(Seçtiklerimiz) Roni ile geçen yıllar

29.07.2023 - 13:03
Haberi paylaş

Roni ile Adam Yayınları’nda tanıştım. Çünkü şairdi o. Şiirlerini Adam Sanat’ta yayımlanması için yayınevine, Memet Abi’ye [Fuat], Turgay’a [Fişekçi] getiriyordu. Epey zaman geçmiş, o günler gözümün önünde biraz sisli. Konuşmaya başlamıştık. En çok, sözünü doğrudan söylemesi ilgimi çekmişti. Benim gibi ketum birisi için onun açık sözlülüğü dikkat çekiciydi. Ne ki öyle oluşu neden sonra birlikte konuşacaklarımızı kendiliğinden çoğalttı. Sonra yıllar geçti, o yıllar içinde önemli pek çok şey yaşandı ve acılarından kurtulamadığımız bugünlere geldik.

Bugüne dek sayıları çok olmasa da yakın arkadaşlarım oldu. Yakın arkadaşların sayısı çok olmaz. Elli beş yıl boyunca bir gün bile birbirimizden uzaklaşmadığımız, her gün konuştuğumuz arkadaşımı bir gece ansızın kaybettiğimi haber verdiler. Boşluğu acısıyla aynı duruyor. Arada buluştuğumuz, uzun zaman görüşmemiş olsak da yeniden bir araya geldiğimizde birbirimize daha dün ayrılmış gibi davrandığımız arkadaşlarım da var. Roni de arkadaşlarımdan. Bizim arkadaşlarımızın kişiliklerinin, kimliklerinin birbirinden hep çok farklı oluşu sanırım özel bir durum. Zenginlik bu. Çünkü kendilerini apayrı alanlarda, özene bezene yarattıkları kimlikleriyle varoluyorlar. Değerli olan bu.

Roni benim için hep çok değerli oldu. Ben de iradeciyimdir, özgüvenim olduğunu da düşünürüm. Ama onun sonsuz özgüvenine yetişemem. Arkadaşlarına karşı nasıl apaçıksa, karşıtlarına karşı da sözünü sakınmazdır o. Karşıtları derken yanlış söz etmeyeyim. Birincisi hasımlarımız, bu ülkeyi yönetenler, gericiler, ırkçılar, namussuzlar. Onlara karşı sözünü gizlemez Roni, meydan okuyucudur.

Çevresinde pek çok arkadaşı olduğunu görüyorum. Kimileri çok yakın, o en yakınların arasında olmadığımı biliyorum. Onlarla ilişkisi daha eski, demek ki birlikte paylaştıkları daha çok. Bunu derken, Şavkar’ı ayrı tutuyorum. Şavkar bir başına apayrı bir yerde. O hepimiz için özel. Roni için çok daha öyle. Onlar aynı yıllarda okulda ve sonrasında hep birlikte olmuşlar. İngiltere’de birlikte yaşadıkları yıllarda, ayrıntılarını çok az biliyorum ama uzak İngiltere’ye gidip kalıcı bir hayat kurmaya çalışırken elbette pek çok zorluk da yaşanmıştır. Roni sonunda krediyle bir ev almıştı. Londra Kitap Fuarı’na gittiğim o yıl daha çok Türklerin oturduğu mahallesine götürmüş, evini göstermişti, sık sık uğradığı pub’da bira içmiştik. Yıllar sonra evin kredi ödemesini de tamamladı. Artık Londra’da daha az, İstanbul’da daha çok yaşamaya karar verdiği günler. Bu yüzden köpeğini vermek zorunda kalmıştı. Londra’da Roni’yle epey dolaşmıştık.

