Ankara’da trans kadınlara saldıran çete üyelerine karşı dava 10 yıldır sürüyor. Yeni celse için adliyeye giden ve basın açıklaması yapmak isteyen LGBTİ+ aktivistlere polis saldırdı.
2006’da Ankara’da trans kadınlara saldıran çeteden dört kişinin yargılandığı, 10 yıldan uzun süredir Yargıtay ve mahkemeler arasında mekik dokuyan davada saldırganların aldığı cezayı Yargıtay’ın bozması üzerine yeniden görülen davanın ikinci duruşması bugün (1 Haziran) Ankara 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeydi.
Pembe Hayat Derneği’nin çağrısıyla davayı LGBTİ+ aktivistlerinin yanı sıra Halkların Demokrasi Partisi (HDP) İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay da izledi. Pandemi bahanesiyle duruşma salonuna izleyiciler alınmadı. Hak savunucuları duruşmayı ancak salon dışından takip edebildi.
Duruşmaya Eryaman-Esat mağdurlarından bir kişi katıldı. Mağdurların Avukatı Senem Doğanoğlu, 17 Mayıs Derneği’nden Av. Kardelen Yılmaz ve Kırmızı Şemsiye Derneği’nden Av. Evrim Demirtaş duruşmada yer aldı.
Sanıklardan Şammas Taşdemir, duruşmaya cezaevinden katıldı. Taşdemir beyanı sorulduktan sonra üç kez hakimin sözünü kesti. Duruşmanın sonuna doğru sanıklardan Ayhan Günay da salona girdi. İfadesini tekrarladığını söyledi.
Dava, eksiklerin giderilmesi için bir kez daha ertelendi. Bir sonraki duruşma 24 Eylül saat 9.30’da görülecek.
Polis basın açıklamasını engelledi, aktivistlere ve basına saldırdı
Duruşmayı izleyen LGBTİ+ aktivistleri adliye önünde basın açıklaması yapmak istedi. Sivil giyimli polisler, basın açıklamasını engelledi. Bunun üzerine aktivistler adliyenin karşısına geçti. Pembe Hayat Derneği’nden Efruz Kaya basın açıklamasını okurken polis saldırdı. Aktivistler yürümeye ve yürürken basın açıklaması okumaya başladı. Dil, Tarih, Coğrafya binası önünde bu sefer çevik kuvvet durdurdu. Trans bayrağı taşıyan bir aktiviste saldırdı. Basının görüntü almasını engelledi.
Davada ne olmuştu?
2006 yılının Nisan ayında Ankara Eryaman’da bir çete trans kadınlara saldırdı. Birçok trans kadın yaşadıkları Eryaman’ı terk etmek zorunda kaldı. Bir kısmı şehir değiştirdi, bir kısmı Esat’a taşındı. Saldırılar Esat’ta da devam etti.
Pembe Hayat Derneği’nin kuruluşu da tam bu saldırılara karşı örgütlenmeyle oldu. Saldırıya uğrayan trans kadınlar suç duyurusunda bulundu, dava açıldı. Avukatlar Senem Doğanoğlu ve Hakan Yıldırım’ın takip ettiği dava 2008’de sonuçlandı. Sanıklardan Şammas Taşdemir, trans kadınların gittikleri kuaföre yönelik baskında silahla yaralamadan 45 ay; diğer sanıklar Harun Çardak ve Ahmet Günay 40’ar ay, Kurtuluş bölgesindeki trans kadınlara yönelik silahla yaralama eylemlerinden dolayı Ahmet Günay'ın 34 ay cezalandırılmalarına karar verildi.
Mahkeme, saldırganların çete olduğuna hükmetti ancak hükmü alt sınırdan kurdu. Yağma iddiasından ceza vermedi. Karar temyiz edildi.
2008’den günümüzde kadar ise yargı süreci adeta yılan hikayesine döndü. Yargıtay, 2011 yılında kararı bozdu. O sırada davaya bakan mahkemeler değişti. Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki değişiklikler ile dava bir mahkemeden diğerine gitti, geldi. Nihayetinde 2018 yılında dava yeniden Yargıtay’a gitti. Yargıtay, 21 Eylül 2020’de aldığı kararla yerel mahkemenin saldırganlara verdiği cezayı bozdu.
Yargıtay bozma kararında saldırganların “çete olduğuna ilişkin” araştırma yapılması gerektiğini söyleyerek o dönemki telefon kayıtlarının incelenmesini talep etti. 30. Ağır Ceza Mahkemesi de Yargıtay’ın bu kararına uyarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan saldırganların birbiriyle haberleşip haberleşmediğine dair bilgi istedi.
Dava yeniden görülüyor ancak bir yandan davayı zaman aşımı tehlikesi de bekliyor.
