Selda Kemaloğlu, Gebze'de yaşanan ve tacizci erkeğin serbest kalmasıyla sonuçlanan olayın ayrıntılarını anlatıyor ve tacize karşı mücadeleye çağırıyor.
Birkaç gün önce Gebze’de babasının kızını taciz etme olayını sitemizde yazdık. Kendisine ‘baba’ ifadesi yerine ’tacizci’ diye hitap etmeyi daha uygun buluyorum. Bundan sonra yazıya ‘tacizci’ ifadesini kullanarak devam edeceğim.
Olayın özetini, tacize uğrayan mağdur anne ve kızının yasalar karşısında çaresizliğini, hangi kapıya gitse destek görememesini ve kapıların tek tek kapatılışını, toplum ve yargı nezdinde mağdurun sanık konumuna getirilmeye çalışıldığı ‘kadın ve çocuğun beyanı esastır’ ilkesinin nasıl çiğnendiğini dile getirmeden önce taciz olayını yazacağım, yargı sürecinden bahsedeceğim.
Gebze’de ikisi kız biri erkek olarak üç çocuğu olan H.C. ile evli Sami Cengiz adında bir adam… Bir gece evde eski eşi H.C., iki yaşında çocuğunu emzirmek için odasına çekiliyor. Sami Cengiz H.C. ‘nin yanına gelerek salonda uyumak istediğini söylüyor, yatak odasının kapısını kapatarak battaniyesini alıp çıkıyor. H.C.’nin içine garip bir kuşku düşüyor ve tam o sırada iki kızının odasının kapısının açılıp kapatıldığını fark ediyor… H.C.’nin içine bir kuşku düşüyor. Uyumaması gerektiğini, kızlarının odasına giderek çocuklarını kontrol etmesi gerektiğini hissediyor. Kalkıp çocukların odasına gidiyor. Tacizci Sami Cengiz, on dört yaşındaki kızının yanına uzanmış, battaniyeyi yüzüne kadar çekmiş bir şekilde yatıyor.
H.C., "Kalk. Çocukları rahatsız etme’’ diyerek, Sami Cengiz’i kaldırmaya çalışıyor. Buna karşılık Sami Cengiz: ‘’Battaniyeyi açma!’’ diye bağırıyor ve kızının pijamasını hızlı bir şekilde yukarıya çekiyor ve karısı H.C.’ye küfür ederek tuvalete kaçıyor.
On dört yaşındaki mağdur kız C.C.’ye annesi soruyor: "Kızım bir sorun mu var?"
C.C., Korkmuş ve ürkmüş bir şekilde ağlayarak cevap veriyor:
"Yok anne."
H.C. ısrarla, "Bu konuyu sabah konuşacağız" diyor.
C.C., "Tamam anne, çok korkuyorum" diyor.
Sabah olduğunda H.C., kızının rehber öğretmenini arıyor ve kızının bir sorunu olduğunu, konuşması gerektiğini söylüyor. C.C. rehber öğretmenine her şeyi anlatıyor, babası tarafından tacize uğradığını, korktuğunu ve bunu annesine anlatamadığını söylüyor. Rehber öğretmen H.C.’yi arıyor ve okula gelmesi gerektiğini söylüyor.
