Melike Karaosmanoğlu, çok konuşulan, tartışılan ve başarılı bulunan Kulüp dizisini yorumladı.
Son günlerin dillerden düşmeyen dizisi oldu Kulüp. Genel olarak bakacak olursak Türkiye’de dizi izleme kültürünün yerleşik olduğunu görürüz. Mutlaka her yıl birkaç tv dizisi fenomenleşir, hatta yurtdışında da yayınlanır, ünlenir. Bu dizilerin bir kısmı klişe aşk hikayelerini konu edinirken bir kısmı da milliyetçi-militarist tarihi konuları ele alır. Ataerkil düşüncenin şekillendirdiği, etnik merkezci temaların köpürtüldüğü yapımlar izlenme rekorları kırar.
Kulüp ise öncelikle bir dönem dizisi olarak dikkatleri üzerine çekti. Popüler dijital bir platformda yayınlanacağı için “Bir zamanlar hayat ne güzeldi azınlık komşularımız vardı”dan ötesini aktarır mı, suya sabuna dokunur mu diye meraklanmıştık. Sevilen ünlü oyuncuların canlandırdığı karakterler dönemin ağır konularının daha fazla konuşulmasını sağlayabilir miydi?
Ekranlarda görülmemiş ilkler
Türkiyeli Yahudi bir anne kızın dramatik hikayesinden yola çıkan dizi daha önce ekranlarda görülmemiş bazı ilklerle izleyicileri google’ın başına oturtmuştur eminim. Şabat neydi, Purim ne demekti, dizide çalan şarkı hangi dildeydi, Aşkale’de ne olmuştu, peki ya Varlık vergisi kimleri etkilemişti? Pera’nın eski sakinleri artık neden yoktu? Hiçbir zaman bir Yahudiyle konuşmamış, bir Rumla selamlaşmamış, bir Ermeni ya da Süryani ile karşılaşmamış birçok insan var. Bu ülkede yıllarca ve yıllarca sadece Türklerin yaşadığını zanneden, Yahudiyi Ermeniyi küfür yerine kullanan ırkçı ve stereotip zehirlenmesi yaşayan insanların sayısı da pek az değil. Ki daha birkaç gün önce Cumhurbaşkanına Yahudi diyen bir kişi “Cumhurbaşkanına hakaret” ettiği gerekçesiyle adli para cezasına çarptırıldı.
Hal böyleyken, gelin 1950’lerin İstanbul’una dönelim. Kulüp’e biraz daha yakından bakalım.
Doğallık
Öncelikle dizinin başrolü Ayşe, Fatma ya da Emine değil Matilda. Türkiyeli Matilda. Ailesi yüzyıllar önce İspanya’dan göç etmiş Sefarad Yahudisi bir kadın. Ayrıca Rum Tasula da var, Matilda’nın kızı Raşel de, küçük rolüyle Ermeni Agop da var. Ama Raşel hoşlandığı İsmet’e gerçek adını söylemiyor ve başlarda Orhan bildiğimiz mekan sahibinin aslında Niko olduğunu öğreniyoruz.
Beyoğlu tüm kozmopolitliği ile eğlencenin ve alışverişin merkezi, Galata ise Yahudi mahallesi.
Dizinin İstanbullu Sefarad Yahudilerine dair kültürel bilgilerle donatıldığı su götürmez bir gerçek. Bu açıdan çok takdir topladı; çünkü detayları bir bilene sormuşlar. Üstenci bir yaklaşım takınmayıp, sürekli kendini tekrar eden ulusal kimliğin dışında bırakılmış “kötülüğün kaynağı” azınlık tiplemelerini yaratmak yerine direkt olarak Yahudi toplumundan oyuncular, danışmanlar seçmişler. Bu özenli çalışma diziye doğallık ve açıkçası duygusallık katmış.
Varlık Vergisi’nin yarattığı yıkım
Dizinin çıkış noktası aslında Varlık Vergisi. Daha doğrusu Varlık Vergi’sinin azınlıklar üzerinde yarattığı onarılmaz tahribat. Matilda’nın ve ailesinin hayatını altüst eden bu tahribatın gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlandığının altını da çizmek gerek.
Irkçı ve insan haklarını ayaklar altına alan bir uygulama olan Varlık Vergisi azınlık vatandaşların ödeyemeyeceği kadar yüksek tutarlardaydı. Devlet 15 gün içinde verginin ödenmesini istiyordu. Vatandaşların ek süre talebine olumlu cevap verilmiyordu.
Varını yoğunu elden çıkarmayı başaranlar ödeyebildi vergiyi. Ödeyemeyenler ise Aşkale’ye ya da Sivrihisar’a kampa gönderildi. Dizinin güçlü kadını Matilda’nın babası ve abisi de vergiyi ödedikleri halde uğradıkları iftira sonucu Aşkale çalışma kampına gönderiliyor. Ve bir daha İstanbul’a dönemeyerek orada ölüyorlar. Matilda ise bu iftiranın intikamını alıyor. Milli eğitimin tarih ders kitaplarında asla bulamayacaksınız Aseoları, Boyacıyanları ya da Bursalidisleri. Keşke tarihin sadece parlatılmış kısmını değil de görünmesin diye paslandırılmaya bırakılmış taraflarını da okutsaydık ders olarak.
Yine dizi çok dilli Türkiye’nin minik bir panaromasını sunuyor. Yahudi İspanyolcası (Ladino), Rumca, Fransızca duyuyoruz. Keşke birkaç kelime Ermenice de duysaydık dedim izlerken. Türkleştirme hareketinin hükümet destekli kampanyası Vatandaş Türkçe Konuş güya ülkedeki herkesin Türk diline bağlılığını sağlamak için yapılmıştı; lakin bu kampanya azınlıklara karşı faşist bir taciz dalgasına dönmüştü. Bunun sonucunda azınlık dillerinin sesi kıstırıldı.
Raşel mi Aysel mi?
Azınlık olduğunu geniş toplum içinde belli etmemek, bir Türk ismiyle kendini tanıtmak insanlara daha güvenli geliyordu. Ki hala da böyle, aksini kimse söyleyemez. Dizide örneğini Raşel’in kendisini aşık olduğu İsmet’e Aysel diye tanıtması olarak gördük. Hatta öyle düşündürücü ki gerçeği öğrenen İsmet ısrarla son bölüme kadar Raşel’e Aysel diye hitap etti.
Kulüp’ün sahibi Niko’nun nasıl Orhan olduğunu -tahmin etsek de- spesifik olarak bilmiyoruz, sanırım gelecek bölümlerde hikayenin Rum kısmı ön plana çıkacak. 6-7 Eylül pogromuna giden süreç ve Beyoğlu’na çökmenin, azınlıklardan Beyoğlu’nu arındırmanın tarihini göreceğiz.
Dizi bittiğinde Hrant Dink’in “Ali topu Agop’a at” sözünü hatırladım. Ali Agop’la en azından dizide karşılaştı. İnsan işi dizilere bırakmasaydık keşke diyor. Ama tarihle yüzleşmeyi, ırkçılığa karşı mücadeleyi henüz eğitim müfredatına koymayı başaramadığımıza göre dizilerle devam edelim. Şimdilik.
(Sosyalist İşçi)