Bir yıl önce kendisine tecavüz etmeye çalışan minibüs şoförüne karşı direnen Özgecan Aslan öldürülmüştü. Katil, babası ve bir arkadaşının yardımıyla, DNA izlerinin kalmaması için Aslan’ın ellerini kesmiş sonra da cesedini yakmıştı.
Özgecan Aslan cinayetinin ardından Türkiye’nin neredeyse her ilinde protestolar gerçekleşmişti. Cinayete karşı öfke duyan binlerce insan Muş, Erzincan, Kayseri, Çorum, Düzce, Elazığ, Diyarbakır, Kırklareli, Maraş, Samsun, Van, Edirne, İstanbul, Ankara, İzmir gibi bir dizi yerde katillerin yakalanması ve kadın cinayetlerinin son bulması için günlerce sokaklara döküldü. Minibüs şoförleri araçlarına Özgecan Aslan’ın resimlerini astılar, liseli öğrenciler okullarında eylemler yaptılar, medya çalışanı kadınlar sektörde yaşadıkları tacizleri kameralar karşısında anlatmaya başladılar, sosyal medyada ‘sen de anlat’ başlığı altında binlerce kadın gündelik hayatta karşılaştıkları bir dizi tacizi teşhir eden bir dalga başlattılar. Tüm bu protestolardaki ortak tepki tecavüzcülerin ve kadın katillerinin cezasız kalmasıydı.
Cinayetin ardından gösterilen tepkiler birçok tartışmanın da açılmasına neden olmuştu. Kimileri açısından Özgecan Aslan’ın ‘masumiyeti’ cinayete tepki göstermek için temel motivasyonu oluştursa da, hangi nedenle olursa olsun bu kadar geniş bir protesto dalgasının gerçekleşmesi oldukça iyi ve önemli bir gelişmeydi.
Gösterilen toplumsal tepkinin sonucunda, genellikle ‘tahrik ve iyi hal indirimi’ ile sonuçlanmasına alıştığımız kadın cinayetleri davalarında, bu sefer katiller ağırlaştırılmış müebbet cezası aldı. Ancak Özgecan Aslan, kadın cinayetlerine karşı biriken öfkenin patladığı ve sembolleşen bir isim haline gelse de tek değildi.
Cinayetler sürüyor
Özgecan’dan sonra da katilleri cezalandırıldıktan sonra da kadınlar öldürülmeye ve katiller cezasız kalmaya devam etti. Geçen sene 259 kadın öldürüldü. Üstelik bu rakam sadece basına yansıyan haberlerden elde ediliyor. Bu cinayetlerde katillerin yüzde 45’i tahrik ve iyi hal indirimi aldı. Kadın cinayetlerine karşı toplumsal tepkinin süreklileşmesi çok önemli. Özgecan’ın ardından oluşan öfkenin kadın cinayetleri konusunda kapsamlı ve süreklileşmiş bir harekete dönüşememesinin eksikliği geçen haftalarda Bağdat Caddesi’nde gerçekleşen cinayetle birlikte görüldü.
19 yaşındaki genç kadın gece yarısı sokakta olduğu için yeterince ‘masum’ görülmedi ve gösterilen ahlakçı tepkiler kadın cinayetinin kendisini gölgede bıraktı. Ancak kadın cinayetlerine tepki duyan herkesi birleştirebilecek sürekli bir kampanya cinayetlere karşı hareketi örgütlerken toplumdaki cinsiyetçi ve ahlakçı fikirleri de yıkabilir. Cinsiyetçiliği geriletebilir. Böyle bir kitlesel hareket, kadınların öldürülmelerinin giydikleri kıyafetle, saat kaçta dışarıda olduklarıyla, alkollü olup olmadıklarıyla, kimlikleri veya yaşlarıyla ilgili olmadığını, kadınların geceleri sokaklarda olmasını sorunlu görmenin cinsiyetçilik olduğunu ve tam da tecavüzlere zemin hazırlayan bir fikir olduğunu daha güçlü bir şekilde anlatabilir. Özgecan’ın ardından gösterilen tepki, her ne kadar parlayıp sönse de, Özgecan’la sınırlı kalsa da ve içerisinde bir dizi problemli yan barındırsa da kadın cinayetleri konusunda kitlesel mücadele için önemli bir toplumsal taban olduğunu gösteriyor.
Mücadeleye devam
Kadın cinayetlerine karşı mücadele sürüyor. Kadın cinayetlerinin davaları, hayatta kalmak için saldırganları öldürmek zorunda kalan kadınların duruşmaları sahipleniliyor ve takip ediliyor. Kadın cinayeti davalarının takipçisi olmak çok önemli. Hukuksal reformlar önermek ve bu talebi güçlendirmek de.
Kadın davalarında ‘tahrik ve iyi indiriminin’ uygulanmasına son verilmesini talep ederken cinayetleri ve şiddeti önleyici bir dizi reform için de mücadele etmeliyiz. Yani gerçekleşen cinayetlerin cezalandırılmasının yanı sıra başka cinayetlerin yaşanmasının önüne geçilmesini de talep etmeliyiz. Katillerin cezalandırılması önemli ama yeterli bir caydırıcı güç değil.
İstanbul Sözleşmesi uygulansın
Kadınlar en çok kocalarından boşanmak, sevgililerinden ayrılmak istediklerinde öldürülüyor. Aile konusundaki ahlakçı yaklaşımlar ve maddi engeller kadınların şiddete maruz kalmasını kolaylaştırıyor, adeta cinayete mahkum ediyor. Boşanmak isteyen kadınların ihtiyaç duyduğu desteğin karşılanması, hukuki destek, barınma ve ekonomik kaynak konusunda devlet yardımının sağlandığı bir kadın politikasının olması gerekiyor.
Türkiye’nin de imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi devleti bu çerçevede adım atması konusunda yükümlü kılıyor. Şiddetin önlenmesi, soruşturulması, şiddet mağdurunun korunması ve hayatını kolaylaştırıcı desteğin verilmesi konusunda kapsamlı bir politikayı içeren anlaşma yürürlüğe girmesi için gereken ön koşullar gerçekleşmediği için icraatta uygulanmıyor.
Şiddeti ve cinayetleri önlemek için
- Psikolojik şiddet de suç olarak değerlendirilmeli ve hukuki adımlar atılmalı.
- Kadın sığınma evlerinin sayısı arttırılmalı. Erişilebilir, standartlı uygun sığınma evleri yapılmalı.
- Kreş hakkı da uygulanmalı ve kapsamı genişletilmeli, erişilebilir olmalı.
- Şiddet mağduru, boşanmak isteyen kadınların ekonomik bağımsızlığı sağlanmalı ve en temel ihtiyaçları temin edilmeli.
- Medyada cinsiyetçiliğin son bulması için adım atılmalı. Şiddeti meşrulaştıran, cinsiyetçi yayınlara yaptırım uygulanmalı.
- Kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet konusu resmi eğitim müfredatına girmeli, bu konuda eğitimciler de eğitilmeli.
- Yasal süreçlerde kadınlara hukuki destek sağlanmalı.
- Yargıdaki cinsiyetçiliğe son ! Davalarda mağduru kadınların beyanları esas alınarak yargılama yapılmalı.
(Sosyalist İşçi)