Kapitalizmden sonra yaşam

03.11.2019 - 09:12
Haberi paylaş

Nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz? Kapitalist üretim tarzı neden ortadan kaldırılmalı?

Ferda Keskin toplantılardan birisinde sözüne şöyle başlamıştı: Marksizm kapitalizmin çok güçlü bir eleştirisini yapmasına rağmen, sonrasındaki topluma dair çok az şey söyler. Bugün yaşadığımız dünyaya bakarak nasıl bir dünyada yaşamak istediğimizi tartışabiliriz.

Niye kapitalizm altında eşitlik ve özgürlük koşullarında yaşamıyoruz? Cinsiyetli olmayan, ırkçı olmayan, savaşların olmadığı sosyalizm mümkün mü ya da bunlar niye kapitalizm altında olamaz? 

Yeryüzündeki cehennem!

Good Place dizisinin son sezonunda (spoiler içerir) bir hikaye var. İnsanlar öldükten sonra good ya da bad place’e gidiyorlar. Cennet cehennem tasviri tahmin edebileceği gibi. Burada dünyada yaptıklarınıza dair puanlamalar sistemi var ve ona göre yer belirleniyor. Bildiğiniz kadim hikayelerin bir versiyonu. Bir aşamada bu puanlama sisteminde bir hata olduğunu fark ediyorlar. En son 500 yıl kadar önce Good Place’e bir insan gitmiş. 500 yıldır herkes bad place’e – kötüye- gidiyor. Son giden insana bakıyorlar. Ananesinin doğum gününde bahçeden bir gül koparmış, ananesine hediye etmiş. Kadın çok mutlu olmuş, çok güzel puanlar kazanmış ve Good Place’e gitmeye hak kazanmış bundan dolayı. Bir süre sonra aynı şeyi yapan bir adam var. O da gül hediye ediyor ananesine doğum gününde ama bu gülü satın alıyor. Satın aldığı zaman ciddi bir negatif puan alıyor ve bad place’e gitmeye hak kazanıyor! Niye böyle oluyor diye araştırıyorlar. O gülü satın aldığı dükkanın sahibinin korkunç bir kapitalist olduğunu, gül yetiştiriciliğinde çocuk işçiler çalıştırdığını, zaten hakkında tecavüz iddiaları olduğunu, bundan dolayı gül satın alarak o kapitaliste yardımcı olduğu için, cennete gidemediğini anlatıyor dizi.

Kapitalizmin çarkları güncel ve tarihsel pisliklerini her yere, her ilişkiye bulaştırıyor. Bu açıdan kapitalizm sonrası yaşam, kapitalizmi tanımlamadan tarif edilme şansına sahip değil. 

Kapitalizm sonrası yaşam hakkında olsa olsa kapitalist üretim tarzını ortadan kaldıracak devrimi gerçekleştiren milyonlarca kadın ve erkek işçinin deneyimleri ile inşa edeceği bir toplumsal örgütlenmeden söz ediyoruz. Bu yüzden ütopik değil oldukça gerçekçi bir öneri kapitalizm sonrası yaşam önerisi. Kapitalizm sonrası yaşamdan söz edildiğinde, daima, bunun ütopik olduğu karşı eleştirisi devreye giriyor. Kapitalizm altında yaşamanın değil de eşitlik ve özgürlüğün temel ilişiki biçimi olduğu bir toplumsal örgütlenmenin ütopik olduğuna neden inanalım? 

Kapitalizm öldürüyor!

Kapitalizm öldüren bir cendere. Birinci Dünya Savaşında 15 milyon kişinin öldü. 1918-22 arasında Ruysa’da devrim ve karşı devrim sürecinde 12 milyon kişi, 1909-16 Meksika iç savaşında 1 milyon kişi öldü. 1936-39 İspanya iç savaşında, Franco’nun saldırıları sonucunda 600 bin kişi öldü. 1914 öncesi sömürgelere yönelik saldırılarda 1,5 milyon kişi, İkinci Dünya Savaşında 65 ila 70 milyon insanın öldüğünü biliyoruz.yaklaşık 5 milyonluk bir hata payını içeren bir tahmin! 

