Ozan Tekin, 104. yıldönümünde Ekim Devrimi’nin bugün milyonlarca ezilen için taşıdığı anlamı tartışıyor.
Kapitalizmin belli başlı yayın organları, eşitsizlikleri görünür kılan ve derinleştiren pandemi günlerini toplumsal isyanların takip edebileceğinden korkuyor. Zira 2020’de, dünya çapında milyarderlere 670 kişi daha eklendi ve toplam sayı 3 bini geçti. Tüm milyarderlerin en az yüzde 20’si pandeminin ilk yılında milyarder oldu. Dünya çapında on milyonlarca kişi yoksullukla boğuşurken, işini kaybederken, gelecek kaygısı taşırken zenginlerin dünyası bundan etkilenmedi. Yalnızca ABD’de Mart 2020’den Ocak 2021’e kadar milyarderler yüzde 38,6 zenginleştiler. İşçiler ya korona koşullarında güvencesiz çalıştırılır ya da evlerine kapanmaya mahkûm edilirken, dünyanın en zengin insanı Jeff Bezos uzaya gitti.
Kapitalizm eşitsizliklerin yanı sıra savaş üretmeye devam ediyor. Savaşlardan ve yoksulluktan kaçan göçmenler gittikleri yerde ırkçılıkla karşı karşıya kalıyorlar. Dünyanın birçok yerinde ulusal sorunlar çözülememiş durumda. İklim felaketi gezegenin ve tüm canlı yaşamının geleceğini tehdit ediyor. Son yıllarda yükselen otoriterlik ve aşırı sağcı akımlar, kadınların ve LGBTİ+ların varlığını ve haklarını tehdit ediyor. Geniş kitleler birçok yerde sistemden bıkmış durumda ve buna alternatifler arıyorlar.
Sistemin değişmesini talep edenler açısından, bundan bir yüzyıl önce gerçekleşmiş olan Ekim Devrimi hâlâ büyük bir ilham kaynağı. 1917’nin Şubat’ında Rusya’da işçiler ayaklanarak otokratik Çarlık rejiminin iktidarına son verdiler. Dünya Savaşı’nın yarattığı türbülans içerisinde mücadele eden emekçiler, Ekim Devrimi ile kendi hayatlarının kaderini ellerine almak için devasa bir adım attılar. Rusya’da işçilerin en geniş temsilini ifade eden Sovyetler, Geçici Hükümet’i devirerek kontrolü ele geçirdi.
Barış ve eşitlik
Rus Devrimi’nin geçmişte kalmış bir anı olduğunu söyleyenler yanılıyorlar. Rus işçilerinin tarihi sıçrayışı, bugünkü sorunlarımızın çözümüne dair bize ışık tutmaya devam ediyor. Her şeyden önce, Ekim Devrimi, milyonların yaşamını yitirdiği Birinci Dünya Savaşı’na son veren olayların en önemlisiydi. Troçki’ye göre “Şubat Devrimi’nin kayda değer tek dokümanı” olan 1 Numaralı Emir, asker komitelerinin kurulmasını ve silahların kontrolünün “hiçbir durumda komutanlara verilmemek üzere” bu demokratik organlarda olmasını sağlıyordu. Şubat Devrimi’nden sonra sosyalistlerin önemlice bir bölümü, artık “devrimi savunmak” gibi gerekçeler de üreterek, savaş politikalarının devam ettirilmesini savundular. Bolşevikler ise en başından beri emperyalist paylaşım savaşında kendi ülkelerinin yenilgisini savunuyorlardı. Bu politikanın devamıyla, milyonları öldüren savaştan hoşnutsuz olan asker ve emekçi milyonlara hitap ederek kitleselleştiler. Sovyetler’in iktidarı Rusya’nın savaştan çekilmesini ve barış politikalarının hayata geçirilmesini sağladı.
Devrim sömürüyü ve gelir eşitsizliklerini yok etmek için muazzam bir kapıyı araladı. 1917’de bir toprak ağası, “Toprağımdan vazgeçmek zorunda olduğum gerçeğini kafama sokamıyorum” diyordu. Troçki’ye göre ise devrimin görevi egemen sınıfın kafasına sokmak istemediği şeyleri gerçekleştirmekti. Toprak yoksul köylülerin oldu. Fabrikaları patronlar değil işçiler işletmeye başladı. Eski sistemin ve devlet aygıtının dağıtılmasıyla, farklı iş yerleri arasında dayanışmayı ve üretilen şeylerin paylaşımını organize eden komiteler kuruldu. Bütün üretim sürecinin işçilerin kontrolüne geçmesiyle sömürü mekanizmaları çökmeye başladı ve Ekim Devrimi eşit ve adil bir yaşamın nasıl kurulabileceği hakkında bize fikir verdi.
