İnsanlık tarihinin pek çok noktasında farklı sebeplerle verilmiş çok fazla mücadele örnekleri göstermek mümkündür.
LGBTİ+ özelinde konuşacak olursak, mücadele tarihinde yer yer kazanımlar görmekle beraber, katedilmesi gereken yol oldukça uzun.
Tarihte bu hafta içerisinde biraz dolanmak istersek;
8 Mart Bir “Kadınlar Günü” fikri 8 Mart tarihinin belirlenmesinden daha öncesine dayanıyor. 1909 şubatında Amerika Sosyalist Partisi New York’ta bir “Kadınlar Günü” düzenledi. Bunun ardından 1910’da Danimarka’da, Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda, başta Clara Zetkin, Käte Duncker, Paula Thiede gibi isimler olmak üzere, Almanya Sosyal Demokrat Partisi delegeleri Amerikan sosyalistlerinden ilhamla her yıl kutlanacak bir “Kadınlar Günü” önerisi sundu. 17 ülkeden 100 kadın delege, bu öneriyi, eşit haklar ve oy hakkı gibi mücadeleler için bir araç olarak görüp kabul etti. Fakat konferansta herhangi bir tarih belirtilmemişti.
Bundan bir yıl sonra Dünya Kadınlar Günü (19 Mart 1911) Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre’de bir milyonu aşkın kişinin katıldığı bir harekete dönüştü. Gösterilerde oy hakkı ve işverenlerin cinsiyet ayrımcılığı gibi konular ön plandaydı.
1921’de Moskova’da gerçekleştirilen III. Enternasyonal’in Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı’nda “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” isminde karar kılındı. 1930’lu yıllarda ise yeniden “Dünya Kadınlar Günü” ismine dönüldü.
Her ne kadar 8 Mart’ın kökeni Sovyet Rusya’ya uzansa ve ilk başlarda ulusal bir bayram olarak kutlansa da zamanla dünyanın pek çok ülkesindeki kadınlar tarafından kabul gördü. 1967’de feminist hareket tarafından da sahiplenildi ve bu, 8 Mart’ın küresel etkisine büyük bir katkı sağladı. Bugün Dünya Kadınlar Günü, dünyanın dört bir yanında, kimi zaman farklı talepleri içermekle birlikte temel olarak kadınların özgürlüğü ve hakları için mücadele edilen bir gün.
1857 yılında, New York’ta 120 işçinin hayatını kaybettiği bir grev gerçekleşti. Bu grevde polis grevcilere saldırmış, ardından işçiler fabrikaya kilitlenmişti. Ardından bir yangın çıktı ve işçiler barikatlar sebebiyle yangından kurtulamadı. Kimileri 8 Mart tarihinin Kadınlar Günü olarak seçilmesine bu olayın kaynaklık ettiğini ve 1909’da New York’ta gerçekleşen ilk Kadınlar Günü’nün 1857’deki bu greve dayandığını iddia ediyor.
8 Mart’ı böylesine unutulmaz bir gün haline getiren en önemli olaylardan biri de 1917 Şubat Devrimi’ne öncü olan kadın grevleri. 23 Şubat (8 Mart) günü İmparatorluğun başkenti Petrograd’da kadın tekstil işçileri daha sonra kentteki işçilerin çoğunun desteğini alan gösterilere başladı. O dönem Rusya’da geçerli olan Jülyen takvimine göre 8 Mart günü 23 Şubat’a denk gelmekteydi.
Saint Petersburg’daki kadınlar da Dünya Savaşına son verilmesi, yiyecek kıtlığına çözüm bulunması ve Çarlık’ın sonlandırılması gibi radikal taleplerle greve başladı. Kadınların öncü olduğu bu gösteriler, işçilerin büyük bir kısmının desteğini alarak büyük bir mücadeleye dönüştü. Troçki bu konudaki şaşkınlığını şöyle ifade ediyor: “23 Şubat (8 Mart) Kadınlar Günü’ydü, gösteriler ve eylemler bekleniyordu. Ama Kadınlar Günü’nün devrimi başlatacağını düşünmezdik”. Bundan yedi gün sonra ise Çar Nicholas tahttan indirildi ve geçici hükümet kadınların oy talebini kabul etti. Ekim Devrimi’nin ardından 8 Mart Kadınlar Günü resmî tatil ilan edildi.
