Sosyalist İşçi gazetesinin son sayısında 8 Mart vesilesiyle kadın hareketi ve özgürlük mücadelesi ele alındı:
Koltuğuna oturur oturmaz seçim propagandasını dayandırdığı, LGBTİ’lere, göçmenlere, Müslümanlara, işçi sınıfına ve demokratik haklara pervasızca saldıran Trump’a karşı dünya çapındaki kitlesel mücadeleyi kadınlar ateşledi. Başkanlık seçim propagandasını kadınlara küfür üzerinden yürüten Trump’a karşı başta Washington, New York, Los Angeles, Chicago, Boston olmak üzere 500’den fazla kent ve kasabada gerçekleştirilen “Kadın Yürüyüşleri”ne katılım 4 milyonu aştı. ABD tarihinde görülen en kitlesel gösteriler ABD ile sınırlı kalmadı. İngiltere, Kuzey İrlanda, Meksika, Fransa, Avusturalya ve Japonya’da da yüz binler Trump’ı protesto ettiler. Kadınların kitlesel çıkışı, kadınların özgürlük mücadelesi açısından önemli bir sıçrama gerçekleştirdi.
Tüm dünyada mevcut hükümetler demokratik alanları sınırlarken, Trump ve Le-Pen gibi otoriter, faşist figürler ortalıkta boy göstermekteler. Yeni liberal sistemin sonuna gelinmesiyle birlikte “demokrasi, özgürlük, barış” söylemleri yerini açıktan açığa ırkçılık, göçmen düşmanlığı ve cinsiyetçiliğe bırakmış vaziyette. Kapitalistler arasındaki rekabetin, devletler arasındaki rekabetle iç içe geçmesiyle birlikte giderek yaşlanan eski dünyada nüfus politikaları egemen sınıf açısından önemli bir hale geldi. Hâl böyle olunca da tüm dünyada hükümetler kadın bedenini denetleyen politikaları yaşama geçirmek isterken, cinsiyetçilik de ana akım siyaset halini almakta.
Öte yandan 40 yıldır uygulanan yeni liberal politikalar en çok kadınları yoksullaştırmakta. Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesiyle birlikte çocuk ve yaşlıların bakımı kadınların üzerine yıkılırken, kadınlar her yerde sermayenin ucuz işgücü haline geldiler. Kadın istihdamında gözle görülür bir artış yaşanmakta. Ancak kadınların kayıt dışı ve esnek işgücünde artan sayılarda yer almasıyla birlikte “yoksulluk da kadınlaştı”.
Kadınlar, yaşamlarını zorlaştıran yeni liberal politikalar ve cinsiyetçiliğe karşı her yerde mücadelenin ön saflarında yer alırken, hem kendilerini hem de hareketi değiştiriyorlar. ABD’de Trump’a karşı mücadelenin başını çeken kadın aktivistler tarafından çağrısı yapılan 8 Mart’ta kadın grevinin gerçekleştirilmesi çağrısı, sisteme karşı yükselen öfkenin zirvesi olacak. Geçen yıl Polonya’da kadınlar kürtaj hakkı için sokaklara döküldü ve hükümete geri adım attırdı. Yine İrlanda’da kürtaj hakkı için son on yılın en büyük yürüyüşü gerçekleştirildi. İzlanda’da ise kadınlar eşit işe eşit ücret hakkı için iş bıraktı. 8 Mart’ta ise Amerika’dan Arjantin’e, Avustralya’dan İrlanda’ya Rusya’dan, Meksika'ya yaklaşık 40 ülkede birden kadınlar greve katılıyor.
Kadınlar herhalde mücadelede
Kadınlar Türkiye’de de mücadelenin en önünde yer almaktalar. Son iki yıldır, kadınların mücadelesi, demokrasi ve özgürlük için mücadele eden herkesin nefes almasına yol açan bir iklim yarattı. Kadınlar OHAL koşullarındaki eylem yasaklarını, kitlesellikleriyle ve kararlılıklarıyla deldiler. Bu eylemler aynı zamanda barış ve çözüm taleplerinin en yüksek sesle dile getirildiği gösteriler haline dönüştü. Erdoğan ve hükümet yetkililerinin kadınlara yönelik cinsiyetçi söylemlerine karşı mücadele hız kesmeden devam ederken, hareketin kutuplaşmayı da aşan bir yerden kurduğu dil hükümetin istismar yasasının geri çekmesine yol açtı. 14 Mart Sevgililer gününün protesto edildiği eylemde kadınlar “dünyayı yerinden oynatacağız” sloganı atıyorlardı. Bu slogan farklı talepleri birleştiren, her fırsatta sokaklara çıkan kadın hareketi, tedirginlik havası yerine özgüveni ifade etmesi açısından çok önemli bir gösterge.
8 Mart’ın bu yıl uluslararası bir eyleme dönüşmesiyle birlikte kadın hareketi önemli bir eşik atlayacak. Bu mücadelenin bir parçası olmak, Türkiye’de de bu hareketin parçasını örgütlemek son derece önemli ve gerekli. Tıpkı yüz yıl öncesinde olduğu gibi kadınların uluslararası düzeyde başlattıkları eylemler, hemen her yerde işçi sınıfına ve yoksullara saldırıların daha pervasızlaştığı koşullarda dünyanın efendilerine karşı yeni bir mücadele dalgasının tetikleyicisi haline dönüşebilir.
Eşitlik ve özgürlük için hayır
AKP’nin referandum sürecinde “evet” kampanyasında hedeflediği üç K’lardan biri kadınlar oladursun, savaş ve OHAL koşullarının yarattığı milliyetçi ve şiddet dolu iklimden en çok payı kadınlar aldı. 2016 yılında 265 kadın öldürüldü. Kadınlar, hemen her gün siyasetçilerin hedef tahtasına oturtuldu. Hemen her türlü mekânda cinsel saldırıya uğradı. Kentin merkez caddelerinde tecavüze, şehirlerarası yolculuklarda tacize, parklarda, yolcu otobüslerinde tekmeli saldırılara maruz kaldılar. Markette yürüyüş şekli nedeniyle darp edildiler. Failler pervasız bir biçimde cezasız bırakıldılar. İstismarcılar siyasetçiler tarafından korundu. KHK’lar ile binlerce kamu çalışanı işten atılırken özel sektörde de OHAL iş gücü maliyetlerini düşürmenin fırsatına dönüştü. Bu süreçte ilk gözden çıkartılanlar kadınlar oldu. İşsiz kaldığı için temizlik işçiliğine başlayan bir kadın, çalışırken camdan düşerek öldü. Emeklilik zamanı geldiğinde işten atılan kadınların tüm hakları gasp edildi. KHK’lara karşı Ankara’da, Düzce’de ve İstanbul’da direniş başlatan kadınlar, OHAL mağduriyeti yaşayan kadınların da sesi oldu.
(Sosyalist İşçi)