Suriyelileri hedefe koymanın cazibesi

27.02.2019 - 12:03
Haberi paylaş

(Bu yazı, AltÜst dergisinin 28. sayısından alıntıdır. AltÜst'e ulaşabileceğiniz satış noktaları: http://www.altust.org/satis-noktalari)

İnsanlık İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük sığınmacı dramını yaşıyor. Ülkelerindeki iç savaştan, açlıktan, yoksulluktan, iklim değişiminden kaçan milyonlar, en zorlu yolculuklarına çıkıyor. Bu zorlu yolculukta on binlerce sığınmacı denizlerde ve mayınlı arazilerde hayatlarını kaybediyor.

İç savaşın 2011’in Mart ayından bu yana sürdüğü Suriye’de ülke nüfusunun yarısı (11 milyon kişi) yaşadığı yerinden ayrılmak zorunda kaldı; dörtte biri ise (yaklaşık altı milyon) başka ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Bu trajediye yol açan nedenler başka bir yazının konusu. Ama Suriye’ye dış güçlerin müdahalesi krizin çok daha derinleşmesine yol açtı. On binlerce insan bu güçlerin ve rejimin hava bombardımanlarıyla hayatını kaybetti. Bombardımanlar yerleşim yerlerinin tüm alt ve üst yapılarını, okulların ve hastanelerin yarısını imha etti. Milyonların ölüm yolculuğuna çıkmaktan başka çaresi kalmadı.

Türkiye en fazla Suriyeli sığınmacının geldiği ülke oldu (2018 verilerine göre 3,6 milyon). Bunların yaklaşık 1,5 milyonu çocuk ve bu çocukların üçte biri herhangi bir eğitim olanağından mahrum. Sığınmacıların 180 bini kamplarda, geri kalanı büyük çoğunlukla İstanbul, Hatay, Antep, Urfa, Mersin, Adana, Diyarbakır ve İzmir gibi şehirlerde hayata tutunmaya çalışıyor.

Siyasî bir mesele

Devletin katkılarıyla Suriyeliler’in güllük gülistanlık hayat yaşadıkları gibi ırkçı fikirleri bir kenara bırakırsak, sığınmacı nüfusun büyük bölümü açlık, yoksulluk ve işsizlikle karşı karşıya. On binlercesi herhangi bir barınma olanağına bile sahip değil. Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma gereği sadece temel sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyorlar. Bu da kayıtlı ve geçici kimlik sahibi olmaları şartıyla. Beş yüz bin kadar Suriyeli sığınmacı kayıtsız ve bu olanaklardan mahrum. Onun dışında her şey paralı ve pahalı. Temel sağlık hizmetleri de her türlü ayrımcılık ve dışlamayla el ele gidiyor.

Merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası Kriz Grubu (ICG) adlı bağımsız düşünce kuruluşu, yayınladığı bir raporda Türkiye’de yaşayan Suriyelilere dönük tepkilerin 2016’ya kıyasla üç kat arttığını söylüyor. Artan olaylar neticesinde 2017 yılında 24 Suriyeli sığınmacı öldürüldü. Rapor, bu toplumsal tedirginliklerin azaltılması için Türkiye’de devletin daha etkin önlemler alması gerektiğini söylüyor.

Başta politikacılar olmak üzere, göçmen düşmanlığı üzerinden kendine alan açmaya çalışan ırkçılara, kendini muhalif addeden gazetecilerden aydınlara kadar geniş bir kesim Suriyelileri hedefe koyduğu sürece toplumsal gerginlik ve saldırılarda bir azalma beklememek gerekir. Bu saldırılarda, devletin sessiz kalması ve çoğunlukla sığınmacıları sınırdışı etmesi de ırkçılara büyük güç veriyor. Bu nedenle sığınmacı sorunu insanî bir mesele olmaktan çıkıp hızla siyasî bir meseleye dönüşüyor. Bu meseledeki politik konumlanış önümüzdeki dönemin en önemli politikalarından biri olacak. Göçmen düşmanlığı elbet sadece Türkiye’ye has değil. Uluslararası çapta giderek can yakıcı bir hâl alan sorun.

Göçmen düşmanlığı her yerde

Geçtiğimiz günlerde Fransa Cumhurbaşkanı Macron, yaşadığımız dönemi iki dünya savaşı arasındaki döneme çok benzettiğini ve bunun tedirgin edici olduğunu söyledi. Bu söylemin arka planında bir gerçeklik var. Tüm dünyayla birlikte Avrupa’da da ırkçı partiler ve güvenlik siyasetleri yükselişe geçmiş durumda. Geçmiş deneyler göz önüne alındığında, bu gelişmeyi insanlığın büyük çoğunluğunun bekası için tersine çevirmemiz gerekir. Avrupa’daki yüz binlerce anti-faşist ve göçmenlerle dayanışma ağları bu nedenle harekete geçip dişe diş mücadele vermeye başladı.

Suriyeli düşmanlığının temellerinden biri, işgücüne katılım, kamu hizmetleri ve yardımlardan sığınmacıların sınırsız yararlandığı fikri. Bu fikirler defalarca yanlışlanmasına rağmen, sürümü en yüksek ırkçı fikirler olarak karşımıza çıkıyor. Çoğu kulaktan dolma bu ırkçı fikirler, genellikle yerellerdeki gerginliklere zemin hazırlıyor ve kıtalar halinde Suriyelilere saldırmanın gerekçesini oluşturuyor. Gerçekte sığınmacıların önemli bir kesimi işsiz, iş sahibi olanlar da kayıt dışı sektörde kölelik koşullarında hayatlarını sürdürüyor. Çok küçük bir kesimin kendi ticari işletmeleri (7 bin) var.