“Dünya yolculuk ediyor”

Sonraki yıllarda asıl olarak İstanbul’da yaşamaya başladı. İngiltere’deki hayatın onu moral olarak zorlamaya başladığını sanıyorum, sıkılıyordu elbette. Ve Türkiye’de sosyalist mücadele içinde örgütlü olarak bulunmak vardı. Parti içinde aktif görevler aldı, gördüğüm kadar, genç partililerin abilerindendi. Gençler ondan çok şey öğrenmiştir. O yıllarda aradığımda çoğu kez toplantılarda yakalıyordum onu. Siyasal düşüncelerimiz bakımından aynı yerlerde bulunmuyorduk ama pek çok konuda aynı düşündüğümüzü ikimiz de biliyorduk. Sık sık konuşurduk. Ben İstanbul’dan uzaklaştıktan sonra telefonda sürdürdük o konuşmaları. Ruh ikizi miyiz? Kişiliğimizi ve yaptığımız seçimleri düşününce, hayır. Ama o sıralarda önemli gelişmeler mi var, sosyalist hareket içindeki farklılıklar, sorunlar, seçimler, sıcak olaylar, edebiyat dünyasında olup bitenler… mutlaka konuşurduk. Beni kendisine yakın gördüğü için arada Altüst’e yazmamı isterdi, ben de yazardım. Artık önemsiz denecek farklar dışında, ülkeye, hayata, sosyalist mücadele içindeki sorunlara ve gelişmelere bakışımız hep çok yakındır Roni’yle.

Roni için insanların ülke sorunları karşısında duyarlı olması, o da yetmez, bir tutumu, düşüncesi olması önemliydi. Entelektüel olmak bu değil mi? Roni hep öyledir. Yalnız son birkaç yıldır bir ümitsizliği de var mıydı? Bunu doğrudan konuşmadık ama konuştuklarımızdan öyle olduğunu çıkarıyorum, yanılıyor muyum bilmiyorum. Ondaki duyguların aynısı bende de vardı aslında. Ama bendeki artık dağılmışken ondaki kırık döküklük hâlâ sürüyordu. Uzaktan öyle hissediyorum. Bizim kuşağımız işte. Neyi varsa kendinde, bir elli yıl hiçbir şey beklemeden verdi ve doğru dürüst yaşanacak bir hayatın ışığını görmeden bugünlere geldik. Eduardo Galeano, “Dünya yolculuk ediyor” diyor. “Yolcudan ziyade kazazede taşıyor üzerinde.” Bizim de yolculuğumuzun kazazedeleri olarak yaşadığımız zor zamanlar oldu, genç ölümlerin kuşağı bizimki ama hep ayakta kaldık.

Roni’den söz etmeye, onu anlatmaya başlayınca önce siyasetten söz açmış oldum. Aslında buna niyet etmeden. O kendisini önce nasıl tanımlar, bilmiyorum ama ben onu önce politik bir kişilik olarak görmüyorum. O önce Roni. Benzeri az bulunur, özel bir karakter. Pek çok konuda fazla bilgili. Sanırım uzun yıllar Londra’da yaşayıp İngilizceyi neredeyse anadili gibi konuşup yazdığı için de hem buralı hem her yerli. Onu önce insan ve arkadaş Roni olarak görüyorum. Ben arada sözünü ettiğim arkadaşımı kaybettiğim zaman onunla konuştuklarımı konuşacak kimsem kalmamıştı. Roni ile konuştuklarımız o kadar çok olmamıştır, artık uzun süredir uzak yerlerde yaşadığımız için ama Roni ile konuştuklarımızı da konuşacak başka kimsem var mı, sanki yok. Konuşmaktan en çok hoşlandığım arkadaşlarımdan biriydi o.

Sonra şair o...