Bundan sonra yargı süreci başlıyor… Dava kağıtlarını aldığımda hepsini büyük bir sabırla okudum ve bazı şeyleri burada açık açık yazamıyorum fakat olayın tradejisini anlayabilirsiniz. Okudukça uykularım kaçtı. H.C.’ ye, C.C.’ye, tüm tacize uğramış kadınlara, çocuklara karşı bir sorumluluğum vardı. H.C.’nin adalet sistemine karşı haykırışına, yaşadığı onca olaya ve yine adalet sistemi karşısında kadının, çocuğunun cezalandırılmasına karşı sessiz kalamazdım. Hiçbir kadın kendisini yalnız hissetmemeli. Kadınlara işlemeyen adalet sistemi varsa bizim gibi H.C.’nin olayı ile empati kurabilecek onunla aynı üzüntüyü paylaşacak kız kardeşleri olduğunu defalarca H.C.'ye hatırlatacak birleşik kadın mücadelesi gücünün olduğunu hatırlattım. Ama maalesef ki bu empati gücü yargı sistemine işlemiyor… Sami Cengiz tarafından üç taciz vakası daha gerçekleştirmiş ve bütün tanıklar dinlenmesine rağmen yeterli kanıt olmadığı gerekçesi ile ikna olamayan yargı sistemi empatiyi tacizci ile kurduğu, kadınları cezalandırdığı bir yargı sisteminden adalet arayışı beklenemezse biz adaleti kimden bekleyeceğiz? Tacizci kadar bu tacizciyi affeden yasalar bu tacizin bir parçası hâlindedir! Bu da bizim, tacizciyi cezalandırmayan yasalarla uğraşmamız gerektiğini ivedilikle önümüze koyuyor…
Bu arada biraz önce üç taciz vakası daha varmış dedim. Evet doğru. Tacizci Sami Cengiz, kuzeni M.S.’yi, iş yerindeki arkadaşlarını da taciz etmiş. Mağdurların ifadesine rağmen devletimizin adaleti yeterli kanıt bulamamış. Neden yeterli kanıt bulamadığını aşağıdaki paragraflarda anlatacağım;
H.C. taciz olayını öğrendikten sonra karakola şikayetçi olmaya gidiyor… Karakol ifadesini almak için Sami Cengiz’i çağırıyor…
Sami Cengiz, "O akşam çok alkollüydüm. Bana karşı bir kumpas kuruluyor" diyerek ezberlenmiş ifadelerde bulunuyor. Karakol bir ay sonra başlayacak olan mahkeme sonucunda tutukluluğuna karar veriyor.
H.C. ve C.C. için zorlu süreç başlıyor… Tacizin travması, bir yandan da bürokratik işlemler derken ilk aşamalarında bile oldukça yoruluyorlar.. Taciz mağduru C.C. için devletin Aile ve Sosyal Hizmetler’inden bir pedagog atanıyor. Aynı zamanda H.C. ve C.C. için devletin atadığı barodan gönderilmiş davaya bakacak avukatlar atanıyor. Tacizci Sami Cengiz ‘in ilk avukatı özel tuttuğu bir avukat ve davayı okuduktan sonra ilk davaya gitmeyi reddediyor. Bunun üzerine Sami Cengiz’e de barodan Zafer Baş isimli bir avukat atanıyor.
H.C.’nin yargı sürecini anlatmadan önce devletin son dönemde çıkarttığı kutsal aile birliği yasalarından özetle bahsetmek istiyorum.
‘Boşanma Komisyonu Yasaları!’
Feministlerin uzun yıllar boyu mücadele verip kazandığı kadın hakları mücadelesi tamamen dışarıda bırakılıyor. Feministler, STK’lar, devredışı bırakılıyor. Devlet kadın sorunlarında hâlâ bir aşama kaydetmemesine rağmen bu işten hiç anlamayan ‘Kutsal Aile Birliği’ni ayakta tutmak isteyen, devletin görevlendirdiği, psikolojiden anlamayan aile danışmanları Diyanet İşleri’ndeki görevlilere yönlendiriliyor.
Kadının erkek ile olan eşit miras hakkını, kadının elinden alıyor ve erkeğe veriyor. Kadın üç yıl içerisinde dava açmazsa miras hakkından men ediliyor.
Çocuk istismarı ve erken yaşlarda evliliğin önünü açıyor.
Liste çoğaltılabilir… Konunun dışına çok fazla çıkmak istemiyorum. Özetle devlet aile komisyonu yasasını kadınlara ceza verecek şekilde düzenliyor. Barosunun avukatları, devlette görevli pedagoglar, davaları delil sonuç ilişkisine dayandırarak işlem yapıyorlar. Adaletimizi savunduğunu düşündüğümüz bütün oluşumlar paranız yoksa devletin kamu çalışanlarının insiyatifine bağlanıyor. Onlar için ise tek önemli olan şey taciz olur ama yen içinde kalır fikri muhafazakar aile içi taciz olaylarında nasıl örtbas ediliyorsa devlette de süreç aynı şekilde devam ediyor. "Aman millet duymasın", "Aile birliğimiz yıkılmasın" duygusu ile tacize ses çıkartmamayı devlet aynı şekilde, "Devletin sosyal politikalarına zeval gelmesin" ilkesi doğrultusunda uyguluyor. Kadınların, çocukların, tanıkların beyanı esas alınmıyor. Bu yüzden tacizcilere ses çıkartmadığı gibi iyi hâlden, ‘takım kıyafetinden’ aflar veriyor, tacizci, tecavüzcüler takım kıyafeti, kravatı sayesinde indirim yasalarından faydalanabiliyorlar.
