Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi, RAWA (Reveolutionary Association of Women of Afghanistan/Afganistan Devrimci Kadın Birliği) ile yaptığı görüşmenin notlarını yayınladı.
Görüşmeden bazı satır başları şöyle idi:
RAWA, Afgan kadınlar için sabahın ilk ışıklarıyla yollara düşerek onlara iş arayan, yetim çocuklar için ilaç toplayan şehit Meena Keshwar Kamal tarafından kurulmuş bir kadın özgürlük hareketidir (1977). Newroz kutlamaları için Türkiye’ye gelen Rawa üyesi bir kız kardeşimizleKadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi (KŞKMİ) olarak buluşma ve karşılıklı olarak birbirimizin hikayelerini dinleme fırsatımız oldu. Ana akım kadın mücadeleleri ile her birimiz tanışmışken, mücadele içinde mücadele ören Afgan kadınların hikayesi çoğumuz için meçhullüğünü koruyordu. Afgan kadınlarının yıllardır Taliban, ABD ve irili ufaklı birçok şiddet grubunun kıskacında verdiği özgürlük mücadelesinde çok önemli bir rol üstlenmiş RAWA’nın hikayesini bizlere aktaran kız kardeşimizle buluşmak bizim için ideolojik olduğu kadar duygusal bir anlam da taşıyordu. RAWA ve Afganistan’ın koşullarını dinlerken çoğu zaman Türkiye ile şaşırtıcı benzerlikler bulduk ve gelişmiş kapitalist ülkelerin dışında kalan dünyada kadınların deneyimlerinin ve mücadele koşullarının ne kadar paralel olduğunu gördük.
Hem Taliban yönetimi altında, hem ABD işgali altında kadın mücadelesi veren RAWA için hangi dönemin daha zorlayıcı olduğunu sorduğumuzda, Taliban döneminde video çekmenin dahi yasak olduğunu, sokaklarda ahlakçı polislerin kadınlara ve erkeklere gözdağı verdiğini, bu nedenle sokak ortasında işlenen kadın cinayetlerinin dahi kayıt altına alınamadığını, dolayısıyla çok şiddetli bir süreçten geçtiklerini ifade etti. Ancak, her şeye rağmen Afgan halkının kadınıyla erkeğiyle bu zorbalığa direnç gösterdiğini, ABD’nin Afgan gençlerini hedef alan kültür emperyalizminin ise bu direnci kırmayı hedeflediğini söyledi. Afganistan’ın politik durumuna göre RAWA’nın öncelikleri zamanla değişiyor. Örneğin, Sovyet işgali sürecinde, RAWA’nın ilk amacı Afganistan’ın ulusal bağımsızlığıyken, Sovyetler çekildikten sonra Cihadiler (grubun Afganistan’daki resmi ismi) güç kazanıyor ve Afganistan tarihinin en büyük zulümleri bu dönemde görünüyor, bu nedenle RAWA’nın mücadelesi Cihadiler’le mücadeleye evriliyor. Cihadiler’den sonra Taliban yönetime geliyor ve özellikle kadınları hedef alan yasalar yapıyor. Örneğin, kadınların halk içinde dövülmesi gündelik hayatın sıradan bir olayı haline geliyor ve bu şiddet genellikle yanlarında kamçılarla gezen Taliban üyeleri tarafından uygulanıyor.
RAWA üyesi arkadaşımız (ismi güvenlik gerekçesiyle verilmemektedir) Afganistan’lı erkeklerin de Taliban’ın zulmü altında çok derin bir baskı, şiddet ve yoksullukla mücadele etmek zorunda kaldığını ifade etti. Afganistan’da yoksulluk giderek artıyor ve bugün Kabil’de her gün yiyecek bir şeyi olan aileler çok zengin sayılıyor. RAWA Afganistan’ın karşı karşıya olduğu yoksulluk probleminin ABD emperyalizminden kaynaklandığını düşünüyor ve kadın özgürlük mücadelesinin Afganistan’da ulusal bağımsızlık meselesinden ayrı düşünülemeyeceğini savunuyor.
