinden 174 yıl geçen Komünist Manifesto’nun hem içinden çıktığı koşullara nasıl ayna tuttuğunu hem de bugünü anlamamızda neden hâlâ önemini koruduğunu tartışıyor.
Komünist Manifesto’nun yazıldığı dönem, Avrupa’da önemli çalkantıların olduğu, eşitsizliğin ve baskının gitgide kendini daha fazla gösterdiği bir dönemdi. 1841’de köylülerin geleneksel hakları olan ormandan odun toplama hakkı, odunun özel mülkiyet olduğu gerekçesiyle, yasaklanmıştı. Köylülerin ormandan odun toplaması artık hukuken “hırsızlık” kabul ediliyordu. Marx, 1842-43 yılları arasında Rheinische Zeitung gazetesinde odunun özel mülkiyet sayılması üzerine mülkiyet hakkı ve basın özgürlüğü gibi pek çok konuda bir dizi makale yazdı.
1845-1847 yıllarında İrlanda’da patates kıtlığı yaşandı. İrlanda başta olmak üzere Avrupa’nın pek çok yerinde açlık ayaklanmaları başladı. Fransa’da işçi grevleri gerçekleşti. Pek çok ülkede monarşiye ve onun baskılarına yönelik tepkiler günden güne arttı. Yoksulluk, emek sömürüsü ve büyümekte olan işçi sınıfının durumu, kapitalizmin yaratmakta olduğu yeni dünyaya ve bu kapitalist sistemin zaaflarına ilişkin Marx ve Engels’e önemli fikirler veriyordu.
1848 Devrimlerinden bir yıl önce 1847 yılında Londra’da çeşitli örgütler ve pek çok farklı ülkeden işçi liderleri bir araya gelerek Komünist Birlik adını verdikleri ilk uluslararası komünist örgütü kurdular. Birliğin nihai hedefi, burjuvaziyi devirmek, işçi iktidarını kurmak ve ne sınıfların ne de özel mülkiyetin olduğu yeni bir toplum inşa etmekti. Birliğin ilk konferansında Engels’in teşvikiyle Karl Marx’ın “Dünyanın tüm işçileri, birleşin!” yaklaşımı sahiplenildi. Komünist Birliğin ikinci koferansında ise Marx ve Engels, Birliğin programını oluşturacak bir manifesto yazmakla görevlendirildi. Bu manifesto, dünyanın dört bir yanındaki işçiler için yıllarca temel bir eser olan, gelmiş geçmiş en çok ses getiren siyasi eserlerden Komünist Manifesto olacaktı.
4 Mart’ta, Manifesto’nun Deutsche Londoner Zeitung isimli gazetede tefrika edilmesinden bir gün sonra Marx, Belçika polisi tarafından sınır dışı edildi. 20 Mart’ta Manifesto’nun binlerce kopyası önce Paris’e ardından Nisan’da Almanya’ya ulaştı. 1850’de ise Manifesto ilk kez İngilizceye çevrildi. 1873’e gelindiğinde 6 dile çevrilmiş olan Manifesto, 1973’e gelindiğinde ise tam 74 farklı dile çevrilmişti.
Londra’da kurulan Komünist Birlik birkaç yıl içinde dağılsa da Komünist Manifesto, sınıfsız bir toplum yaratmak isteyen kitlelerin programı olmaya devam etti ve ediyor.
174 yıl sonra hala güncel
Komünist Manifesto’nun bugün hala taşıdığı önem, onun yalnızca yazıldığı dönemin şartlarına sıkışıp kalmaması ve kapitalizmin yıllara direnen ve gelişen teknolojiye, büyümeye ve değişimine rağmen varlığını koruyan karakterini tespit etmesidir. Kapitalizm, işçilerin emeğinin sömürülmesine dayanır. Sınıf mücadelesinin kat ettiği yola, ayaklanmalara, geri çekilmelere ve burjuvazinin gelişimine, farklı ittifaklar kurmasına rağmen bugün hala kapitalizmin yarattığı sömürü ilişkileri varlığını sürdürüyor.
