Edebiyatçı André Breton, 1896’da Fransa’da Tinchebray’da doğdu. Üniversitede tıp okumaya başlamışken Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine askere alındı ve savaşta tıp görevlisi olarak çalıştı.
Savaştan sonra Paris’e yerleşen Breton, Louis Aragon ve Philippe Soupault ile 1919 yılında Littérature dergisini kurdu. Bu dergi deneysel edebi metinlerin yayımlandığı bir dergiydi. Dönemin avangart akımlarından Dadacılar ve akımın kurucusu Tristan Tzara da dergiye dahil olmuştu. Savaşa, militarizme, şovenizme ve burjuva uygarlığına bir tepki olarak doğan Dadaizm, 1918-1919 Alman Devrimi’nde safını devrimden yana belirlemişti. Weimar Anayasası Kongresi’nde “Dünya Devrimi için Dada Merkez Konseyi” isimli bir bildiri bile yayımlamışlardı. André Breton, Louis Aragon, Paul Eluard gibi isimler Tzara’yla beraber Dada’nın savunuculuğunu üstlendi ancak Tzara ile Breton arasında çeşitli fikir ayrılıkları vardı ve bu ayrılıklar 1922 yılında Dadacılar ile yolların ayrılmasına sebep oldu. 1924 yılında artık Dada ile bağlarını koparmış Breton, Aragon ve Eluard gibi sanatçılar Sürrealist Manifesto’yu yayımladı. Bu manifesto özgürlüğe bir övgü niteliğindeydi ve mevcut düzen tarafından yadırganabilecek olsa da sürrealizm aracılığıyla yeni bir hakikate, bir üst gerçekliğe ulaşılabileceğini savunuyordu. Bunu yapabilmek için zihni serbest bırakmak gerekiyordu. Manifesto’da psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un etkisi çok açıktı. Sürrealistler aynı zamanda Arthur Rimbaud’un kişisel dönüşüm unsurlarıyla Karl Marx’ın politik görüşlerini bağdaştırmaya çalışıyorlardı. Breton ve diğer sürrealistler bu arayışın etkisiyle 1927’de Fransız Komünist Partisi’ne (FKP) üye oldular. 1928’de Breton’un en ünlü romanı Nadja basıldı, 1929’de ise artık devrim düşüncesinin açıkça öne çıktığı ikinci bir sürrealist manifesto yayımlandı.
Özgürlükçü görüşleri Stalinizm ile bağdaşmayan Breton 1933 yılında FKP’den ihraç edilirken, dostları Aragon ve Eluard giderek Stalinizm’in etkisine girmeye başladı. 1935 yılında Sovyet yazarı Ilya Ehrenburg ile bir uluslararası kongrede yaşadığı çatışma sonucunda, dostu Louis Aragon ile bağları tamamen koptu. Kongre’de sürrealistleri aşağılayan ve hakaretler eden Ehrenburg’u tokatlayan Breton, sürrealistlerin kongreden ihraç edilmesine yol açtı. Breton, Troçki’nin Sol Muhalefeti ile ilişkili olan yazar Victor Serge’yi de savunuyordu ve Aragon’un Breton’a tepki göstermesinde temel sebep Serge’ydi.
1938 yılında Meksika’ya yolculuk eden Breton, Ekim Devrimi’nin Stalinizm tarafından sürgün edilen liderlerinden Leon Troçki’yle buluştu. Ressam çift Diego Rivera ve Frida Kahlo’nun evinde tanışan Breton ve Troçki, beraber uzun yürüyüşler yaparak sanat üzerine birbirleriyle pek de bağdaşmayan görüşlerini paylaştılar. Kapitalizme, faşizme ve Stalinizm’e karşı ortak duruşları sanatsal anlaşmazlıklarının önüne geçti ve ikili beraber “Bağımsız bir devrimci sanat için” başlıklı bildiriyi kaleme aldı. Coyoacan Manifestosu olarak da bilinen ve Breton-Rivera imzasıyla yayımlanan bildiride sanat üzerindeki her dayatmaya karşı çıkılmakla beraber devrimci bir sanatın gerekliliği savunuluyordu.
İkinci Dünya Savaşı başlayınca Breton yeniden tıbbi birliklere alındı. Savaş fırsatçılığı içinde yazıları Fransa’da yasaklanınca, Breton ABD’ye giderek birkaç yıl New York’ta sürgün hayatı yaşadı. Savaş sonunda artık anarşizmi benimsemiş bir sanatçı olarak Fransa’ya döndü ve Fransız sömürgeciliğine karşı mücadeleye başladı. Bir yandan sanatsal üretimine devam etti ve yeni bir sürrealist grup topladı. Breton, 1966 yılında Paris’te hayatını kaybetti.