Yine bir hesaplamaya göre, 1945-2000 yılları arasında, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, savaş ve çatışmalarda 41 milyon kişi ölmüş. Yani, toplam 148 milyon kişi, 1900 yılındaki dünya nüfusunun %10’u savaşlarda ölmüş. Hala savaşsız geçen gün yok! Rusya Çeçenistan’da 250 bin kişi öldürdü. Hiroşimo ve Nagazakide, bir güç gösterisinin sonucunda onbinlerce insan atom bombasının dehşetiyle yaşamını yitirdi. Çok yakınımızda Türkiye’de herkesin anlaşmak zorunda olunan insan diye gösterdiği Esad’ın aralarında varil bombalarının da olduğu bombardımanlarla 500 bine yakın Suriyeliyi öldürdüğünü biliyoruz. 

Sadece savaşlar değil. Onsuz yaşamanın hayal edilmesi bile gülünç olmakla suçlanan kapitalizm, açlıktan öldürüyor insanları. Ciddi bir gıda riskiyle yaşıyor insanlar. 2018 Birleşmiş Milletler raporuna göre 53 ülkede 113 milyon insan akut açlık çekiyor. 2018 yılı araştırmalarına göre 42 kişi dünyada 3,6 milyar insanın sahip olduğu kadar servete sahip. Başka bir deyişle bu 42 kişi, en fakir on ülkenin toplamının 77 katı servete sahip. 

Kapitalizm sonrası yaşamı ütopik bulanları altında yaşamayı ütopik bulmadığı kapitalizm koşullarında her gün dünyada 137 kadın öldürülüyor. 2017 yılında 87 bir kadın öldürülmüş. Kadınlara yönelik bir iç savaş sürekli hale gelmiş gibi. Baya bildiğiniz bir iç savaş gibi yani kadınlara yönelik. Kadınlar, iş cinayetleri, çocuklara yönelik emek gücü sömürüsü gibi vahim gelişmeleri, göçmen krizi gibi giderek kitlesel bir kriz haline gelen gelişmeleri bir de iklim kriziyle birlikte düşünmekte fayda var. Kapitalizm bitkileri, böcekleri, hayvanları, ağaçları, dereleri, gölleri, balıkları, yoksulları önüne katmış kuraklıkla, sellerle, kasırgalarla, susuzlukla yok ediyor. 20 Eylül’de küresel iklim grevinde 7 kıtada en az 7 milyon insan gezegenin kurtulması için acil eylem planını boşuna açıklamadı. Kapitalizm sonrası yaşamı ütopik görenlerin farkına varmamızı istemedikleri olgu şu: kapitalizmin çılgın kar hırsı, kapitalizm altında yaşamı ve tüm ekosistemin varlığını sürdürmesini imkansız hale getirdi.Amerika’nın yerlilerinin, 1915 yılında Ermenilerin ya da İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilerin, Çingelerin maruz kaldığı ve milyonlarca insanın yok edildiği soykırımları da düşündüğümüzde, insanlık hızla, kapitalizm sonrası yaşama geçmek zorunda. 

Kapitalizm, devlet ve sömürünün sürekliliği

Marx’ın kapitalizm sonrası yaşamda tek bir bireyin özsel yeteneklerinin  gelişmesinin toplumun bütünü tarafından kurulan bir organizasyonla garanti altına alınmasının belirleyici olduğu yönündeki vurgusu, kapitalizm altında yaşamanın neden akılcıl olmadığını da gösteriyor. Kapitalizm onun idare edilmesiyle alakalı devlet örgütlenmesinin ikisinden birden kurtulmaksızın kapitalizm sonrası bir yaşama geçmenin mümkün olmadığı çok açık. Kapitalizm sonrası yaşam gerekli, mümkün ve zorunlu. Marksist fikirler, bu gerçeği görmemizi sağlıyor. Dünya çapında insanların sosyalizme dair eğilimlerine Marksist bir aroma katmak bu yüzden çok önemli. Bu açıdan da Marx ve Lenin’in altını çizilerek işledikleri konu, yani devletin bir azınlığın çoğunluğa tahakküm aygıtı olarak ortadan kaldırılmadan kapitalizm sonrası yaşama geçmenin mümkün olmadığı tartışması çok belirleyici. 

