Türkiye’nin koronavirüs ile mücadele önlemleri almaya başlamasının ilk 4 haftalık sürecini geride bıraktık.
Bugüne kadar izolasyon ve teması önlemek adına her gün yeni önlemler açıklandı ve teşvik amacı ile sloganlar üretildi. Bunlardan en öne çıkan iki tanesi artık hepimizin aklına kazınan ‘’evde kal’’ ve ‘’ hayat eve sığar’’. Peki bu sloganların kadınların hayatlarında somut karşılığı ne oldu? Evde kalmak biz kadınlar için neye mal oldu?
İlk alınan önlem, okulların tatil edilmesi oldu. Ardından kamuya çocukların evde olmasından kaynaklı olarak başta kadınlar olmak üzere ebeveynlere izin verileceği bilgisi verildi. Özel sektör ise bir genelgeye ihtiyaç duymaksızın kadın çalışanlarını eve gönderdi. Ve böylece hayatı eve ilk sığdırmaya çalışanlar da kadınlar oldu.
Hayatı eve sığdıranlar, kadınları eve gönderirken, kürsülerden savurdukları cinsiyetçi söylemler ve ayrımcı uygulamalar sayesinde körükledikleri ev içi şiddet tehlikesi ile de karşı karşıya bıraktı. Üstelik buna dair herhangi bir önlem ya da dönemin koşullarından kaynaklı ek cezai uygulamalar olmaksızın.
Mart 2020’de kayıt altına alınabildiği kadarı ile 29 kadın öldürüldü. 29 kadının 21’i koronavirüs yayılma önlemlerinin alındığı 11 Mart 2020 tarihinden sonra öldürüldü. Bu verilerin yanında dönemin kendi özelliğinden kaynaklı olarak kadınların 23 tanesinin öldürülme nedeni bilgisine ulaşılamadı. Öğrenilebilen; 2 kadının ekonomik bahaneler, 4 kadının da sosyal medya hesabı açtığı için öldürüldüğü oldu. Buradan açıkça kadınlar için evde kalmanın bir anlamda şiddet ve ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalmak olduğunu anlayabiliyoruz.
Aile içi şiddet
Kadın cinayetlerinin birçoğu bir vaka haline geldiğinden raporlanma ve kayıt altına alınabilme imkanına sahip ancak ev içi şiddet konusunda aynı şeyi ne yazık k söyleyemiyoruz. Ev içi şiddet özellikle Türkiye’de ifadesi ve şikayet edilmesi çok zor bir oldu. Bunun ekonomik, korku ve öznel koşullar gibi bir çok nedeni var. Ancak burada da devletin öncelikli görevi kadınlar ve çocuklar için ev içi şiddeti doğuran nedenler kadar onların ortaya çıkarılmamasındaki nedenleri de ortadan kaldırmak. Yani devlet ev içi şiddet faillerini korumaktan, onları ısrarla aile bütünlüğünün korunması için eve geri göndermeye çalışmaktan ve cezasız bırakmaktan derhal vazgeçmelidir.
Şu ana kadar sığınma evlerinde karantina önlemlerinin alındığı bilgisi var. Ancak bunun yanında bizler sığınma evi imkanlarının arttırılmasını beklerken bir kısmının kapatıldığı ve bundan sonra ancak şiddet tehlikesi kesin olarak kabul edilmiş olan kadınların başvurularının kabul edileceği belirtiliyor. Zaten az olan imkanlara ulaşılabilirlik bu şekilde iyice ulaşılamaz hale getiriliyor.
Bugünün özel koşullarında eve hapsettiği kadın ve çocukların güvenliklerini sağlamalı ve bunu sürdürmelidir. Daha önce şikayetin konu olduğu hanelere düzenli kontroller sağlanmalı ve ev içi şiddete şahit olanlar, maruz kalanlar için şikayet imkanları sağlanmalı, ulaşılabilirliği en kolay yerler olması nedeni ile yerel idareler bu konuda birer merci olarak kabul edilmeli ve tespit ve bildirim konusunda yetki verilmelidir.
Ekonomik bahaneler
Yukarıdaki istatistikler arasında kadın cinayetlerinin nedenlerinden birinin de ağırlıklı olarak ekonomik bahaneler olduğunu belirtmiştik. Günümüz evde izolasyon koşullarında evi öncesinden daha gergin hale getiren etkenlerden biri de ekonomik belirsizlik ve gelir azalması. Gelirin azalmasının nedeni kadın/çocuk/yaşlı olmadığı konusunda herkes hem fikir olacaktır ancak ekonomik gerginliğin muhatabı onlar oluyorlar. Kadınlar zaten ev ekonomisini erkekler tarafından bahşedilen kadarı ile idare etmek zorundaydı, şimdi de geleceğin belirsiz olmasının yarattığı kaygının sonuçlarını kadınların dayak hatta hayatları ile ödemesi söz konusu.
Medyanın rolü
Hayatın eve sığdırılması konusunda ekran/gazete/sosyal medyada kullanılan diğer bir söylem ise iktidarların çıkarları doğrultusunda çok özel bir alan olarak gördükleri ev hayatının yatak odasına dair söylemler. Evde kalma zamanını üremek için bir fırsat olarak görmemizi destur eden, koca koca profesörlerden, imamlara kadar geniş bir skala var.
Bu süreçte kadınların güncel durumun gerginliğine bakılmaksızın üremeye devam etmesi, hatta buna teşvik olması bekleniyor ve bir kuluçka olarak görülmeye devam ediliyor. Bu söylemler karikatürize edildiklerinde komik gibi görünseler de ne yazık ki evde cinsel şiddetin yolunu açıyor.
Kadınlar için acil kararlar
Hükümet yetkilileri derhal kadınlara yönelik cinayetler, ev içi şiddet ve ekonomik, psikolojik, cinsel şiddete yönelik caydırıcı yasa ve önlemler açıklamalı. Kadınların şikayet etme imkanlarına yönelik ulaşılabilir uygulamaları hayata geçirmeli, bu alanda kaynaklar yaratmalıdır. Kadınlar karantina altında şiddet ve ölüm kıskacında bırakılmamalı, birincil hakları olan hayatları güvence altına alınmalıdır.
Kazanımlarımızı ne pandemi ne de iktidarların yönetim krizine teslim etmeyeceğiz. Hayatlarımızı sermayedarların kâr hırsı uğruna alınan önlemlere teslim etmeyeceğiz. Patronları ve bankaları koruyan paketler değil hayatlarımızı koruyan paketler ve yasalar istiyoruz.
Kadınlar tarih boyunca dünyada hiçbir felaket ve kriz koşulunda mücadelesinden vazgeçmedi, yine vazgeçmeyeceğiz. Hükümeti derhal bizleri evlerimizde güvenli tutacak ve hayatlarımızı güvence altına alacak önlemler yapmaya çağırıyoruz. Kazanımlarımızı teslim etmeyeceğiz.
Vardık, varız, varolacağız!
Ayşe Demirbilek