Demokrasi
Sovyetler, Paris Komünü ile başlayan işçi sınıfının demokratik iktidar deneyimlerinin zirvesiydi. Toplumla ilgili kararlar, burjuva parlamentolarında olduğu gibi bir grup seçkin ve zenginlerin temsilcisi olanlar tarafından değil, mümkün olan en geniş, aşağıdan katılımlı mekanizmalar tarafından alınıyordu. Rusya’nın sağcı gazetelerinden Novoye Vremya, Ekim Devrimi’nin ertesi sabahı Bolşeviklerin iktidarında toplumu aşçıların mı, itfaiyecilerin mi, dadıların mı, atlı araba sürücülerinin mi, makinistlerin mi, su tesisatçılarının mı yöneteceğini soruyordu. Sovyetlerin sıradan insanların iktidarını temsil ettiğini egemen sınıfın sözcüleri bile teslim ediyordu.
Sovyetler denen yapı, tam da mücadelenin ihtiyaçlarından, ezilenlerin özgürlük arayışında kendi kaderlerini ellerine alacakları, tüm topluma yön verecek demokratik mekanizmaları kurmaları gerekliliğinden doğmuştu. İlerleyen yıllarda Şili’de kordonlar, İran’da şuralar; hepsi aynı arayışın ürünü demokratik organlardı. Ekim Devrimi, iktidarı bir avuç sömürücünün elinden alıp toplumun çoğunluğuna vermişti.
Baskılar yok oldu
Bu demokratik iktidar mekanizmaları, yüzyılların sağcı geleneklerini süpürüp attı. Geleneksel aile kavramı bir süre için ortadan kayboldu, cinsiyetçi ahlaki değerler yıkıldı ve çarlık rejimini yıkan mücadelenin öznesi olan kadınlar özgürleşmeye başladı. “Kahrolsun namus” gibi sloganları olan Bolşevikler’in başını çektiği Sovyet rejiminde kadınları eve hapseden çocuk bakımı, çamaşır, yemek gibi “sorumluluklar” topluma devredildi. Bunların hepsi kamu hizmetleri olarak değerlendirildi ve yemekhaneler, kreşler açıldı. Alexandra Kollontai’nin deyimiyle “mutfağın evlilikten ayrılması, kilise ile devletin ayrılığı kadar önemliydi”. Seks işçiliği suç olmaktan çıkarıldı. Kadınlar 1917’de seçme ve seçilme hakkına sahip oldu. Erkeklerle anayasal eşitlik sağlandı, boşanma kolaylaştırıldı, 1920’de kürtaj yasallaştırıldı. Eşcinsellik 1922’de suç olmaktan çıkarıldı. 1920’lerin ortasına gelindiğinde, bir eşcinselin bakan olabildiği Sovyet toplumunda, cinsiyet kimliği sadece beyana dayalı hâle getirildi ve transeksüellerin cinsiyet geçiş operasyonlarına devlet desteği sağlandı.
Bugün 2021’de hâlâ uğruna mücadele etmekte olduğumuz eşitlikçi toplumsal cinsiyet normlarının birçoğu, bir işçi devriminin arkasından birkaç yıl içerisinde sağlanabilmişti.
Devrim diğer kimlik sorunlarını da çözdü. Tüm ezilen uluslara kendi kaderlerini tayin hakkı tanındı. Antisemitizmin en güçlü olduğu yerlerden biri olan Rusya’da, 1917 Ekim’inde iktidarı olan Sovyet yönetiminin 21 üyesinden 6’si Yahudi’ydi. Dini inançlar baskı altında olmaktan çıktı; Müslümanların yaşadığı bölgelerde Cuma tatil ilan edildi ve çarlık tarafından camilerden çalınan kitaplar ve diğer nesneler iade edildi.
Karşı devrim
İşçi sınıfının elde ettiği tüm bu kazanımlar, 1920’lerin ikinci yarısından itibaren gelişen Stalinist bürokrasinin karşı devrimi ile yok edildi. Sınıfların olduğu, devlet kapitalisti bir rejimin yeniden inşası sürecinde işçilerin fabrikalardaki kontrolü yok oldu. Berbat bir polis rejimi geri geldi. Kadınlar, LGBTİ+lar, dindarlar, tüm ezilen uluslar haklarını kaybetti. Kapitalizm bizzat baskı ve sömürü demekti; Stalinizm bunun teyidi olan bir karşı devrimi gerçekleştirdi.
Buna rağmen, Ekim Devrimi bugün işçiler ve tüm ezilenler birleşip mücadele ettiklerinde neleri kazanabileceklerini bize gösteriyor. Başka bir dünya mümkün ve bu anlamda Ekim Devrimi geleceğimizdir.
Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesinde en önemli faktör ise hiç kuşkusuz işçi sınıfı mücadelesi içerisinde yıllar boyu yer almış militanların oluşturduğu devrimci bir partinin varlığıydı. Benzer bir partinin inşa edilemediği durumda, 1918-1923 arası Almanya’da çok daha kitlesel bir işçi hareketi olmasına rağmen devrim başarı kazanamadı. Sosyalist İşçi gazetesinin altında yatan fikir de bu; bugünün Ekim Devrimi’ni inşa edebilecek öncü aktivistleri bir araya getiren devrimci bir örgüt inşasıyla geleceği kazanmak.