H.C.’nin yargıda karşılaştığı zorluklara dönelim. Yargının tek tek işleyişini anlatıyorum.
Toplamda yedi dava görülüyor. Dört aylık bir tutukluluktan sonra tacizci Sami Cengiz, davasının devamlılığı esasında serbest bırakılıyor.
Davada baronun atadığı H.C.’nin avukatı olan Hülya Ceylan, mağdur C.C.’nin ifadesi dışında yeterli savunma yapamıyor pasif kalıyor.
Tacizci Sami Cengiz’in barodan atanan avukatı ikinci duruşmada zanlıyı şu şekilde savunuyor:
Avukat Zafer Baş, "Müvekkilim bir kumpas içindedir. H.C., Sami Cengiz’in en yakın arkadaşı M.S.’yi neden aramış? Aralarında bir ilişki var" diye şüphe uyandırarak davaya yön vermek istiyor.
H.C., M.S.’yi olay gerçekleştikten sonra Sami Cengiz’in en yakın arkadaşı olduğundan yardım istemek için arıyor. Bunu mahkemeyi yönlendirebilecek, mahkemede kuşku yaratabilecek şekilde yine her zaman bildiğimiz gibi mağduru sanık durumuna sokabilecek, kuşku oluşturabilecek şekilde hikâyeyi yazıyor sanığın baro avukatı. Mahkemenin gözleri kadına dönüyor.
M.S. ile ilişkisi olmadığına dair kanıt isteniyor. H.C. hiç bir korkusu olmadan;
"Bütün kayıtları dinleyebilirsiniz" diyor.
Olay taciz edenden çıkıyor, kadının M.S ile arasında ne olabileceğine dönüyor... Gelmiş geçmiş bütün davalara bakın. Erkek adalet sisteminin savunmaları aynıdır:
"Kadının kuyruk acısı vardır!"
"Kadın ruh hastasıdır uyduruyordur!"
"Başka bir erkek vardır!"
"Ortada kadın kıskançlığı vardır!"
"Para kaçırmak isteyen kadınlar vardır!"
Ezberlenmiş savunma teknikleri…
H.C ve. C.C’nin avukatı tahliye kararından sonra M.S ‘nin dinlenmesi gerektiğini savunuyor. Bu iddia ilk ortaya atıldığında bunu söylememiş olması işin ilginç kısmı. Şunu da diyemiyor: "Siz davayı başka bir yöne çekmek istiyorsunuz. Mağduru sanık hâline getirmeye çalışıyorsunuz!"
Burada suçlu olan Sami Cengiz, H.C. ve C.C değil demesi gerekiyordu.
Tabii bu iddia tutmayınca, ikinci iddiaya geçiliyor. Tacizci Sami Cengiz, “Eşim beni çok kıskanıyordu. Bu yüzden bunları yaptı” diyor. Bu argümanı beş yaşındaki çocuğa anlatsa ikna olmaz. Hiç kimse kıskançlık yüzünden kızını kötü bir duruma düşürecek böyle bir iddiada bulunmaz! Mahkemeyi kandırabilirsin, gerçeğini bildiğin ve bilenlerin karşısında hiç bir utanma duygusu hissetmeden bu savunmayı yapabilirsin çünkü adalet sisteminin işleyişin de bunun gibiler için faydalanması gereken açıklar varken neden doğruyu söylesin sonuna kadar hepsini kullanıyor.
Devletin atadığı Aile ve Sosyal Hizmetler pedagogunun ifadelerine gelecek olursak mağdur C.C.’nin ifadelerinde tutarlılık olduğu ama psikolojik olarak sorunlu olmadığı ifade edilmiş…
Dört ay tutuklu kaldıktan sonra birçok kişiyi taciz etmesine ve tanıklıklara rağmen bu adam adli tıp raporuna dayanılarak tutuksuz yargılanması gerektiği kanaatine varılıyor. Buradan da anlaşıldığı gibi yargı sistemimize göre taciz tek başına suç sayılmıyor tecavüz ile sonuçlanırsa suç teşkil ediyor. Burada geriye kalan tek şey çocuğun ve tanıkların ifadesi oluyor. Kadınların, çocukların beyanı esas alınmıyor. İşte burada ‘’kol kırılır yen içinde kalır’’ meselesine dönüyoruz. Devlet-aile birliğinin kutsallığına zeval gelmesin diye adalet, bir çocuğun hayatı boyunca taşıyacağı travmayı görmezden gelerek, tacizciyi ödüllendirir nitelikte tutuksuz yargılanmasını onaylıyor yine kadınları, çocukları cezalandırıyor.
