Raphael Lemkin, 1900 yılında bugünkü Belarus’a bağlı bir köyde Polonyalı Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Lemkin’in babası bir çiftçiydi, annesiyse ressam, dilbilimci ve felsefe öğrencisi olan entelektüel bir kadındı. Lemkin ve iki kardeşi evde anneleri tarafından eğitildi. Annesinin etkisiyle Lemkin, tarih ve felsefeyle yakından ilgilenmeye başladı. Henüz küçük bir çocukken büyük tarihsel olaylar ile ilgili sorular sormaya başlamıştı.
Tarihsel olaylar kısa bir süre sonra Lemkin ailesini de bulacaktı. I. Dünya Savaşı sırasında köyleri Rus ve Alman birlikleri arasındaki savaşın gerçekleştiği alandaydı ve evleri savaş yüzünden yıkıldı. Kitaplarını ve değerli eşyalarını ormana gömen aile, bir süre ormanda saklanmaya devam etti. Ormanda saklandıkları süre içinde Lemkin’in kardeşi Samuel zatürre ve yetersiz beslenme sebebiyle öldü.
Polonya’da bir yerel okuldan mezun olduktan sonra Lemkin, Lviv’de bir üniversitede dilbilim okudu. Dokuz dilde akıcı konuşabilen ve on dört dili okuyabilen Lemkin, çeşitli çeviriler yapmaya başladı. Lemkin’in hayatını değiştiren bir başka olay ise Berlin’deki bir davayı öğrenmesiyle başladı. 1921 yılında Soğomon Tehirliyan’ın Ermeni halkına dönük katliamın temel sorumlularından Talat Paşa’yı öldürmesiyle ilgili dava Lemkin’in ilgisini çekti. Lemkin’e göre yüz binlerce öldürmüş bir kişiyi değil de onu öldüreni suçlamak anlamsızdı. Talat Paşa’nın neden suçları nedeniyle Almanya’da yargılanmadığını anlayamıyordu.
Almanya’da felsefe, Lviv’de hukuk okuduktan sonra Varşova’da savcılık yapan Lemkin, bu adalet arayışının peşini hiç bırakmadı. 1933’te Milletler Cemiyeti’nin Madrid’deki Uluslararası Ceza Hukuku konferansına katılarak “Barbarlık Suçu” hakkında bir sunum yaptı.
II. Dünya Savaşı sırasında Varşova’da olan Lemkin, 1939’da bu şehri terk etti. Nazilerin eline geçmekten son anda kurtuldu ve Litvanya üzerinden İsveç’e ulaştı. Nazilerin uygulamalarını takip etti ve yorumlamaya çalıştı. 1941’de ABD’ye giriş izni aldı.
Kendisi Holocaust’tan kurtulmuştu ama tam 49 yakınını Yahudilere dönük soykırım sırasında kaybetti. ABD’de akademik yaşamına hukuk fakültelerinde devam etti ve 1944 yılında basılan bir kitapta ilk defa “soykırım” sözcüğünü kullandı. 1915 Ermen soykırımını teorize etmeye çalışırken “barbarlık” gibi tanımlarla başlayan adalet arayışı, Nazilerin Yahudileri katletmesiyle birlikte “soykırım” hâlini aldı ve Lemkin bundan sonra bu terimin mucidi olarak anıldı. Agos gazetesinin aktardığına göre Lemkin, 1949 yılında verdiği bir röportajda şöyle diyordu:
“Soykırımla ilgilenmeye, Ermenilere olanlardan sonra başladım. Daha sonra Ermeniler Versay Konferansı’nda büyük haksızlığa uğramışlardı, çünkü canileri soykırım suçlusu olarak cezalandırılmamışlardı. Bir avukat olarak, bir suçun kurbanlarca değil, bir mahkeme tarafından hukuk zemininde cezalandırılması gerektiğini düşünüyordum.”
Lemkin, soykırım terimini aynı zamanda 1932-1933 yıllarında Ukrayna ve Kuban bölgesinde Sovyetler Birliği tarafından uygulanan kıtlık politikasını tanımlamak için de kullandı. Lemkin, dünya literatürüne daha önce tanımlanamamış bir kitlesel cinayet mekanizmasını tanımlayan bir kavram kattı. Lemkin tarafından hazırlanan “Soykırım Suçunun Önlendirilmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”, 1948 Aralık ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edildi ve 1951 yılında yürürlüğe kondu.
Lemkin, hayatı boyunca ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı enternasyonalist ve kararlı bir mücadele yürüttü. Soykırım gibi suçların ulusal bağlamlar içinde kalmasına karşı çıkan bir hukukçu oldu. On kere Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Lemkin, 1959 yılında ABD’nin New York şehrinde yoksulluk içinde yaşarken kalp krizinden hayatını kaybetti.
Lemkin, bir Marksist veya sosyalist değildi ama adalet duygusu onu dünyanın en büyük suçunu tanımlamaya ve bunun için kararlı bir mücadeleye yönlendirmişti. Bugün İsrail devleti soykırımla yargılanıyor, bunun mimarlarından biri olan Lemkin’in adalet arayışı sürüyor.
Can Irmak Özinanır
(Sosyalist İşçi)