DİSK'in işçi sınıfı arasında giderek artan etkinliğinden rahatsız olan patronlar, yeni Sendikalar Yasası ile DİSK'i kapatmayı hedefliyorlardı. İşçilerin yasaya direnişi çok güçlü oldu. Binlerce işçi üç koldan İstanbul şehir merkezine doğru ilerlemeye başladı. Gösteriler ertesi gün daha da büyüyerek devam etti. Polis ateş açınca üç işçi öldü. Hükümet sıkıyönetim ilan edince, DİSK direnişi bitirdi.
1967'deki kuruluşundan itibaren Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) işçiler arasında giderek daha güçlenmeye başlıyordu. Sermaye sınıfı kendileri açısından bu kötü gidişatı durdurmak için, mecliste yeni bir İş Yasası ve Sendikalar Yasası'nın görüşülmesini sağladı. 1970 yılında Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi işbirliğine giderek, çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan tasarıyı önce meclisten ardından da komisyondan geçirdiler.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın onayıyla tasarı kanunlaşarak yürürlüğe girdi. Kanunun asıl amacı, Türk-İş'ten DİSK'e üye akışını engellemek ve DİSK'in kapanmasını sağlamaktı. Ayrıca 1963'te yasalaşan sendika, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı yaslarını dönemin hükümeti tarafından değişiklikler yapılması için 13 Haziran 1970'de Meclise sunuldu. Tasarıda işçilerin istedikleri sendikaya serbestçe üye olmalarını ve beğenmedikleri sendikalardan ayrılmalarını güçleştiren toplu sözleşme ve grev haklarını kısıtlayan hükümler içermekteydi.
Türkiye genelinde faaliyet gösterebilmesi için işkolunda sigortalı çalışan işçilerin üçte birini örgütlenmesi barajı getiriliyordu ve konfederasyon faaliyeti gösterebilmesi için sigortalı işçilerin üçte biri kadar üyeye sahip olması isteniyordu. Bu oranın DİSK'in sahip olduğu üye sayının üstünde olduğu tespit edilerek konulduğu iddia edildi. DİSK ve bağlı sendikalar yeni yasaya tepki gösterdiler.Türkiye İşçi Partisi ise söz konusu yasa değişikliklerini Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğini açıkladı ve iptal davası açtı.
15 Haziran 1970 günü DİSK'in çağrısına uyan işçiler, üç kol hâlinde İstanbul şehir merkezine doğru yürüyüşe geçtiler. Zaten son iki yıldır İstanbul'un birçok fabrikasında grevler ve direnişler yaşanıyordu; bu ortamın da etkisiyle yürüyüşe katılan işçilerin sayısı çok büyük oldu. Kentin Anadolu yakasında başlayan yürüyüş Kartal İlçesi'nden yürüyüşe katılan işçilerle Ankara Asfaltı (E-5 karayolu) boyunca ilerlerken, kendilerine başka fabrikalardan da katılanlar oldu. Avrupa Yakası'nda ise 15 Haziran 1970'te, Bakırköy - Topkapı - Sağmalcılar güzergâhında yürüyüş yapıldı. Göztepe dolaylarında, Otosan Fabrikası işçileri ile DMO işçileri de onlara katıldı ve yürüyüş saat 17:00'ye kadar sürdü. Bir başka yürüyüş kolu da Beykoz ve Paşabahçe'den Üsküdar'a doğru oluştu.
16 Haziran'da ise Gebze'den başlayan işçi yürüyüşü, Kartal'dan katılan işçilerle birleşerek Bağdat Caddesi üzerinden Kadıköy İskele Meydanı'na kadar ulaştı. Burada polis işçilere ateş açtı, çok sayıda işçi hayatını kaybetti ve yaralandı.
16 Haziran'da da, kentin Topkapı dışındaki kesimlerinden gelen kollar birleşip, Aksaray üzerinden önce Sultanahmet'e, oradan Cağaloğlu ve valiliğin önünden geçip Eminönü'ne geldiler. Valilik, Haliç üzerine yer alan o zamanki iki köprüyü de açtırarak, eylemcilerin Beyoğlu tarafına geçmesini engelledi. Levent ve Beyoğlu'nda da küçük yürüyüş kolları oluşmuştu. Gösterilere pek çok fabrikadan 75,000 dolaylarında işçi katıldı. Gösterilen tepki esas olarak DİSK üyesi işçilerden geldiği hâlde, yürüyüşlere çok sayıda Türk-İş işçisi de toplu olarak katıldı. Olayların birinci günü akşamı Bakanlar Kurulu 60 günlük bir sıkıyönetim ilan etti.
Sıkıyönetimin ilan edilmesiyle beraber DİSK başkanı Kemal Türkler, radyodan yaptığı konuşma ile direnişin bittiğini ilan etti. Böylece hareket, tek önderliğini de yitirmiş oldu. İşçilerin arasında sosyalistler de vardı; bunlar hareketi ileri çekebilmek için var güçleriyle çalışıyorlardı, ancak devrimci bir partinin eksikliği kendisini belli ediyordu.
15-16 Haziran işçi eylemleri, işçi sınıfının kendi gücünü tanıması bakımından çok büyük bir öneme sahipti. İşçi sınıfının öncülerini içinde toplayan bir devrimci parti olsaydı, bu olaylar çok daha farklı bir şekilde gelişebilirdi. Çok daha fazla sayıda işçi sokağa çıkabilir, hareket önce İstanbul, sonra da Türkiye geneline yayılabilirdi.
Yine de Türkiye işçi sınıfının en kitlesel eylemlerinden biri olan 15-16 Haziran eylemleri, sosyalistler için tekrar tekrar incelenmesi gereken çok önemli derslerle dolu bir deneyim olarak karşımızda duruyor.