Bu sömürü, dünyanın kimi yerinde üstü örtülü bir şekilde gerçekleşirken dünyanın pek çok yerinde Marx’ın kaleme aldığı dönemdeki açık seçik haliyle varlığını sürdürüyor. Bangladeş’te, Kolombiya’da, Kazakistan’da, Cezayir’de, Türkiye’de ve pek çok başka ülkede milyonlarca işçi temel ihtiyaçlarını karşılamalarına yetmeyen ücretler için saatlerce kötü ve güvencesiz şartlarda çalışıyor. Covid-19 salgınıyla beraber -eğer şimdiye kadar üstü örtülü kalmışsa bile- kapitalizmin süregelen vahşeti açıkça ortaya döküldü. Kapitalizm rekabetçi doğası gereği dünya çapında salgını durduracak bir çözüm getiremediği gibi işçileri hayatlarını riske atarak çalışmaya mecbur bıraktı.
Komünist Manifesto’nun güncelliği, enternasyonalizminden ayrı düşünülemez. Yayınlandığı birkaç yıl içinde Avrupa’yı dolaşan Komünist Manifesto, bugün dünyanın dört bir yanında belki o gün Marx ve Engels’in adını dahi duymadığı pek çok dile tercüme edildi. Bu evrenselliğin temeli Manifesto’nun kendisinde yatıyor. Marx ve Engels kendilerini vatanı ve milliyeti ortadan kaldırmak istemekle suçlayanlara kimi “vatansever” sosyalistlerin yapmaya çalıştığı gibi bir milliyetçilik yarışına girişerek cevap vermediler: “Komünistler ayrıca vatanı, milliyeti ortadan kaldırmak istemekle suçlanıyorlar. İşçilerin vatanı yoktur. Onlarda olmayan bir şeyi alamayız onlardan.” Sömürünün evrenselliğiyle beraber bu enternasyonalist tutum, Komünist Manifesto’nun Almanya’yla, Belçika’yla ya da Avrupa’yla sınırlı kalmamasının tüm dünyada ses getirebilmesinin temel sebeplerindendir.
Marx ve Engels, Manifesto’yu yazarken kapitalizmin gelişiminin tek bir ülkedeki şartlarını analiz etmekle kalmadılar. Burjuva ve işçi sınıfının gücünün eşitsiz gelişiminin farklı ülkelerde yarattığı koşulları ele aldılar. Kapitalistler, bir ülkedeki işçilerin sorunları için “onların işlerini çalan göçmenleri” ya da “onların vatanlarına” düşman diğer ülkelerin işçilerini hedef gösterirken Marx ve Engels sınıf mücadelesini ülke sınırlarının ötesinde konumlandırarak bu işçilerin çıkar birlikteliğini ortaya koymaya çalıştı.
Komünist Manifesto’nun en meşhur cümlelerinden birisi elbette, “Dünyanın tüm işçileri, birleşin!” çağrısı. Bu çağrı, bir fabrikadaki işçilerin her birinin çıkar birliğinden farklı ülkelerdeki işçilerin birbirlerinin mücadelesinden aldığı güce kadar hem yerel hem küresel çapta işçi birliğinin gerekliliğini gün geçtikçe daha açıkça ortaya koyuyor. Bir yandan burjuvazi emek sömürüsünü sürdürürken diğer yandan işçi mücadeleleri de devam ediyor. Komünist Manifesto’nun güncelliği, sömürü ve baskının sürekliliğini gösterdiği gibi daha adil bir dünya kurma umudunun güncelliğini de hatırlatıyor.
Bu umut, Marx ve Engels’in deyişiyle burjuvazinin kendi mezar kazıcılarını meydana getirmesiyle kendini gösteriyor. İşçilerin emeği olmadan sistem varlığını sürdüremez. Kâr nihai olarak emek sömürüsüne dayanır. İşte bu sebeple işçiler kapitalist sistemi durdurma gücüne sahiptir. İşçilerin kapitalist üretimdeki merkeziliği aynı zamanda bu sistemin kökten değiştirmelerini mümkün kılacak olan etmendir. Manifesto’nun dediği gibi: “Burjuvazinin yıkılışı ve proletaryanın zaferi aynı ölçüde kaçınılmazdır.”
(Sosyalist İşçi)