Afganistan’da aşiret sistemi çok yaygın ve bu durum kanunsuzluğu pekiştiriyor. Örneğin, bir ailenin oğlunu öldürdüysen ödeşmek için kızını o ailenin yaşayan bir oğluna verirsin. Bu tip vakalar marjinal değil olağan olarak kabul ediliyor. Bazı bölgelerde aşiret sistemi bile işlemiyor, buralarda arkası sağlam olan yerel komutanların kişisel inisiyatifleri hayatı yönlendiriyor. Dolayısıyla, bu yerel komutanlar IŞİD yanlısı ise onların kuralları geçerli, Taliban yanlısı ise Taliban kuralları geçerli oluyor.
Politik olarak devlet mekanizmalarının işlememesi ve ABD işgali ile, ekonomik olarak şiddetli yoksulluk ve altyapı yetersizliği ile, toplumsal olarak da kültürel asimilasyon, sistematik işkence ve baskı deneyiminden kaynaklanan çözülme ile baş etmeye çalışan bir halk Afganistan halkı. Bu koşullar altında, RAWA üyeleri her bölgenin kendine has problemleri ile mücadele etmeye yönelik çeşitli yol haritalarına sahip. Örneğin, küçük yaşta evliliğe zorlanan kızlara bu evliliklere mecbur bırakılmamaları için finansal destek ve sığınma hizmeti sağlanıyor. Şiddet vakaları medyaya yansıtılıyor ve kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor. IŞİD’in hakimiyetinde olan bölgelerde kadınların belli bir saatten sonra sokağa çıkma yasağı var, bu bölgelerdeki üyeler bununla ilgili çalışmalar yapıyor. Ancak, RAWA Afganistan’da illegal bir örgüt olarak faaliyetlerini sürdürüyor. RAWA üyesi olduğu öğrenilen kadınlar öldürülme tehdidiyle karşı karşıya kalıyor, en iyi ihtimalle hapis cezası alıyorlar ve yasaların işlemediği bir devlette hapis cezası almak belki de bir daha hiç dışarı çıkamamak demek. RAWA’lı kadınlar Afganistan’da yasal bir kavuşturma süreci olması durumunda uluslararası görünürlükleri için kendilerini ifşa edeceklerini söylüyor.
RAWA kadın düşmanlarının İslam’ı araçsallaştırarak kendilerine konforlu bir alan yarattıklarını savunuyor ve bu nedenle mücadeleyi seküler bir zeminde yürütmeyi çok önemli buluyor. Afganistan’daki kadınlara sahabenin eylemleri ve sahihliği şüpheli olan hadisler öne sürülerek zulmedildiğini, din egemenlerin elinde bir araca dönüştüyse mücadelenin din temelli yürütülemeyeceğini düşünüyorlar. RAWA’nın birçok dindar kadın üyesi bulunmakta fakat sahabelerin bundan yüzyıllar önce belki kadınları korumak için ortaya koyduğu bazı uygulamaların bağlamından koparılarak kadınlara karşı bir zulüm aracına dönüştürülmesine karşı çıkıyorlar. “Bu yüzden seküler bir mücadele yürütüyoruz” diyor RAWA’lı arkadaşımız.
RAWA’nın kurucusu ve Afgan kadınların özgürlük mücadelesinde sembolleşmiş bir isim olan Meena’nın hikayesini sorduğumuzda, Meena’nın bir istisna olduğunu çünkü Afgan kadınların hayatlarında sistematik bir değişiklik yarattığını söyledi. Bugün Afganistan’da kırklı yaşlarda olan her kadın Meena’nın onun bir yarasını sardığı, bir şekilde temas ettiği anılarını çok net bir şekilde hatırlıyor. Meena’nın sokakta, birebir kadınların hayatlarına dokunarak büyüttüğü hareket devlet için politik bir tehdit oluşturuyordu. Onun öncülüğünde kurulan okullar bombalı araçlarla patlatılıyor, sistem Meena’yı ortadan kaldırarak Afgan kadınlara reva gördüğü zulmü sürdürmeyi hedefliyordu.