Dünyada doğrudan ücretli emek sömürüsüne maruz kalan, küçük üreticilerle birlikte düşünüldüğünde 3,5-4 milyar insan var. Bu insanların özelliği yaşamak için çalışmak zorunda kalmaları. Kapitalizmde mülk sahibi sınıflar var bir de mülksüz kitleler var. Mülk sahibi sınıflar mülk sahibi olmalarından elde ettikleri hakla mülk sahibi olmayan insanları çalıştırıp, onların emeğinin bir bölümüne karşılık vermeden el koyma hakkına sahipler. Marx’ın bütün kitaplarında ortaya çıkardığı gerçek, burjuvazi denilen sınıfın işçi sınıfının emeğinin bir bölümün karşılığını vermemiş olduğudur. Ama iş anlaşmalarında 8 saat çalışacağım, 8 birim maaş alacağım yazıyor. İşçilerin 8 saatte harcadığı emek zamanının adlığı maaşın karşılığı olan emek zamanından daha büyük bir değer, dolayısıyla artı değer ürettiği Marx’ı işçiler ve yoksullar için hala önemli kılan analizler. Bu milyonlarca insanın sezgisel olarak farkında olduğu bir sömürü mekanizması. Sömürenler ama aynı zamanda kendi aralarında muazzam bir rekabete girişmiş durumdalar. Sermaye Karl Marx’ın anlattığı gibi, rekabet halindeki sermayeler demektir. Bütün mülk sahipleri birbirine karşı ölümcül bir savaş içerisinde. İçinde yaşadığımız sistemdeki bütün o kötülüklerin altında bu iki dinamik, işçilerin sömürüsü ve kapitalistler arasındaki rekabet var. Yaklaşık 20 yıl içinde iklim krizi nedeniyle büyük yok oluşa gitme ihtimaline sahip dünya. Ama kapitalizm duramıyor! Duramıyor çünkü büyük şirketlerin, petrol, doğalgaz, askeri sanayi komplekslerinden birisinin frene basması, yok olmayı göze alması anlamına geliyor. Çünkü rakipleri tarafından elimine edilecek ve kendi firmasına el konulacak. Bu rekabet halindeki sermayelerin emek sömürü üzerinden artı değer biriktirip, rekabette kendilerini daha güçlü bir hale getirmek için giriştikleri süreç, kapitalizm altındaki bütün korkunçlukların temelini oluşturuyor. Hırsızlık, eşitsizlik, adaletsizlik hep buradan doğuyor. 

Devrimin gerekliliği

Milyonlarca ama milyonlarca işçinin bu işleyişe itirazı yükseldiğinde ise Lenin’in tabiriyle bu azınlık egemen sınıfın bir komitesi olarak çalışan devlet devreye giriyor. O yüzden kapitalizm sonrası yaşam tartışması devletin küresel ölçekte ortadan kaldırılmasının yöntemleri tartışmasına kökten bağlıdır. Sosyalist bir toplumsal örgütlenme bir devrimin ürünü olabilir ancak. Devrim sadece kapitalist sınıf ve bu devlet mekanizması başka türlü alaşağı edilemeyeceği için gerekli değil. Bir devrim egemen sınıfın fikirleri egemen olduğu için de gerekli. Egemen sınıfın fikirleri tüm ayrımcı, bölücü, ahlakçı, köhne, ırkçı, cinsiyetçi fikirleri ve kapitalizmin aşılmasının mümkün olmadığı yönündeki asli görüşü ezilenleri kendi içinde böler. Bu fikirler egemen sınıfın her gün yukarıdan aşağıda pompaladığı bölücü fikirlerdir. 

Karl Marx’ın eski çağların pisliği dediği bu fikirlerden kurtulmak için milyonlarca insanın hep beraber, kolektif olarak eylem yapması gerekiyor ve devrim bu açıdan da çok önemli bir değişim süreci. Tek tek bütün bireylerin egemen sınıfın pisliklerinden, eski çağların alışkanlıklarından, ahlak anlayışından ancak bir devrim sürecinde kurtulması mümkün. Bu devrim kendi arasındaki rekabetle emeğin sömürüsünü gerçekleştiren ve maruz kaldığımız bütün bu kötülüklerin kaynağı olarak inşa edilen kapitalist sistemin yerine, yeni bir toplumu gerçekten de kurma şansına sahip. Bunun ütopya olduğunu söyleyenlere, savundukları kapitalist sistemin çoktan distopyaya dönüştüğü yanıtını verebiliriz.

Gül Dönmez - Şenol Karakaş

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol