8 Mart’ta kadınlar sokakta!

03.03.2022 - 13:36
Haberi paylaş

Savaşa, ırkçılığa, homofobiye, cinsiyetçiliğe, transfobiye, göçmen düşmanlarına,ayrımcılığa karşı mücadele eden Antikapitalist Kadınlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nüne dair görüş ve çağrılarını yazdı.

8 Mart’ın anlamı

8 Mart, artık dünyanın dört bir yanındaki kadınların ortak taleplerini haykırdıkları bir gün haline geldi. İçinde yaşadıkları koşullar, karşılaştıkları sorunlar ülkeden ülkeye değişse de dünyanın her yerinde kadınlar eşit haklar, özgürlük ve şiddete karşı mücadele taleplerinde birleşiyorlar. Sloganlarımız, pankartlarımız ve danslarımız birbirinden ilham alırken mücadelemiz de birbirinden destek alıyor, birbirine destek veriyor. 8 Mart’ın anlamı, kadınlara dağıtılan güllerde, mağaza indirimlerinde ya da siyasetçilerin anneliği kutsayan, yurttaş kadınları öven milliyetçi söylemlerinde değil; kadınların cinsiyetçiliğe ve şiddete karşı bu ortak mücadeledesinde.

Melike

---

8 Mart’ta savaşa hayır!

Tüm dünyanın gündeminin Rusya ve Ukrayna’dan gelen savaş haberleri olduğu bu günlerde, biliyoruz ki savaşın ve onun ürettiği bütün kısa ve uzun vade yıkımın altında ezilenler en çok kadınlar ve çocuklar. Bir taraftan yerinden edilen binlerce kişinin görüntüleri 21.yüzyılın utanç sahneleri olarak gözümüzün önündeyken, kadınlara yönelik cinsiyetçi şiddet dili de kendini utanmazca ortaya koyuyor.

Her yıl 8 Mart’ta yüksek sesle haykırdığımız “Asla yalnız yürümeyeceksin” sözü, bu hiç bitmeyen savaş ve şiddet ortamında daha da önemli ve anlamlı. Kadınlar ve tüm savaş karşıtları birlikte güçlüyüz! 

Esra

---

Makul sınırın dışında mücadele

Kadınlar çok küçük yaşlardan itibaren uyumlu, fedakâr ve makul olmak zorunda yetiştirilirler. Böylesine sınırlı bir dünyanın içinde onlarca kadın, hayatının her alanında bir yer edinebilmek, özgür olabilmek için kimi zaman evlerde, kimi zaman üniversitelerde ya da işyerlerinde mücadele ederek makul olan çerçevenin sınırlarını kendileri çizmek ya da o sınırları yok etmek için mücadele ederler. Pek çok kadın başlangıçta mekân değişince eşitsizliğin, tacizin ya da şiddetin son bulacağı fikrine sıkı sıkıya bağlı olsa da bu pek mümkün olmaz. Evden uzaklaşıp üniversiteye giden kadınlar sadece kendilerine ait bir alan yaratabileceklerini düşünseler de öğrenci de olsa, akademisyen de olsa eşitsizlikten daima payını alır. Kadınların yönetim kadrolarında yer alamaması, doğum izinlerinin sorun yapılması, giyim tarzlarına karışılması, cinsiyetçi aşağılamalara maruz kalması neredeyse kaçınılmaz olur. İş hayatında ise değişen pek bir şey olmamakla birlikte bir kadının kurumsal hayatta varlığını sürdürebilmesi için egemen fikirlere boyun eğmek, makul yani onlar gibi olmak zorunda kalır. Çoğu zaman erkeklerin yönetim kadrosunda yer alması için yalnızca erkek olmaları yeterli bir etkenken kadınlar için pek çok değişken işin içine girer. Giyim tarzları, yeterlilik düzeyleri ya da yalnızca kadın olmak bile bahane edilir. Eğer bir kadın bu yeterlilik barajını aşmak isterse bu kez devreye evli veya çocuğu olup olmadığı girer. Eğer çocuğu yoksa ya da hiç evlenmemişse hırslı olmakla, eğer çocuğu varsa nihai ve en kutsal görevi olan annelik sorumluluğunu yerine getirmemekle suçlanır. 

Ancak bugün biliyoruz ki özgürlüğümüzü elde edebilmek için makul ve sevimli olmak zorunda değiliz. Eğer Trendyol işçileri, Migros işçileri makul ve makbul olanın dışına çıkmasalardı kazanamazlardı. Dolayısıyla hep birlikte makul sınırın dışına çıkarak mücadele etmeliyiz. 

Zilan

Bültene kayıt ol