Filistin’de on binlerce insanın ölümüne yol açan soykırımın ortasında, İsrail devleti resmi X hesabından bir İsrail Savunma Birliği (IDF) üyesinin Pride bayrağı açtığı görseli “barış ve özgürlük için Gazze’de ilk Pride bayrağı” notuyla paylaştı. Gazze yerle bir olurken, İsrail kuirleri Hamas’ın barbarlığından kurtardığını iddia ediyor. LGBTQ+ propagandasının İsrail’in yıllardır sürdürdüğü medya kampanyasının bir parçası olduğunu biliyoruz. Lakin bugün bütün tiksinçliğiyle kendini ortaya koyan bu gösteriye daha güçlü direnmemiz lazım. İsrail, sürdürdüğü vahşeti pembeye boyayarak (pinkwashing) işlediği sayısız insan hakkı ihlalini bilinçli bir stratejiyle görünmez kılmaya çalışıyor.
Pembeye boyama stratejisi (ya da daha az kullanılan tabirle gökkuşağına boyama), homo-milliyetçilik (homonationalism) ideolojisini kullanarak işgale destek devşirmeyi amaçlayan bir ideoloji. Homo-milliyetçilik, İsrail’in Orta Doğu’da demokrasinin tek beşiği ve buna paralel olarak da LGBTQ+’ların içerildiği tek rejim olduğu mitine yaslanarak Ortadoğu’da Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerdeki homofobiyi İsrail rejimiyle karşı karşıya oturtuyor. Bu homo-milliyetçi mantık, eğer LGBTQ+’lar (hem Batı’da hem Ortadoğu’da) Ortadoğu’da kuir bir gelecek vizyonuna sahipse bunu ancak İsrail’i destekleyerek yapabileceklerini söylüyor.
İsrail soykırımının vahşeti uluslararası kamuoyunun gözleri önüne serildikçe, İsrail’in böl ve yönet mantığı daha da güçleniyor.
Pembeye boyama terimi ilk kez Yahudi bir kuir yazar olan Sarah Schulman’ın 2011’de New York Times’ta yayınlanan ve çok okunan makalesinde kullanıldı. Sarah Schulman makalesinde ırkçılık ve yabancı düşmanlığını yaygınlaştırmak için İsrail’in LGBTQ+ hakları konusunu nasıl sömürdüğünü anlatıyordu. Unutmamak gerekir ki homo-milliyetçilik küresel düzeyde emperyalizmin işgal ve askeri operasyonlarını meşrulaştırmak için kullandığı ideolojilerden biri. Kendi sınırları içindeki LGBTQ+ haklarını sık sık ihlal ve ihmal eden emperyalist güçler bu hakları kültürel ilericiliğin neredeyse tek kanıtı olarak kullanarak işgalciliklerini demokrasi kılıfının altına gizliyorlar.
Jasbir Puar, 2007’de yazdığı “Terörist Montajlar: Kuir Zamanlar’da Homo-milliyetçilik” (Terrorist Assemblages: Homonationalism in Queer Times) kitabında, dünyada ezilen ulusların egemenlik hakkının neredeyse kuir haklarının kabulü barometresiyle ölçülür hale geldiğini anlatır. LGBTQ+ haklarının uluslararası teşviki çoğu zaman bu hakların bağlamını oluşturan sınıf mücadelelerinden soyutlanarak hedef coğrafyaya yukarından yerleştirilmeye çalışılır. Batı emperyalizminin LGBTQ+ haklarını “gey haklarıyla” eş anlamlı kullanmasına şaşırmamak gerek. Bu kestirme tabir bir kaza değil; bilakis, Batı’da kuir özgürlük hareketlerinin liderliğini çalan öznenin beyaz natrans gey erkek figürü olmasıyla uyumlu. Kapitalist devletlerin uluslararası çıkarları eğer sözde insan hakları ihracını gerektiriyorsa, homo-milliyetçilik bu projenin kapitalizmle uyumlu en kullanışlı vizyonunu ifade ediyor.
Bazıları, pembeye boyama kavramını kullanmamak gerektiğini çünkü bu kavramın İsrail’de LGBTQ+ haklarının görece iyi korunduğu gerçeğini görünmez kıldığını iddia ediyor. Bu eleştiriyi yapanlar LGBTQ+ haklarını tüm diğer ezilme deneyimlerinden izole ediyorlar. Sadece Filistinli kuir sesleri bastırmakla kalmayıp çok konulu, girift bir mücadeleyi tek bir kriterle düzleştiriyorlar; yani gerçekliği çarpıtıyorlar. Bugün vahşi apartheid rejimi Gazze’yi açık hava hapishanesine çevirmişken, hiçbir ayrım gözetmeksizin Filistinli sivilleri “çim biçme” dedikleri metotlarla öldürüyorken, gazetecileri, yardım gönüllülerini, sağlık çalışanlarını özellikle hedef olarak seçiyorken, ortada gökkuşağı konfetisi serpiştirecek ahlaki bir zemin kalmamış demektir. Tel Aviv’i kuirler için güvenli bir sığınak olduğu gerekçesiyle alkışlayanlar oraya giden Filistinlilerin aynı çalışma ve yaşam haklarına sahip olmadığını ve bunun sebebinin İsrail’in ırkçı devlet politikası olduğunu görmezden geliyorlar. Filistinli kuir aktivist Ghadir Shafie’nin dediği gibi, “uluslararası platformlarda konuşan Filistinli aktivistlerin ahlaki görevi sadece yerel bağlamda Filistinli kuirlerin görünürlüğünün dinamiklerini anlatmak değildir; aynı zamanda pembeye boyamanın bir yandan İsrail’i küresel bir marka haline getirmek için kullanılan uluslararası bir strateji olduğunu diğer yandan Filistinlileri bölüp yönetmek için kullanılan bir içsel strateji olduğunu açıklamaktır.”
Kuir özgürlük mücadelesini diğer ezilmiş halkların mücadelelerinden ayrıştırmak büyük bir hata olur. Bizim soykırım karşıtı mücadelemiz hem hakları için savaşan kuir Müslümanların varlığını hem de Filistin’in özgürlüğü için mücadele eden Filistinli kuirlerin varlığını önemser. Diğer bakış açısı ise vahşeti pembeyle yıkayarak, İsrail’in üretimine katkıda bulunduğu basmakalıp homofobik Arap imgesini besler ve ne yazık ki ‘eşcinsellerin özgürlüğü’ fikrini ırkçı ve İslamofobik fikirlerle birleştirtir – tüm çelişkisine rağmen. Bunun pratikteki sonucu da dünyada inşa etmeye çalıştığımız dayanışma ve direniş hareketinin bölünmesidir.
Bizim görevimiz ise İsrail’e akan tüm askeri, maddi ve ideolojik desteği kesebilecek güçte birleşik devasa bir hareket inşa etmektir.
Kanadalı kuir bir sosyalist olan Morgan Oddie tarafından kaleme alınan ve Socialist Worker Ocak sayısında yer alan makale Canan Şahin tarafından Türkçeye çevrildi.