Çok sayıda aktivistin bir araya geldiği Filistin’e Özgürlük Platformu’nun düzenleyeceği konser 14 Ocak Pazar günü saat 19:00’da Kadıköy Sahne’de gerçekleşecek. Katılımın ücretsiz olacağı konserde sahne alacak sanatçılar şu şekilde: İlkay Akkaya & Cem Erdost İleri, Taner Öngür & Serap Yağız, Kardeş Türküler; Burcu Yankın & Selda Öztürk, Muammer Ketencoğlu ile Balkan Trio, Stiff, Omar Alkilani, Ozan Çoban &Güneş Demir İkilisi & Aylin Çankaya, Çağıl Kaya, Banu Kanıbelli, Aslı Büyükköksal, Hadi Hamdoun, Eyüp Ömer Bal. Ayrıca Filistinli Le Trio Joubran’ın konser için özel olarak gönderdiği video da etkinlik sırasında gösterilecek.
Platforma ve konsere destek verenlerden birisi de Yurttaş Girişimi’nden Viki Çiprut. Eli Haligua konsere “Yahudi lensi” ile bakmaya çalışarak Viki Çiprut’la konserin ve Filistin halkı ile dayanışmanın bu karanlık günlerdeki önemi üzerine bir röportaj gerçekleştirdi. İyi okumalar..
Bu haftasonu, 14 Ocak’ta düzenleyicilerin arasında Türkiyeli Yahudilerin de olduğu Filistin’e Özgürlük Konseri gerçekleşecek. Birçok tanınmış müzisyenin sahne alacağı konserden biraz bahsedip neden senin de bu etkinliğin bir parçası olduğunu açıklayabilir misin?
Viki Çiprut: Sondan başlayayım. İsrail’in saldırıları önce katliam, giderek de soykırım halini alınca bir şeyler yapmak gereğini duyuyor insan olan. Ölümler, özellikle de çocuk ve kadınların katledilmesi içimi dağlıyor. Aslıda bu durum yeni değil. Ben öteden beri kendimi anti-siyonist bir Yahudi olarak tanımlarım. 1. İntifada’dan bir yıl sonra 1988’de, FKÖ tarafından bir gazeteci olarak Cezayir’de yapılan Filistin Ulusal Konseyi toplantısına davet edildim. Orada, sürgünde Filistin Bağımsız Devleti kuruldu. Sembolik bir kuruluştu bu tabii. Dünya ve bölge şartları henüz buna hazır değildi. Ama akşam olup da horonlarla kutlamalar yapıldığında, orada tanıştığım FKÖ üyesi İsrailli Yahudi bir profesörün “mazal tov” diyerek beni kucaklaması ve birlikte horona durmamız unutulmaz anılarımdan biridir.
İsrail öteden beri orantısız misillemeleriyle bilinir. Filistinliler bu acıyı ve zulmü 75 yıldır yaşıyor. Ama bu sonuncusu daha da vahim boyutlarda. İktidarda, yolsuzluk davalarından kendini kurtarmaya çalışan, otoriter Netanyahu’nun ve kabinesinde de faşist milletvekili veya bakanların olması bunda etkili. Bu nedenler aklı başında bir platformda yer almamı gerektirdi. Platform değişik bileşenlerden oluşuyor. Sosyalistler de var, muhalif mütedeyyin kesimler de, savaş karşıtları ve insan hakları savunucusu girişimler, STK’lar da. Görüldüğü gibi anti-siyonist Yahudiler de var. Ben Yurttaş Girişimi’nin bir üyesi olarak oradayım. Bu girişimden başka arkadaşlarım da platformda yer alıyor.
Platformda herkes deli gibi çalışıyor. İstanbul, Ankara ve İzmir’deki insan zincirinin yanı sıra şimdi de konser için hummalı bir çalışma var. Pek çok sanatçı bu konsere destek veriyor.
7 Ekim’den beri ABD’de Jewish Voice for Peace ve If Not Now isimli organizasyonların başını çektiği bir sürü eylem gerçekleşti. Binlerce ABD’li Yahudi ve İsrailli savaş karşıtı Yahudiler katıldığı eylemlerde, Hanuka etkinliklerinde kalıcı ateşkes çağrısında ve rehine takası için diplomatik çözüm önerisinde bulundular. İsrail vatandaşı Yahudiler ve Filistinliler Standing Together organizasyonunun öncülüğünde eylemler ve söyleşiler düzenlediler ve düzenlemeye devam ediyorlar. Bu kadar geniş katılımlı ve yüksek sesli Yahudi eylemleri pek sıradan değil. Yahudilerin bu alışagelmişin dışındaki eylemlilik hâli uzun yıllardır İsrail’i eleştirmenin önünü kapayan, ancak bir süredir çatırdayan “Antisiyonizm=Antisemitizm” denkleminin artık yerle bir olduğunu düşündürüyor. Bu konu hakkında sen ne düşünürsün?
Evet ben de elimden geldiğince bu eylemleri izlemeye çalışıyorum ve bunlar benim için tek umut. Dünyanın bu gözü dönmüşçesine çıldırmış gidişatında onlar birer çoban ateşi, dünyaya umut verebilen sönmez, elden ele yayılan ışıklar. Tüm kalbimle barışa varacak yolları açmalarını diliyorum. Bunlar sıradan eylemler değil, yürek ister tabii ama çok yeni de değil bunlar. İsrailliler ve Filistinliler arasında bu insanlar epeydir varlar. 2002 yılında Cenin katliamı üzerine yazdığım bir yazıda, pek çok İsrailli muhalifin de hikayelerini anlatmıştım. Oğlu bir intihar saldırısında ölen bir İsraillinin acısını içine gömerek kurduğu bir dernekle benzer durumdaki aileleri bir araya getirmesi ve her iki taraftan başka gençlerin ölmemesi için, barış çağrısı yapması; vicdani retçiler, silah bırakan askerler, barış diye haykıran gazeteciler, yazarlar; o zamanlar Arafat’ın yanında durarak günlerce insan kalkanı olan İsrailliler… Ve Cenin’den bir süre sonra Refah’ta evleri yıkıp katliam yapan İsrail askerlerinin ve buldozerlerin önüne dikilen Rachel. Henüz 24’ünde Amerikalı bir Yahudi olan Rachel 3 saat boyunca durdurduğu buldozer altında can vermişti.
