Gerçeklerden Westeros’a

11.11.2017 - 18:11
Haberi paylaş

Fantastiği artık burun kıvırıp ‘mantık’ hataları aramadan ve ‘yabancılaşmadan’, yani arama bir mesafe koymadan izliyorum. Oysa fantastik öğeler de bir yabancılaştırma efektidir: Ejderhalar, ölümden geri dönenler vb. öğelerin bize sürekli öykünün kurmacalığını hatırlatması ve katarsise varmadan konulara/mesellere dikkat etmeyi sağlaması beklenir. Gerçeküstü öğelerin varlığına rağmen özdeşleşme, gerçeklik algımın değiştiğine mi işaret ediyor?

Geçtiğimiz yazın, özellikle de Temmuz ve Ağustos’un bir kısmını bu dünyada, bir kısmını ise Game of Thrones (genelde kullanılan kısaltılmış hâliyle GoT) evreninde geçirdim. Uzun süredir unuttuğum bir şeyi yaşıyorum bu diziyle; lise yıllarında her aybaşı takip ettiğim dergilerin yeni sayılarını beklemenin heyecanı ve sabırsızlığı gibi. Yalnız değilim elbette, bütün dünya bir GoT çılgınlığına kapılmış görünüyor: 2011 yılında yayınlanan ilk sezon bölümlerinin sadece ABD’de aynı gün izlenme ortalaması 2,52 milyon kişi iken, 2017’de yayınlanan yedinci sezon için bu ortalama 10,26 milyon olmuş. Yedinci sezonu yasal yollardan izleyenlerin bölüm başına ortalamasının 30 milyonu geçtiği tahmin edilirken, TorrentFreak’te bu ortalamanın ‘korsan’ sitelerde 140 milyonu bulduğu söyleniyor.

Dizinin izlenme sayıları (ne kadar yüksek olursa olsun) tek başına, GoT çılgınlığını anlatmak için yeterli değil elbette. Dizi, web siteleri, hikâyenin nasıl gelişeceği üzerine sayfalarca teorinin üretildiği forumlar, caps’lerin yanı sıra akademik çalışmalara da gittikçe daha çok konu olmaya başladı. Her ne kadar Žižek henüz üzerine —bildiğim kadarıyla— yazmamış olsa da; akademik tezler ve yayınlanmış kitapların1 yanı sıra konuya adanmış dersler de üniversitelerin programlarında yerini almaya başladı. Örneğin bu dönem Harvard Üniversitesi’nde yeni başlayacak bir dersin adı The Real Game of Thrones: From Modern Myths to Medieval Models olacakmış. Bir hafta kadar önce de, konuyla ilgili ilk akademik konferans düzenlendi. Konferansta cinsiyet, annelik, politika ve iktidar, ölüm ve travma temsillerinin yanı sıra dizinin uluslararası popülerliği ve hayran kitlesinin çeşitliliği gibi konular da ele alınmış. Üstelik, üniversite eğitiminde genel olarak beşeri bilimlere yönelik talebin azalmasına karşılık GoT’un, özellikle ortaçağ tarih ve edebiyatına ilgiyi artırdığı bile söyleniyor.

Bütün bunları sayıp döküyorum çünkü, geçtiğimiz birkaç ay sadece diziyi izlemeye değil, forumlarda dolaşmaya ve kitapları okumaya (ki yayınlanan beş cildin ortalama sayfa sayısı 850) harcadığım zaman da belli bir suçluluk duygusu yaratabilirdi. Nitekim dört beş yıl öncesine kadar hem dizi izlemeye hem de tür olarak fanteziye direnir, buna karşılık bir aldatma teşebbüsü gibi insani çelişkilerin film boyu sorgulandığı, bazılarının “küçük burjuva problemleri” dediği sorunların işlendiği filmleri saatlerce ilgiyle izleyebilirdim. Çünkü yetişkindim ve “peri masallarını değil gerçek insan öykülerini” tercih ediyordum. Dolayısıyla dört beş yıl içinde, gerçekten fantastiğe katettiğim bu yolun izini sürmeyi, kişisel olarak önemsiyorum.

