Atilla Dirim, Sosyalist İşçi gazetesine Roni Margulies'in yeni kitabı Ailem ve diğer Yahudiler'i tanıttı.
Bir keresinde bir tarihçi dostum "Hatıratlar kişinin kendisini haklı çıkarma, mazur gösterme gayretinin gölgesinde kalır, bu yüzden fazlaca güvenmemek gerekir. Gelecekte ne olacağını bilmeden, aynı gün yaptığı değerlendirmeleri içerdiği için, günlükler daha güvenilir kaynaklardır" demişti. Ne kadar haklı olduğunu, aradan geçen zaman zarfında okuduğum çok sayıda hatırat ve günlükte gördüm. Hatıralarını günlük samimiyetiyle yazanların sayısı belli ki bir elin parmaklarını geçmiyor. Ve belli ki, Roni Margulies sayıları bir elin parmağını aşmayan bu kişilerden biri.
İmparatorluklar çöker, ulus devletler doğarken
Margulies'in ailesinin hikâyesi, 20. yüzyılın ilk yarısının o çalkantılı günlerinde başlıyor. Çalkantı da ne demek, feodal sistemin dağılmaya başlayıp kapitalist ilişkilerin hakimiyeti giderek daha fazla ele geçirdiği o günlerde, İzmir'in Tire ilçesinde yaşayan, kendi halinde bir Sefarad Yahudisi ailesi olan, anadili olarak İspanya'dan miras kalan Ladino konuşan anne tarafı, yeni düzenin baskısına dayanamayarak, kardeş çocukları olan anneanne ile dedenin İstanbul'a göç etmesine neden oluyor. Yeni bir hayat beraberinde yeni sorunları, Tire'deki büyük Yahudi cemaatinin, ama aynı zamanda kapalı bir toplumun bir parçası olmaktan çıkıp İstanbul'da, yeni kurulan ulus devletin "öteki" vatandaşı olmanın baskısını ortaya çıkartıyor. Ama altından kalkıyorlar.
Aynı çalkantıların çok daha şiddetlisi, Avrupa'da da yaşanıyor. Polonyalı babaanne ile Çekoslovakyalı büyükbaba, büyük savaşlarla oradan oraya sürüklenirken, birbirleriyle tanışıyorlar. Babaanne Rusça konuşuyor, büyükbaba Lehçe; ancak aşk dil farkı dinlemiyor, büyükbaba sevdiği kadınla anlaşabilmek için hızla Rusça öğreniyor. İkisi de kapitalist ilişkilerin daha erken geliştiği, kadınların doktor, erkeklerin mühendis olduğu ailelerden geliyor. 1925 yılında büyükbaba çalıştığı şirket tarafından bir yıllığına İstanbul'a gönderiliyor; sevdiği kadınla evlenip birlikte İstanbul'a geliyorlar. Bir yıllık süre de uzayarak tüm bir ömrü kapsıyor.
Değişip dönüşen bir aile, bir şehir, bir toplum
Tire'den gelen anneanneyle dede zorluklar içinde de olsa iş kuruyor, Avrupa'dan gelen babaanneyle büyükbaba, ailenin Polonya'da kalan kısmının toplama kamplarında öldürülmesini izlemek zorunda kalıyor. Büyükbaba iş icabı tanıştığı Dışişleri Bakanı Saraçoğlu'ndan ailesini kurtarmasını rica ediyor ama Saraçoğlu bu; bugün git yarın gel diyerek büyükbabayı geri çevirmiyor, yardım da etmiyor, sonunda da iş işten geçiyor. Bu iki ailenin çocuklarının yaptığı evlilikten, Roni dünyaya geliyor. Roni, maddi durumu ortanın az üstü olan, büyük çalkantıların yaşanmadığı bir ailede, aşırı korumacı annesinin himayesinde büyüyor. Önce Şişli Terakki'ye, sonra Robert Koleji'ne devam ediyor. Edebiyat dersinde Steinbeck'ten Kafka'ya, Pirandello'dan Camus'ye, Beckett'ten Sartre'a, Ionesco'dan Faulkner'e, yirminci yüzyıl Avrupa ve Amerika edebiyatının bütün kalburüstü isimleriyle tanışıyor.
Yaş aldıkça Arnavutköy'de Yeni Güneş, Sarıyer'de Andon meyhanelerine uğramaya başlıyor. Başka uğrak yerleri Beyazıt'ta Sahaflar Çarşısı, Osmanbey'de Sander, Nişantaşı'nda Nejat Yalkı. Yanındaysa Benjamen, Davut, İrvin, Maryo, Haluk, David. Sonra Kamondo Han, Boton Han, Maçka Palas Apartmanı, Lale Apartmanı, Berna Apartmanı. Ve Marika… Ve İstanbul'un değişip dönüşen Yahudi toplumu…
Kayayı dağın tepesine itmek
Daha fazla uzatmaya ne gerek var? Bir devrin kapanıp yeni bir devrin açılmasına, dünya savaşlarına tanıklık eden, uzak Polonya'dan İstanbul'a, Ladino'dan Rusça'ya, Fransızca'ya uzanan, farklı kültürlerin, yaşam tarzlarının, bin bir çeşit mücadelenin, ancak her şeyden önce, her yerde bir "öteki" olmanın hamuruyla yoğrulmuş olmak, Roni'yi kendi deyimiyle "kayayı dağın tepesine çıkarmaya" zorluyor.
Kitabın sayfalarını okurken, belki kendi omuzlarınızdaki kayaları da fark edeceksiniz. Kolay gelsin!
Atilla Dirim
(Sosyalist İşçi)