Yargıda köşe kapmaca: Eryaman-Esat davası
Eryaman-Esat davası yargı sistemindeki değişiklikler adeta bir köşe kapmacaya dönüşmüş durumda. Saldırganlar hakkında gasp, yaralama ve örgüt eylemi kapsamında yaralamadan 2008 yılında ceza çıktı ancak yağma suçundan hüküm tesis edilmedi. Kararda ‘toplumsal önyargıların tetiklediği düşüncelerle bir araya gelen bir çete’ tanımı yapılmıştı.
Hem saldırganlar hem de saldırıya uğrayan trans kadınlar kararı Yargıtay’a taşıdı. Yargıtay kararı, ‘Mahkeme yağmadan da bir değerlendirme yapmak zorunda’ diyerek bozdu. Yargıtay’ın kararı bozmasının ardından yaşanan süreç ise karmaşık bir hikaye. Kanundaki değişiklikler ile dosya mahkemeler arasında senelerce gidip geldi. Av. Doğanoğlu bu süreci şöyle anlatıyor:
“CMK 250 ile yetkili mahkemeler vardı onlar kaldırıldı. Sonra genel mahkemeye gitmek gerekli dendi, sonra TMK 10 ile kurulanlar yürürlüğe girdi, onlar bakmalıdır dendi. Dosya çok fazla gitti geldi. Nihayetinde 2018 yılında çok absürd bir gerekçe ile dosya Ankara 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iade edildi. Bir müştekiye tebligat çıkarılmaması idi gerekçe. Bir kişinin vekaletini bulamadıkları için iade ettiler. Dosya gide gele büyük ihtimal kayıpların da olduğu bir dosyaya dönüştü. Yıllar geçtikten sonra tekrar ulaşıp vekalet çıkardık ve dosya yeniden Yargıtay’daydı. Derken Yargıtay kararı bozdu ve sil baştan yargılama başlamış oldu…”
Av. Senem Doğanoğlu o dönem trans kadınlara dönük saldırıları ve göçe zorlanmalarını ise şöyle anlatıyor:
“Eryaman denmesinin sebebi Eryaman’da olması ama aslında bizim şu anda bahsettiğimiz dava Esat olayları bir yandan. Eryaman’da inşaat sektörü canlanması vardı ve orada yaşayan trans kadınlara dönük organize çete saldırıları yaşanmaya başladı. Zamanla hem polis işbirliği içerisinde hem de bu inşaat firmalarının tuttuğu adamlar bir çete olarak trans kadınlara saldırıları arttırdı. Bir zaman sonra ‘haraç vereceksiniz bize’ denmeye başlandı paramiliter güç tarafından. Ancak temel amaç sürgündü. Evlere doğru saldırı başlayınca kızların birçoğu Mersin’e kaçtı. Bir grup da Esat’a yerleşti.
“Eryaman’da da bir dava açtırabildik Şammas Taşdemir hakkında. 2008 yılında öldürülen Dilek İnce de şikayetçiler arasındaydı. Şammas Taşdemir’in mala zarar vermekten yargılandığı bir davayı da takip ettik. Oradan da Şammas ceza aldı ama para cezasına çevrildi. Ödedi. Karar kesinleşti ve bitti. Adli cezadan hükme bağlanmış oldu ve saldırganların motivasyonları araştırılmadı.
“Eşzamanlı olarak Esat olayları başlayınca çok uzunca bir süre bir şey yapmadı emniyet. Artık her gece birilerinin yaralandığı, malına zarar verildiği, telefondan da tehdidin başladığı bir sürece döndü ve o zaman işte kefenli eylem dönemi başladı. ‘Artık bu şiddet önlenmiyorsa biz açlık grevine yatıyoruz’ dendi. Her gece mumlu eylemler yapılmaya başlandı. Kefenlerle eylemler yapıldı. LGBTİ+ örgütlerinin ve kadın örgütlerinin katıldığı, sessiz protestolar başladı ve bir süre sonra Çankaya emniyeti bizi aradı. Kısacası toplumsal baskının çok etkili olduğu bir süreçti, toplumsal baskı olmasaydı Çankaya emniyetine kimse o talimatı vermeyecekti.
“Yaralamalar oluyordu. Kuaföre zarar veriyordu. Yine araçlara zarar çok yaygındı. Geceleri sallama satırla kendi araçlarından inip kızların üzerine yürüdükleri ve bir kısmını yaraladıkları vukuatlar çok fazlaydı. Hepsini bir araya getirdik. Şikayetler teker teker alındı. Ardından faillerin hepsi toplandı. Tutuklandılar ve dava süreci başladı.
“Dava önce genel mahkemede açıldı. Yağma iddiası olduğu için ardından Ağır Ceza’ya geçti. İlk celsede kızların çoğu geldi ve şikayetlerini bildirdi. Ayrıntılı olayları anlattılar. Biz ilk celsede, bunun örgütlü bir suç olduğunu ve çete olduklarını anlattık. O dönem adliyenin çehresini de değiştirdik. Orada özneyi görmek, hakkını arayan bir özneyi görmek, meşru olanı görmek açısından önemliydi.”
(Kaos GL)