Her şey, bir tavsiye üzerine Ursula K. Le Guin’in denemelerinin derlendiği Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar kitabını okuyarak başladı.2 Kitabın önsözünde Bülent Somay’ın şu tespitinden etkilendim: “Le Guin’in denemelerini okumanın böyle bir ‘soyucu’ etkisi var: Kendi bedeninize (erkek imgesinde kurulmuş benliğimize), kurumlara (devlete, bilime, ‘gerçekliğe’ ve gerçekçiliğe) olan inancınızı kuşkuya çeviren, ‘kadınları, rüyaları ve ejderhaları’ tüm dehşetleriyle üzerinize salıveren bir etki. O kadınlar, rüyalar ve ejderhalar, şu ya da bu yolla edindiğiniz (çoğu kez sahte) güveni birden yok ederler, sizi bir kuşku çukuruna iterler; ancak bir kere o güvenden, o ‘emin olduğunuz gerçeklerden’ arındığınızda da, sizi elinizden tutup düze çıkarırlar.” Hâliyle bu meydan okumayı görmem, ‘ejderhalardan korkmadığımı’ göstermem gerekti.

Geçtiğimiz yaz geldiğim noktada ise, bir çeşit katarsis yaşamaya başladığımdan şüphe ediyorum. Fantastiği artık burun kıvırıp ‘mantık’ hataları aramadan ve ‘yabancılaşmadan’, yani arama bir mesafe koymadan izliyorum. Oysa fantastik öğeler de bir yabancılaştırma efektidir: Ejderhalar, ölümden geri dönenler vb. öğelerin bize sürekli öykünün kurmacalığını hatırlatması ve katarsise varmadan konulara/mesellere dikkat etmeyi sağlaması beklenir. Gerçeküstü öğelerin varlığına rağmen özdeşleşme, gerçeklik algımın değiştiğine mi işaret ediyor?

Günümüzde iletişim olanaklarının artışı, gerçekleri artık ayrıcalıklı bir kesim yerine herkesin paylaşabileceği/ulaşabileceği hâle getirdi, ancak bu durum her düzeyde ilişkileri radikal olarak değiştireceği yerde, ‘gerçek’ nedir tartışmasına yol açtı. “İklim değişikliği yoktur” gibi iddialar ortaya atan politikacılar eliyle manipüle edilirken, ‘gerçek nedir’ üzerine bir konsensüse varamıyoruz. Post-truth çağı siyasetinden bahsediyor, “alternatif hakikatler”i anlatanları dinlemek zorunda kalıyoruz. Duyduklarım karşısında en çok kurduğum cümleler “bu doğru değil”, “gerçek bu değil” olmuşken, konuyla ilgili en iyi açıklama yine, fantastiğin kraliçesi Le Guin’den geldi. Bir gazeteye yazdığı mektupta özetle, hakikatin alternatifinin olamayacağını; yazarların yarattığı alternatif evrenlere “kurgu”, “alternatif hakikat” diye yutturulmaya çalışan şeylere ise “yalan” dediğimizi anlattı. Ancak yine de gerçeklik üzerine tartışmalar büyük bir iştahla yürütülürken ve hayatlarımız gerçek olduğu iddia edilen yalanlarla tehdit altındayken, kafam her zaman Le Guin’inki kadar net olamıyor. Post-truth evrenindeki çaresizliğimizden yeniden hakikate giden yol belki de fantastikten geçiyor. Nitekim bu aralar, attığı atom bombaları sadece şehirleri yok etmeyip gelecek nesilleri de yaralayan uçakların olduğu bir dünyadansa, ağzından ateş saçan üç ejderhanın yaşadığı bir dünyayı tercih edebilir ve bunun “gerçeklerden Westeros’a kaçış” olmadığını, aksine, “alternatif hakikatlerin” panzehrinin “alternatif evrenler” olduğunu sonuna kadar iddia ederim.

Neslihan Şık 

(Manifold)

1. Birkaç örnek: Game of Thrones versus History: Written in BloodYou Win or You Die: The Ancient World of Game of ThronesWomen of Ice and Fire

2. Ursula K. Le Guin, Kadınlar Rüyalar Ejderhalar: Ursula K. Le Guin’den Seçme Yazılar, Ed.: Deniz Erksan ve diğ., Metis, 1999, İstanbul.

Bültene kayıt ol