Benzer örnekler bugün de az değil. Hamas saldırısının ilk şaşkınlığının ardından, öldürülenlerin yakınlarından da benzer sesler yükseldi. Barış yanlısı eylemler giderek kitleselleşiyor. “Bizi aptallar yönetiyor” dedikleri hükümetten rehinelerin eve dönmesini ve hemen ateşkes ilan edilmesini istiyorlar.
Bu insanların daha da çoğalacağını düşünüyorum. Çünkü bu kez saldırılar soykırım boyutunda maalesef. Ve Filistinlilerle birlikte kendi kültürlerini ve vicdanlarını da katlediyorlar. Gelecek nesillere utançtan başka bir şey bırakmıyorlar. Eyleme geçenler, anti-siyonist olduklarını giderek daha yüksek sesle söylüyorlar. Onlar şimdi belki kendi ülkelerinde ”azınlık” olanlar, ama giderek çoğalacaklarından eminim. Bütün dünyadaki anti-siyonist Yahudi eylemcilerle birlikte antisiyonizm=antisemitizim denklemini de yıkacaklar.
Geçtiğimiz hafta “Israelism” isimli bir belgesel izledim. Belgeselde dikkatimi çeken bir nokta ABD Yahudi toplumunun gençlerine daha çocuk yaşta yapılan siyonist propagandanın tüm dünyadaki benzerliği ve bu propaganda sonucu Yahudi toplumu içinde İsrail karşıtı politikaları dile getireyen Yahudi bireyin toplumdan nasıl dışlanma riskiyle karşı karşıya kaldığı, işlerinden olduğu ve antisemit/self-hater gibi asılsız karalama kampanyasına maruz kaldığıydı. Ben ve tanıdıklarım da Türkiye’de sıkça bu saçma sapan atıflarla taciz edilmiştik. 14 Ocak’ta gerçekleşecek olan Filistin’e Özgürlük Konseri’ne destek olan Yahudiler için bu kaygı var mı ve varsa bunun üzerinden nasıl geliyorsunuz?
Belgeseli henüz izlemedim, ama sanırım ABD’deki ailelerle Avrupa’dakiler bu konuda farklı. Orada da vardır tabii ama benim gözlemlediğim kadarıyla Avrupa’da, mesela Fransa’da böyle bir yaklaşım ve dışlama ağırlıkta değil. Daha çok dindar ailelerde vardır bu. Sadece gençler değil, aileler de anti-siyonist olabiliyorlar çoğunlukla. Bu benim gözlemim sadece tabii.
Türkiye’de ise belki daha içine kapalı bir toplum olarak yaşanması nedeniyle (ki bence ABD için de aynı şey geçerli) İsrail’in politikalarını eleştirenlerin kabul görmemesi diyeyim, çokça var tabii. Sanki İsrail’in politikaları kendi düşünceleriymiş gibi tutum alanlar da çok. Bunlar İsrail’de bir gün bu politikalar değiştiğinde, barış yanlısı bir iktidar kurulduğunda ne yapacaklar bilemiyorum! Ama giderek daha bağımsız düşünen gençler artıyor sanıyorum.
Konseri destekleyen Yahudiler için böyle bir endişenin söz konusu olduğunu sanmıyorum. Belki henüz genç olanlar böyle bir sıkıntı duyuyorlardır, ama büyüdükçe vicdan ve akılları galip gelecek ve bu kaygıdan kurtulup barıştan yana olacaklardır diye düşünüyorum.
Son olarak, Filistin’e Özgürlük Konseri, Filistin halkı ile dayanışmak isteyen Türkiyeli Yahudilerin ve takipçilerimizin rahatlıkla katılabileceği antisemitizmden uzak bir etkinlik mi? Bitirmeden önce röportaj teklifimi kabul ettiğin ve böyle bir etkinliğe vermiş olduğun destek için savaş karşıtı anti-siyonist bir Yahudi olarak ayrıca teşekkür ederim. Eklemek istediğin bir şey var mı?
Önemli bir nokta… İçinde bulunduğum platform antisemitizme de aynı derecede karşı çıkıyor. İsrail’de iktidarların içindeki siyası oyunlar, “güvenlik” bahanesiyle barışın sürekli reddedilmesi, savaşın hiç bitmemesi bilmediğimiz bir olgu değil. Özellikle son zamanlarda otoriter rejimlerin hep yaptığı bir şey bu. Bu nedenle İsrail’in politikaları o ülkedeki ve dünyadaki tüm Yahudilere mal edilemez asla. Filistin’e Özgürlük Platformu da bunu özellikle vurguluyor ve her türlü ırkçılığa karşı çıkıyor. Yoksa benim ne işim olurdu antisemit ve ırkçılarla!
Eklemek isteyebileceğim tek şey Yahudi gençlerin vicdanları ve verilmiş değerlerle değil kendi akıllarıyla düşünmelerini salık vermek olabilir, ki sanırım Avlaremoz camiası farklı görüşleri barındırmasına rağmen böyle bir oluşum zaten…
Buradan herkese selam! Ben teşekkür ederim…
(Avlaremoz)