9 Mart 1947 Carrie Chapman Catt (9 Ocak 1859 - 9 Mart 1947) öldü.
Catt, 1920 yılında kadınların oy verme hakkını tanıyan anayasa değişikliğinin yapılması için mücadele eden bir aktivistti. Aynı zamanda Kadın Seçmenler Birliği ve Uluslararası Kadın İttifakı'nın kurucusuydu. Yirminci yüzyılın ilk yarısında Amerika Birleşik Devletleri'nin en tanınmış kadınlarından biriydi. Yirmi yıldan fazla bir süre, sufrajist Mary Garrett Hay ile birlikte yaşadı. 9 Mart 1947'de New Rochelle'deki evinde kalp krizinden öldü. New York’ta bulunan Bronx'daki Woodlawn Mezarlığı'na partneri Hay’ın yanında toprağa verildi.
10 Mart 1979 Toronto'daki Uluslararası Kadınlar Günü’nde lezbiyenlerin taciz edilmesine son verilmesi çağrısında bulunuldu. Bu sayede lezbiyen hakları ilk kez gündeme geldi.
11 Mart 1967 “Doctor Who” oyuncusu John Barrowman (11 Mart 1967 doğumlu) doğdu. İskoç asıllı Amerikalı bir aktör, şarkıcı, sunucu ve yazar olan Barrowman, İskoçya'nın Glasgow şehrinde doğdu, 1975'te ailesiyle birlikte Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti.
Lise öğretmenlerinden cesaret alan Barrowman, Cole Porter'ın ‘Londra'nın Batı Yakasında Her Şey Olur’ oyunundaki Billy Crocker rolüne girmeden önce, San Diego'daki United States International University'de sahne sanatları okudu. Barrowman 1993'te Chichester Festival Theatre'da bir Rope yapımı sırasında kocası Scott Gill ile tanıştı. 1998'de "Will and Grace" de neredeyse Will rolünü üstleniyordu, ancak yapımcılar onun "fazla heteroseksüel" olduğunu düşündüklerinde rolü kaybetti. Rolü heteroseksüel Eric McCormack aldı.
12 Mart 1995 Kamboçya, Kro Bao Ach Kok köyünde aynı cinsiyetten bir çift evlendi. Eşlerden birinin daha önceki evliliklerinden çocukları olduğu için buna izin verildi. İkisi de çocuksuz olsaydı, çocuk yapamadıkları için evlenmelerine izin verilmeyecekti. Düğüne Budist rahipler ve üst düzey yetkililer de dahil olmak üzere yaklaşık 250 kişi katıldı.
13 Mart 1991 ABD'de “Paris Yanıyor” belgesel- filmin prömiyeri yapıldı.
New York'un 1980'lerdeki drag sahnelerini gösteren, Jennie Livingston tarafından yönetilen 1990 yapımı bir Amerikan belgesel filmidir.
Film, 1980'lerin ortalarından sonlarına kadar New York City'nin balo kültürünü ve buna dahil olan Afrikalı-Amerikalı, Latin, gey ve transseksüel toplulukları anlatıyor. Bazı eleştirmenler, filmi New York City drag balolarının “Altın Çağı” nın sonunun paha biçilmez bir belgeseli ve Amerika'da ırk, sınıf, cinsiyet ve cinselliğin düşünceli bir keşfi olarak görüyor. Film, 2016 yılında ABD Ulusal Film Sicilinde Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihsel veya estetik açıdan önemli" olarak korunmak üzere seçildi.
14 Mart 2006 Hindistan’da Rajpipla eyaletinde Prens Manvendra Kumar Singh Gohil (23 Eylül 1965 doğumlu) eşcinsel olduğunu açıkladı. Dünyadaki ilk açık eşcinsel prens olan Gohil, Gujarat'taki Rajpipla Maharaja'nın oğlu ve muhtemel varisidir. Gohil, LGBT topluluğu ile çalışan bir hayır kurumu olan The Lakshya Trust'ı da yönetiyor.
Daha özgür bir dünya için LGBTİ+ mücadelesi içerisinde yer almak, kazanımlarımızı kaybetmemek ve her türlü nefret söylemini ve cinayetlerini bitirecek bir dünya inşası için daha güçlü bir şekilde örgütlenmeliyiz.