H.C. sesini duyurmak istiyor. Kocaeli CHP milletvekili Fatma Hürriyet Kaplan ile iletişime geçiyor. Fatma Hanım gazetelerde poz vermek, siyasi rant sağlamak için küçük çapta bir eylem yapıyor. H.C.’nin anlattıklarına timsah gözyaşları döküyor. "Tamam aklımda. Dava kağıtlarını bana at ilgileneceğim" diye tutamayacağı sözler veriyor. H.C. dava kağıtlarını Fatma Hanım’a atıyor ve ardından defalarca aramasına rağmen cevap telefonlarını açan olmuyor.
H.C. sonunda bir şekilde bana ulaşıyor. Ben de Fatma Hürriyet Kaplan’ı arıyorum ve bana verdiği cevabı aynen aktarıyorum.
"Bu şekilde o kadar çok dava var ki hangisi ile ilgileneceğim? Bana atmayın aman kadına benim telimi vermeyin" diyor. Ben de cevapta hiç eksik kalmıyorum.
"Medyada haber olduğu zaman belki olayla ilgilenirsiniz" diyorum ve telefonu kapatıyorum. Hani öyle bir ruh hâlinde ki sayın vekil sanki ülkenin bütün kadın sorunlarını kendi sırtına yüklenmiş gidiyor. Haber niteliği olmayacak küçük gördüğü vakalara ilgi duymuyorlar ve bu da CHP’de Fatma Hanım gibi vekillerin kadın dayanışmasından hiçbir şey anlamadığını, siyasi kariyeri için kullandığını gösteriyor.
Sami Cengiz’in avukatının verdiği savunmada dava H.C.’nin M.S. ile olan telefon görüşmelerini tekrar önüne sürüyor. HC’nin avukatı M.S. ‘nin dinlenmesi talebinde bulunuyor. 12 Nisan 2018 tarihinde Gebze 1.Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda bulunması üzerine tutuksuz yargılanmasına karar veriyor.
Tacizci Sami Cengiz serbest ve H.C. ile aynı mahallede oturuyorlar. H.C.’nin devletten atanmış baro avukatını arayıp tacizci için uzaklaştırma kararı alınıp alınmadığını soruyoruz. Kendisinin bilgisi olmadığını, konuyu aile mahkemesinin bileceğini söylüyor. Kendi işine vakıf olamayan bu kişi gerçekten avukat mı? Avukatlığı insanların haklarını aramak yerine sadece para kazanmak için yaptığı çok açık.
H.C. mahallede her gün Sami Cengiz denen tacizciyi görüyor, tacizci bu işten kurtulduğunu düşünerek rahatça davranışlarına devam ediyor hayatına kaldığı yerden devam ediyor. Facebook’ta taciz ettiği kızı ile fotoğraflarını paylaşıyor. Devlet, kadınları bir değil, iki değil, beş on kez cezalandırmış oluyor... H.C. ve kızı C.C.’ye, bu adamın serbest bir şekilde rahatça dolaştığını gördükçe kanayan yarasını daha fazla kanatıyor. Tacizcinin uzaklaştırma kararı olup olmadığını bürokrasinin işleyişinden dolayı bilemiyoruz..
Ülkede suçsuzların bile OHAL koşullarında mahkemesi görülemezken tacizciler dört ay yatıp serbest bırakılabiliyor.
Bugün sokakta, evde, işte, mahkemede en yüksek sesimizle tacize ses çıkarmalıyız! Yargı tacizcileri cezalandırmadığı sürece tacizciler tacizlerine dışarıda devam edecek belki de tacizlerini istismara dönüştürecek.
H.C. adaleti kadın hareketlerinde arıyor, dayanışmanın gücü ile H.C.’ye ve C.C.’ye nefes olabilir. Biz de elimizden geleni yapmak zorundayız. Kadınların, çocukların yalnız olmadığını gösterecek, tacizcilerin gerçek cezalarını almasını sağlayacak tek şey yine kadınların birleşik mücadelesi ile mümkün olacak. Dünya sonuna kadar kötülükten ibaret değil. H.C., C.C. ve nice taciz, istismar davalarının takipçisi olacağız. Gerçek suçluların cezasını çekeceği adaletin yerini bulacağı “başka bir dünya mümkün” diye birleşirsek yenilmeyiz. Yeter ki tacize ses çıkar.
Selda Kemaloğlu