Edebiyatımızda kendi şiir anlayışının dışındaki şairlerle sıkı ve sert tartışmaları oldu. Bunda bir şey yok. Dedim ya, sözünü sakınmaz, açık ve net biçimde belirtir. Şiir üstüne konuşurken de ne düşünüyorsa söyler, yazar Roni. Benim gibi, sözümü tam tartayım da bir gram fazla olup karşımdakine dokunmasın diye düşünmez. Doğrudandır. Sanırım onun tutumu daha doğru. Onun bir şiir anlayışı var. Şavkar ile birlikte Türkçeye çevirdikleri Philip Larkin sevgisi de apayrı bir yerde. Ben Philip Larkin’in şiirini bilmiyordum, onlardan öğrendim. Philip Larkin kafama uygundu. En sevdiğim edebiyatın Amerikan edebiyatı olduğunu her yerde söylediğim bilinir. İngilizce yazılmış şiirin, anlamı ötelemeyen, bazen anlatımcı, bazen hikâyesi olan özelliklerini kendime yakın bulmuşumdur. Roni de öyle bir şiir yazıyordu. Nasıl bir şiir yazacağı konusunda kafası hep net olmuştu. Başlangıcını hatırlamıyorum ama eminim: Çabuk bulmuştur şiirini. Anlama verdiği değer elbette her şiirinde görülür. Bir şey anlatmak ister o. Ama onunki yalnızca anlatımcı bir şiir olarak görülemez. Onda yer yer dizeci bir tutum da var. Bazen son yazdığı şiiri okumak isterdi bize.

Bu arada şiirle iç içeliğimiz olmasa da öyküyle ilgili olarak arada danışırdı Roni. Ben neredeyse öykü-adam haline geldiğim için yazdıklarını okumamı isterdi. Sonra Notos’a gönderirdi, yayımlardım. Onunla da kalmadı, Ya Seyahat! adını verdiği öykü kitabını da Notos Kitap’ta yayımladık. Ağustos 2011’deymiş, on iki yıl geçmiş. Şimdi dönüp baktım, arka kapağına şunları yazmışım: “Roni Margulies öykülerini Ya Seyahat! adlı bu kitabında topladı. Biraz alışılmışın dışında öyküler yazdığı söylenebilir. Yaşanmış olandan da çıkıyor belli ki, ama anlattıklarını o anda yaşıyormuş gibi, bu canlılıkta ve sizi içine çeken bir içtenlikte yazıyor.” Daha sonra, art arda yayımlanıp bir kitapta toplanacak polisiye öyküler yazmaya başlamıştı, yazdıkça Notos’ta yayımlanıyordu, sonunda kaç öykü tamamladı… sanırım bir ara verdi.

Cavit’teki masa, bir yolunu bulurum

Bazı kitapçılarda çalışanlar onu hiç tanımadıkları için adına bakarak kitaplarını yabancı şairler raflarına koymuştur. Gülerdik buna. Oysa kendisi nasılsa öyküleri ve şiirleri de öyledir Roni’nin. Aynı zamanda herkesten çok buralı. Arı duru, yalansız, açık… Bazen düşünüyorum, ben İstanbul’u terk edip gittikten sonra ister istemez daha seyrek görüşmeye başladık. Yolu bizim eve de düşmedi. Ben İstanbul’a sık gidemediğim için Cavit’teki dörtlü masamızı da uzun zamandır kuramadık. Şavkar’ın Londra’dan gelişi de zorlaştı artık. Roni, Şavkar, Turgay, ben. Tam dip köşedeki dört kişilik masaya otururduk. O masada çok konuştuk. Uzun zamandır birlikte meyhaneye de gidemedik. Cavit’te bir yerimiz vardı ama artık orada unutulmuş muyuzdur?

Roni hep aklımdadır. Artık Bozcaada’ya da gitmiyor, Burgaz’da mıdır, Beşiktaş’ta mı? Seçimi kaybettik ama yenilmedik diyorum. Bizim mücadelemiz bitmez. Roni ne düşünüyor acaba? Polisiye öyküler ne oldu, tamamlanmadı mı? Yolun ne zaman buralara düşer, gelip bizde kalabilirsin. Arıyorum, bunları gene söyleyeceğim, telefonu kapalı. Birdenbire kayboldu. Bazen ulaşılmaz ona. Toplantıdadır ya da hattın çekmediği uzaklarda bir yerde. Sonra art arda gene aradım, sonra gene. Ulaşılamıyor. Ona ulaşmanın bir yolunu bulurum nasıl olsa.

Semih Gümüş

(K24)

 

Bültene kayıt ol