Kadın mücadelesi ve yoksulluk arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu düşünen RAWA üyeleri, Afganistan halkının yoksullukla mücadele için buldukları bir yöntem olan kız çocuklarının erkek çocuğu gibi yetiştirilmesi pratiğinin bunun en önemli örneklerinden biri olduğunu söylüyor. Halen devam eden ama artık çok yaygın olmayan bir adet olan “bacha posh” erkek çocuğu olmayan ailelerin kız çocuklarına erkek ismi vererek onlara bir süreliğine erkek çocuğu gibi davranmalarına verilen isim. Pantolon gibi rahat kıyafetler giyebilen, dışarı çıkıp oyun oynayabilen, bisiklet sürebilen, gülüp koşabilen, en önemlisi de çalışabilen bu çocuklar bir süreliğine de olsa erkeklerin yaşadığı özgürlüğü tatmaktan oldukça memnun olduklarını söylüyorlar. Ancak, bu pratiğin tek sebebi ailelerin erkek çocuğunun getirdiği saygınlığa talip olmaları değil. Afganistan’da yoksulluk o kadar derin ki, erkek çocukların dışarı çıkıp çalışabiliyor, eve para getirebiliyor olması aileleri böyle bir zorunluluğa itiyor. Bir ailenin hiç erkek çocuğunun olmaması hiç gelirinin olmaması demek.
RAWA’lı arkadaşımızdan Afganistan’da devletin finansal olarak desteklediği “tebliğci kadınlar” olduğunu öğreniyoruz. Bu kadınlar ev ev, kapı kapı gezerek insanlara kız çocukların okula gönderilmemesi gerektiğini, erkenden evlendirilip namuslarının korunması gerektiğini söylüyorlar. Ayrıca, ülkede hükümet yanlısı ve uluslararası fonlarla desteklenen birçok STK da çeşitli çalışmalar yürütüyor. Ancak, hükümete ve hükümet yanlısı STK’lara aktarılan büyük fonlar Afganistan halkının hizmetine sunulmuyor. RAWA yasal olarak tanınan bir örgütlenme olmadığı için fon alma imkanı yok, zaten uluslararası fonlara ilkesel olarak mesafeli durduklarını söylüyorlar. Uluslararası kuruluşların Afganistan’da sadece yozlaşmayı ve çürümeyi beslediğini düşünüyorlar. Afganistan’da sadece ABD güdümlü STK’lara destek veriliyor ve BM destekli projeler uzun süreli ve halkın gerçekliğine dokunan işler değil. Para bittiğinde proje de bitiyor. Yapısal değişikliklere odaklanmıyorlar ve kökleri olmayan projeler yapıyorlar. Para bittiğinde de devam edecek olan alt yapı hizmetleri ya da kadın istihdamı Afganistan’da asla fonlanmıyor.
Afganistan’da öyle güçlü bir sömürü düzeni kurulmuş ki, ülkeye giren her bir Dolar dış yardımın 80 Cent’i tekrar dışarıya gidiyor. Böylece Afganistan’ın yararına olabilecek herhangi bir uluslararası fonun olması zaten mümkün görünmüyor. Daha önce de belirtildiği gibi, yoksulluk ve kadın mücadelesi arasında oldukça girift bir ilişki var ve Afganistan bu ilişkinin oldukça dramatik bir örneği. Afganistan doğum sırasında anne ölümlerinde dünyada üçüncü sırada çünkü ülkede tam teşekküllü bir şekilde işleyen tek bir klinik, hastane yok. “Afganistan hakkında düşündüğünüzde Türkiye, Pakistan ya da İran’ı düşünmeyin. Afrika’yı düşünün.” diyor RAWA’lı kadınlar. ABD’nin şu anda uluslararası kamuoyunda yarattığı “yeni Afganistan” imajının aksine, Afganistan’da işler daha da kötüye gidiyor.
