ABD’nin, 20 yıllık işgalin ardından Afganistan’dan çekilmesiyle ve Taliban’ın hızla yönetimi ele geçirmesiyle birlikte ülkede bir panik ve belirsizlik ortamı hakim olurken, Taliban’ın değişip değişmediği, daha ılımlı bir hale gelip gelmediği yaygın şekilde tartışılmaya başlandı. Aralarında Türkiye, Rusya ve Çin’in bulunduğu bazı ülkeler Taliban’ın açıklamalarını ‘ılımlı ve itidalli’ bulduklarını ve bundan memnuniyet duyduklarını söyleyerek Taliban’la görüşebileceklerini, hatta gerekirse birlikte çalışabileceklerini açıkladılar.
90’lı yılların başında kurulan Taliban, 1996 yılından ABD’nin ülkeyi işgal ettiği 2001 yılına kadar ülkeyi yönetmişti. O yıllarda Taliban kadınların sadece burkayla bir erkeğin refakatinde sokağa çıkmasına izin veriyordu. Kız çocuklarının okula gitmesine, kadınların çalışmasına, erkek doktorlar tarafından muayene edilmesine, kamusal alanda konuşma yapmalarına ya da siyasete katılmalarına izin verilmiyordu. Bu kurallara uymayan kadınlar cezaevine atılarak, kırbaçla dövülerek ya da öldürülerek cezalandırılıyordu.
Şimdi kadınlar aynı şeyleri yeniden yaşamaktan, hayatlarını ve son yirmi yılda az da olsa elde ettikleri hakları bir kez daha tamamen kaybetmekten korkuyorlar. Afganistan’da son yirmi yılda kadınlar okula gidebilmiş, çalışma hayatına geri dönmüş, seçimlerde oy kullanmaya başlamıştı. 2020 yılı itibariyle Afgan milletvekillerinin yüzde 27’si ve memurların yüzde 21’i kadınlardan oluşuyordu.
Taliban’ın yönetimi yeniden ele geçirmesinin ardından çok sayıda kadın, korktukları için sokağa çıkmadıklarını, işe gitmediklerini söylüyor. Bazı kadınlar ise dışarıda yanlarında erkek olmadan çıktıkları için Taliban tarafından durdurularak eve gönderildiklerini anlatıyor.
Taliban ise yaptığı ilk açıklamalarda ‘şeriat kuralları çerçevesinde kadınların çalışmasına ve eğitim görmesine izin verileceğini’ söyledi. Bu açıklama hiçbir şekilde kabul edilemez ve Taliban’ın ılımlılaştığı şeklinde yorumlanamaz. Eğer ‘ılımlılaşmaktan’ kastedilen demokratikleşme ise, bunun en önemli ve taviz verilemez kriterlerinden biri kadınların haklarının hukuki ve pratik olarak ne kadar güvence altına alındığıdır. Böyle bir yönetimde kadınların hakları ve özgürlükleri, şeriat kuralları da dahil olmak üzere hiçbir kurala tabi kılınamaz, ondan daha üstün olduğu varsayılan hiçbir kural tarafından belirlenemez.
Kız çocuklarının ‘şeriat kuralları çerçevesinde okula gitmesine’ izin veren bir yönetim ‘ılımlı’, ‘demokratik’, ‘kadın haklarını tanıyan’ değil, ancak karşı devrimci, dolayısıyla hızla ve net bir şekilde reddedilmesi gereken bir yönetim olabilir. Kadın hak ve özgürlüklerini, şartsız ve koşulsuz olarak temel hak ve özgürlük olarak tanımıyor olmasını ne kendinden menkul bir anti-emperyalizm ne de yine kendinden menkul ‘şeriat kuralları’ arkasına gizleyemez. Kadınlara 90’lı yıllardaki ‘ölümü’ göstererek onları bugün ‘sıtmaya’ razı edemez, etmemelidir. Bu konuda Afgan kadınları ile dayanışmanın yolu, hiçbir yönetimin Taliban’ın bu tür yaklaşımlarını ‘ılımlılaşma’, ‘demokratikleşme’ olarak maskelemesine izin vermemek olacaktır.
Arife Köse
(Sosyalist İşçi)