Sıradan milliyetçilik dönüşüyor

Bu düşünceler milyonların kafasında birden şekillenmiyor. Geniş bir kesim tarafından kararlı ve sürekli bir şekilde dillendiriliyor. Örneğin, ana muhalefet partisi CHP bulduğu her fırsatta Suriyelileri hedefe koyuyor. Meclisin küçük ırkçı partisi İyi Parti’nin temel politikası Suriyeli düşmanlığı. Demokrasi saflarında olduğu zannedilen İsmail Saymaz gibi gazeteciler, Suriyeli nüfus yüzünden demografinin değiştiğini ve devletin buna müdahale etmesini salık veren, açıkça Suriyelileri hedefe koyan fikirleri dolaşımda tutuyor.

Eski CHP milletvekili Umut Oran seçim çalışmalarında yaptığı konuşmada "Bu ülkenin sınırları içinde 3,5 milyon evsiz, işsiz ve yurtsuz Suriyeli göçmen mülteci var. Bu göçmenler ülkeye kayıtsız bir şekilde girdiler. Kimdir nedir diye güvenlik açısından kontrol edilmedi. Bu 3,5 milyon, saatli bomba gibi her an patlayabilir” diyerek sığınmacılar ve terör arasında rahatlıkla ilişki kurabiliyor.

Yine CHP’nin bilinen isimlerinden Berhan Şimşek de Erzurum’da bir toplantıda şunları söyleme cesareti buluyor: "Şimdi buradan soruyorum ve diyorum ki, biz iktidarın istediği gibi bunları seçmen mi yapalım, yoksa bu adamları vatanlarını korusun diye El-Bab'a, Rakka'ya mı gönderelim? 71 Mehmet'im, kınalı kuzum Suriye topraklarında şehit oldu. Ne için bu Tortum tekelerini burada besliyoruz? Caddelerde volta atıyorlar, kadınlarımıza kızlarımıza tasallutta, tacizde bulunuyorlar."

16 Mart uluslararası ırkçılık ile mücadele günü etkinlikleri

Suriyelilere dönük ayrımcılık, dışlama sadece muhalefetle sınırlı değil. AKP safları içinde de sığınmacı düşmanlığı açığa çıkmaya başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da sık sık Suriyelileri göndermekten bahsederek kervana katıldı. Bütün bunlar zar zor yaşam mücadelesi veren Suriyelileri gün geçtikçe daha korunmasız hâle getiriyor. Ve toplumdaki tüm sorunların kaynağı olarak görülmelerine zemin oluşturuyor.

İnternette Ekşi Sözlük’te ‘Suriyeli mülteciler’ başlığı altında dört yüzden fazla sayfada binlerce paylaşım var. Tahmin edeceğimiz gibi bunların çok azı mülteci haklarını savunuyor. Büyük çoğunluğu milliyetçiliğin ırkçı hezeyanı yansıtıyor. Daha iyi anlaşılabilmesi için bazılarına göz atalım. İmla ve yazım hatalarıyla birlikte:

“hatay'a göz koymuş insanlardır.”

“esad'ın alternatifi bunlar mı? diye düşününce karalar bağlayacağınız mülteci topluluğu.”

“yapmadiklari terbiyesizlik , sarkintilik , yuzsuzluk yok.”

“kahveye, firina gelip cay kahve ne para ne birsey, onlar icin acilan marketi talan etmeler , koyluye tehditlerle turlu isler yaptirmalar, yoldan gecen kadinlara kizlara laf atip,tehdit etmeler, bagini bahcesini yagmalamalar vs.”

“suriye'nin iti kopuğu.”

“sığınmacı değil istilacılar”

“geldiklerinden beri ülkeye bir tane bile faydası olmamış sığınmacılar.”

“savaş veya barış hali gözetilmeksizin derhal gönderilmeliler.”

“barışmak için savaşmayanların bu topraklarda yeri olmamalıdır.”

“bakalım bu hainlere daha ne tür ayrıcalıklar tanınacak.”

“hastaneden randevu almak istedim 10 kasıma kadar dolu. ya 12 gün beklemem ya da dünyanın parasını bastırıp özel hastaneye gitmem gerek. çünkü milli geliri suriyelilere harcıyoruz.”

“bu tipler topraklarimiza adim attiklarindan beri her kis mevsimini yatakta ve hasta olarak geciriyorum. gelirken vucutlarinda ne gibi bakteriler ile geldilerse bagisiklik sistemim adapte olamiyor.”

İyi ki toplum bunlardan ibaret ve yekpare değil. Sığınmacılarla dayanışmayı örgütleyen ve iç savaşın bu kurbanlarına kucak açan insanlar da var. Bu insanların sayısı küçümsenemeyecek kadar çok. Daha büyük olayların yaşanmasına engel olan da bu insanların oluşturduğu toplumsal hassasiyet.

Bu hassasiyetin sürekli ve canlı tutulması gerekir.

Ahmet Yıldırım

Bültene kayıt ol