Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesiyle ilgili Bianet editörü Evrim Kepenek’in görüşlerini aldık.
Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçildiğinde, toplumun büyük bir kesiminin itirazı vardı. O da şuydu: “Tek adam, tek erkek, bir gecede istediği değişiklikleri yapabilir.”
Görüldüğü üzere bu değişikliğin en büyüğü kadın, LGBTİ+ ve çocukları şiddetten koruyan en önemli uluslararası sözleşmeye ilişkin olarak gerçekleşti.
Elbette bu sürece öyle bir gecede gelinmedi. Muhafazakâr medya ve “mağdur babalar” platformu gibi sayıları oldukça kısıtlı olan gruplar tamamen manipüle ederek ‘Sözleşme’yi sürekli olarak hedef haline getirdi.
‘Sözleşme’nin aile yapısını bozduğu, eşcinselliği meşrulaştırdığı gibi savlarla ‘Sözleşme’ etrafında illüzyonlar yarattılar.
Oysa durum tam tersiydi. ‘Sözleşme’ olmazsa erkekler birer suç makinesine dönüşebilecekti. İşte tam olarak bunun önü açıldı bu fesih kararıyla. Elbette çok üzgün, umutsuz ve öfkeliyim. Türkiye kadın hareketinin öncüsü olduğu bir ‘Sözleşme’den gerçekten aslı astarı olmayan iddialarla hele hele LGBTİ+ arkadaşlarımız hedef gösterilerek çıkılmasını asla kabul etmiyorum. Etmiyoruz.
‘Sözleşme’ karşıtlarına bakalım. Hepsi kadınları hedefe koyuyor ve “Sözleşme kalksa da rahat rahat kadınları dövsek ceza almasak, dövdüğümüz kadınlar da başvuracak bir yer bulamasa, devlet onların yanında olmasa ah ne güzel olurdu” diyorlar gibi.
Şu anda tam olarak böyle bir ortam yaratılmak isteniyor. Maalesef kadınlara “dayak da yesen, öldürülsen de istismar da edilsen o evlerde kal yeter ki boşanma” deniyor. LGBTİ+’lara “siz yoksunuz” deniyor. LGBTİ+ varoluşu kabul edilmiyor.
Bu zamanda, bu dönemde, yani cidden dünya Mars’a giderken bizim hâlâ bunları tartışıyor olmamız çok üzücü ve geriletici.
Ayrıca, yine toplumu yanlış bilgilendirmeye devam ediyorlar. Kanada ve ABD örnek olarak gösteriliyor, ‘Sözleşme’yi imzalamayan ülkeler olarak. Oysa her ikisi de AB ülkesi ya da Konsey ülkesi dahi değil üstelik. Kanada toplumsal cinsiyet eşitliği sıralamasında çok üstte, LGBTİ+ haklarında hakeza. Türkiye’yi ve Kanada’yı bu konuda kıyaslamak ayıptır. Kanada’nın kulvarı farklı, bambaşka bir ileri noktada. ABD ise şiddetin olduğu ancak kadınların şiddete karşı korunduğu hukuki haklarının çok yüksek olduğu eşitlik mücadelesinde yine öncü ülkelerden. Yani onlar imzalamadı diye örnek gösterilen ülkelerin böylesi bir sözleşmeye ihtiyacı yok. Türkiye de o konuma gelse her ay en az 20 kadın erkeklerce öldürülmese, çocuklar istismar edilmese, suç işleyen erkekler cezasız bırakılmasa o zaman tartışabiliriz bu türden konuları: Ama bu koşullarda kadınların ikincil görüldüğü bir toplumda, bu medya yapısı altında ve bu yargısal işleyiş koşullarında da bu sözleşmeyi feshetmek büyük bir suç.
Şiddetin tetikleyicisi kolaylaştırıcısı olmak demek.
Biz kadınlar bunu asla kabul etmeyeceğiz. Mücadele sürecek. Sözleşme yok diye kadınları kimse susturduğunu sanmasın!
(Sosyalist İşçi)