“Savaşa, OHAL’e, cinsiyetçiliğe karşı emeğimiz, kimliğimiz ve özgürlüğümüz için direniyoruz” sloganıyla Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda buluşan kadınlar 8 Mart'ı kutladı.
İstanbul 8 Mart Kadınlar Platformu öncülüğünde, “Savaşa, OHAL’e, cinsiyetçiliğe karşı emeğimiz, kimliğimiz ve özgürlüğümüz için direniyoruz” sloganıyla gerçekleşen miting için kadınlar Dikilaş'ta buluştu. Yağmur ve soğuk havaya rağmen binlerce kadın rengarenk pankartlar ve dövizlerle yürüdü.
Yürüyüş kortejinde "Erkek iktidar savaş biz barış istiyoruz", "Vardık, varız, varolacağız", " Güçlenerek değiştireceğiz, mücadelemizi büyüteceğiz, "Alanlardayız", "Emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz bizimdir", "Kadınlar evde değil sokakta güzel"," Kadınlar sükutta değil isyanda güzel", " Sokak seni çağırıyor", pankartları vardı. "Eşit işe ücret", "Kadın katliamına işçi kıyımına doğanın talanına Akp'nin yalanına son", "Tek bir kadının yaşamını bile tek bir adana bırakmayacağız", "Ücretli köleliği son", "Sınıfsal,ulusal, cinsel, sömürüye son", "Kadınlar savaş istemiyor", "En büyük şiddet savaştır, barış istiyoruz", "Barışı kadınlar örecek", "Nefrete inat yaşasın hayat", "Ev işçilerine insanca yaşacak ücret" dövizleri öne çıktı.
İstanbul 8 Mart Kadın Platformunun hazırladığı metnin Türkçesini Şenay Kumuz, Kürtçesini ise Baran Bozyel okudu. Açıklama metninde öne çıkanlar şöyleydi:
* Bugün 8 Mart’ın 161. yılında dayanışma içerisinde, bu alanda bizleri bir araya getiren şey; binlerce kadın dokuma işçisinden, bugüne kadar hayatları için bedel ödeyen ve mücadele eden kadınların coşkusunu ve mücadelesini yarınlara taşımak ve tarihsel deneyimlerinden öğrenmektir. Eril sistemin kadın düşmanlığı dün nasılsa bugün de bütün saldırganlığı ile kadınların deneyimleri ve hayatları üzerinden devam ediyor. Bu nedenle bugün kimliğimize, kazanımlarımıza daha fazla sahip çıkma, daha gür bir sesle haykırma günüdür.
* Bugün de yine kadınların hayatları pahasına elde ettikleri haklar, birer birer söküp alınmak isteniyor. Evde, sokakta, fabrikada, tarlada, kampüslerde; kadınların yaşamları dört bir yandan kıskaç altına alınıyor. Yaşamlarımızın dört bir yanını saran, eril medya tarafından da tüm kamuoyuna son dakika haberleriyle servis edilen şiddet, taciz, tecavüz ve istismar haberleri erkek egemen sistemin kendisini her gün yeniden üretiyor, erkek şiddeti meşrulaştırılıyor ve bu toplum nezdinde sıradanlaştırılmaya ve kışkırtılmaya çalışıyor. Savaşa hayır diyenleri hapishanelere kapatıyorlar, çocuklara ilişkin şiddeti, istismarı meşrulaştıran fetvalar veriyorlar, ayrılmak isteyen kadınları huncarca öldüren erkekliği kutsuyorlar.
* Bir buçuk yılı aşkın süredir OHAL ve KHK hukuksuzlukları ile devleti yönetenler, ülkedeki şiddeti günden güne perçinliyor. Bu şiddet ortamı savaşın bir alanı olarak görülen kadınların bedenleri üzerinden kendini devam ettiriyor. Nerede olursa olsun savaş öncelikle kadınların ve çocukların hayatlarını ellerinden alıyor. Son olarak Efrin’e savaş ilan eden ve sınır ötesi operasyona girişen hükümet, aynı savaşı içerideki muhaliflere yöneltmekten geri durmuyor, barış talebini terörize ediyor.
* İktidarın tüm araçlarıyla ürettiği propagandalar, toplumdaki bütün erkeklere, “gerektiğinde” kadınları cezalandırabilecekleri mesajını veriyor, hatta kadınları “terbiye etmeyi”, bir görev olarak biçiyor. Bazen kadın olmamız; bazen ise cinsel yönelimimiz, şiddetin hedefinde olmamız için yeterli oluyor. LGBTİQ`lere dönük homofobi, transfobi her türlü şiddeti birde Trans cezaevi gibi yeni uygulamaya çalıştıkları yöntemlerle kat be kat şiddetti artırmaktadırlar.
* Çocuk “istismarını” önlemeye yönelik hiçbir politika üretmeyen hükümet, tam tersine “9 yaşındaki çocuklarla evlenilebilir” diyerek, eğitim sistemini değiştirip çocukları okullardan koparıp “evlerine” kapatarak, yoksul çocukları tarikat yurtlarına, kurslarına kapatarak, çocukları hem istismara; hem de her türlü cinsel saldırı ve işkenceye açık hale getiriyor. Devlet ise; buna karşı öfkesini yükselten halkın tepkisini fırsata çevirerek; zina, hadım ve idam tartışmalarını gündeme getiriyor. İstismarın ve yaşanan tüm cinsel saldırı ve işkencelerin kaynağı ve sürdürücüsü olan devletin, kendi yarattığı işkencecileri yargılamayacağı açıktır. Ne idamın ne hadımın çözüm olmayacağını biliyoruz!
* Bir yanımız iş cinayetlerine,mobbinge diğer yanımız işyeri tacizlerine, tecavüzlerine karşı hep tetikte. Kadın emeğinin yok sayılmaya çalışıldığı, ucuz iş gücü ile daha fazla kar elde etmenin aracı olarak görüldüğü bu sistemde emeğimizin ve çalışma hayatımızın erkekler tarafından kuşatılması ve yok sayılmasına karşı daha fazla direneceğiz. Taşerona karşı, güvencesizliğe karşı, emeğimizin gasp edilmesine karşı HT SOLAR direnişinde olduğu gibi, KESKli kadınların direnişinde olduğu gibi, gibi mücadelenin en önünde olmaya devam edeceğiz!
* Uzun süredir ülkeyi OHAL, şiddet ve savaş politikalarıyla yöneten hükümet, üç kuruş daha fazla kazanabilmek için günde 3-4 saat uykuyla işe gidip gelen kadınların canından, kanından ve cebinden sürekli fedakârlık talep ediyor. Bütçe kadınların güvenliğine ve geleceğine değil, kadınları şiddet gördükleri evlere geri göndermek üzere çalışan din görevlilerine veriliyor. “fedakarlık”, “milli birlik” diyerek alın terimizi, çocuklarımızı, geleceğimizi isteyenlere yeter artık diyoruz!
(Ekmek ve Gül)