RAWA demokrasiye inanan kadınlardan oluşuyor fakat şu anki Afganistan parlamentosuna dair bir inançları yok. Sistemin içinde bir şey yapılabileceğini düşünmüyorlar. İsimlerinin içinde “devrimcilik” geçiyor çünkü Afgan kadınlarının mevcut durumunun bir devrim gerektirdiğini düşünüyorlar.
RAWA’nın erkek destekçileri de var ve sayıları azımsanmayacak kadar fazla. Erkeklerin desteğini önemsiyorlar çünkü bir bütün olarak Afganistan halkının gücüne ve politik ahlakına inanıyorlar.
Türkiye gibi NATO üyesi olan, hem askeri hem ekonomik kaynakları güçlü olan bir ülkede Kürtlerin hak ve eşitlik mücadelesinin kendilerine ilham verdiğini söylüyorlar ve Türkiye’deki Kürt kadınlarla uzun soluklu bir dayanışma içindeler. RAWA’nın da tüm asimetrik güç ilişkilerine rağmen Kürt kadınlar gibi mücadeleden vazgeçmediğini ve umutsuzluğa kapılmadığını vurguluyorlar.
RAWA’nın hikayesi başlı başına oldukça etkileyici ama bu mücadele Afganistan bağlamını dikkate alarak okuduğumuzda çok daha derin anlamlar taşıyor. Türkiye’de giderek otoriterleşen siyasi ortamdan ve artan toplumsal kamplaşmadan dolayı motivasyonu kırılmış olan kadınlar olarak, RAWA’nın hikayesi ne kadar çok işin bizi beklediğini ve umutsuzluğa kapılma lüksümüzün olmadığını anlamamıza yardım etti. Türkiye’den Afganistan’daki kız kardeşlerimize uzanan bir dayanışmanın örülmesi için Türkiye’de görece daha büyük bir mücadele alanı olan kadınlar olarak büyük bir sorumluluk hissetmemiz gerekiyor. Afganistan’daki kız kardeşlerimize, RAWA’nın mücadelesine destek olmak için ne yapabileceğimizi sorduğumuzda, “Türkiye’deki kız kardeşlerimizin bizim için yapabileceği en önemli şey RAWA’nın mesajını yaymak olur” cevabını aldık. Ayrıca, RAWA’nın uluslararası üyeleri olsa da, mesajlarını yaymak için kitap ve metinlerinin Farsçadan diğer dillere çevrilebilmesi için gönüllülere ihtiyaç duyuluyor.
Buluşmayı ve sohbeti sonlandırırken Rawa’dan bize kalan son söz ise şöyleydi:
“Kadın mücadelesini ileriye götürmeyi amaçlayan bir Müslüman kadın organizasyonu ile tanışmaktan mutluluk duydum çünkü böyle bir şeyin olabileceğini düşünemiyordum bile. Afganistan’da tebliğci kadınlar dışında herhangi bir Müslüman kadın örgütlenmesine şahit olmadık. Burada kurulan bağ benim için oldukça ilginç oldu ve çok mutluluk duydum. RAWA içinde inanan/dindar kadınlar da var fakat biz çalışmalarımızda İslam veya herhangi bir din hakkında çok konuşmayız. Bizim için din ve güç arasındaki ilişkinin niteliği önemli ve dini mücadele bağlamının dışında tutarak onun güce ve güçlüye hizmet etmesini engellemek istiyoruz. Bu tutumumuz içimizdeki dindar kadınların da tatmin olduğu bir şey. Bir de görüşme sırasında sürekli saate bakarak gerildim çünkü Afganistan’da bu saatte dışarıda olabileceğimi asla düşünemem. Bu kadınlar neden eve gitmiyor, acaba bir sorun olur mu diyerek kaygılandım sizin adınıza. Kısacası bizim gerçekliğimiz çok ağır, konuşmaktan ve bunu anlatmaktan yorulacağımızı düşünmeyin asla.”
(SivilSayfalar.org'dan alınmıştır)