İsviçre'de kadınlar grevde!

16.06.2019 - 11:21
Haberi paylaş

14 Haziran'da İsviçre'de, kadın hakları mücadelesi tarihi bir gün yaşadı.

Ülke genelinde 600 bine yakın kadın bir günlük greve katıldı. Bu neredeyse ülke genelindeki yetişkin ve çalışan kadın nüfusunun yarısına denk geliyor.

İsviçre'nin hemen hemen her şehrinde gün boyunca eylemeler yaşandı. Zürih'de 80 bin, Cenevre'de 30 bin, Lozan'da 50 bin, Bern'de 50 bin, Basel'de 50 bin kadın katıldı greve.

Ülke tarihinde eşi benzeri görülmemiş eylemler olarak, kadınlarının aşağıdan, kendi örgütlülükleri ile yaşama geçirdikleri grev hareketi, çok renkli, çok sesli, radikal olduğu kadar neşeli ve heyecanlı bir atmosferde gerçekleşti. Grev günü boyunca atılan yüzlerce slogandan bazıları şöyleydi:

- Grève, grève, grève et mobilisation : c’est ça, ç’est ça, c’est ça la solution ( grev, grev, grev ve hareket geçme, işte bu işte bu işte bu çözüm!)

- Les femmes, la vie et la liberté (Kadınlar, hayat ve özgürlük!)

- Sexisme d’Etat : marre ! ( Devlet cinsiyetçiliği: Artık yeter!)

- Après le 14 juin , on lâche rien ! ( 14 Haziran'dan sonra durmayacağız!)

Kadınlar, günün sonunda dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan ama kadın hakları konusunda çok gerilerden ( dünya sıralamasında 123 sırada) gelen İsviçre'de artık hiç bir şeyin, eskisi gibi olmayacağını bilincindeydiler. Katılımın büyüklüğü, eylemlerin coşkusu ve kararlılığı düşünüldüğünde bu hiç de abartılı bir bilinç değil.

Burada, bu hareketin nasıl kendini örgütlediği, hangi taleplere sahip olduğu vb. konularında bir izini sürmeye, bu başarının kısa tarihini anlatmaya çalışacağım.

1991'den bugüne kadın hareketinin devamlılığı

14 Haziran 1991'de yine İsviçre de yüz binlerce kadının katıldığı bir grev yaşanmıştı. O dönem herkesi şaşırtan, beklenmedik bir şekilde gelişen grevin başlıca talebi, daha henüz 10 yıl önce anayasaya konulmuş eşitlik ilkesinin pratik hayata uygulanması talebiydi. Doğum izni, kürtaj hakkı, iş yaşamında her türden cinsiyetçi ayrımcılığa karşı gelen yeni yasal düzenlemeler anayasal olarak tanınmış olsalar da, tüm ülke de bu yeni yasal düzenlemelerin günlük yaşama uygulanmasında hala derin eksikliler var olmaya devam ediyordu.

Geçen 20 yılda, kadın hakları, eşitliği ve özgürlükleri konularında, yukarıda da söylediğim gibi dünyanın en zengin ülkelerinden bir olmasına rağmen, hala toplumsal derin uçurumlar var olmaya devam etti. Hamilelik nedeniyle anında işten atılmaların, boşanmalar sonucunda kadınların sosyal konumlarını kaybetmelerinin, yüzde 30'lara varan ücret eşitsizliği nedeniyle kadınların ek işlerde çalışmak zorunda kalmalarının, iş yerlerinde ayrımcılık ve taciz, ve mobbing olaylarının yoğun olarak yaşanmaya devam edilmesinin, haftada 53 saate varan ev işlerinin hala paylaşılmıyor ve yasal olarak tanınmıyor olmasının kadınların toplumsal gerçekliği olduğu bir ülke hala İsviçre.

Dün kazanılmış olan hakların, özellikle de sağ muhafazakar kesimlerin saldırılarını arttırmaları ile bugün kaybedilebilir olduğunun anlaşılması kadınların büyük çoğunluğunun grevi ve eylemlilikleri desteklemelerine ve kitlesel olarak katılmalarına neden oldu.

Kadın grevi hareketi örgütlenmesinin, kadınların emeklilik yaşının 63 ten 65 e çıkarılmasının öngören, tüm sağ partilerin, ve hatta İsviçre Sosyalist Parti sinin ve İsviçre Sendikal Birliği'nin de onay verdiği, ulusal parlamentodaki yasa projesine karşı kadın örgütlerinin yürüttüğü muhalefet ile başladığını söyleyebiliriz.

Sendikal hareketler içerisindeki muhalif kadınların, farklı radikal sol yapılanmaların ve sivil toplum örgütlerinin de katılması ve yasa projesine karşı muhalefeti güçlendirmesiyle bir başarı elde edildi.

Oluşan bu birlik hareketi daha sonrasında aktif olmaya ve örneğin büyük şirketlerin vergilendirilmesi gibi konularda beraber mücadele etmeye devam ettiler.

Aşağından gelen basınçla, parlamenter düzeyde ücret eşitliğinin tartışılmaya başlanmasıyla, hareket kendini daha da genişletip, kadın hakları sorununu sokağa taşıma becerisini gösterdi.

Sokağa taşınan ve gittikçe kitlesel destek gören hareket mücadeleyi kurumsal ve toplumsal cinsiyetçiliğe karşı mücadeleye sıçrattı.

Kadın kurultayları ve antikapitalist kadınların katılımı

Haziran 2018 de tüm ülke de kadın kurultayları toplandı. Sadece kadınların ve transların katıldığı ilk oturumlar, kitlesel bir kadın grevinin örgütlenip örgütlenilemeyeceğini, bu yönde bir toplumsal iradenin nasıl yaşama geçirilebileceğini tartışmaya başladı.

Bu kadın kurultayları beklenin ötesinde bir ilgi gördü. Nihayetinde ülkenin her yerinden, 200'den fazla kadın temsilcinin katıldığı ulusal oturumda, 14 Haziran 2019 günü için grev kararı alındı.

Bir sonraki hazırlık kurultayında bir manifesto kaleme alındı ve tüm ülke kadınlarına grevi örgütlenme çağrısı yapıldı.

Yapılan çağrı, sistemin heteroseksist eleştirisini, kadın emeğinde eşitliğinin tanınmasını, her türden ayrımcılığa karşı mücadeleyi, kendi vücudu üzerinde söz sahibi olmayı, ataerkil modeli yeniden üreten eğitim sisteminin eleştirisini ve daha bir dizi kadın haklarının eksikliğini dile getiriyordu.

Bu geniş kitlesel hareketin içerisinde daha ilk anlardan itibaren yer alan antikapitalist kadınlar katılım ve müdahaleleriyle kapitalist sistemin yapısal cinsiyetçiliğine, kurumların eleştirisine dair, hareketin toplumsal değişimin önemini ve gerekliliğini de konuşması gerektiği üzerine binlerce kadınla tartışma olanağı buldular.Bunu yaparken kadın yoldaşlar hareketin en geniş anlamda kitlesel ve çoğulcu bir hareket olduğunu bildiklerini, harekete katılan kadınların ataerkil sisteme karşı mücadelede farklı bilinç düzeylerine sahip olduklarını ifade ettiler.

Antikapitalist kadın yoldaşlar müdahalelerinde liberal feminizm eleştirisi yapmak gerektiğini, ayrıcalıkların küçük bir azınlığın elinde olduğu sürece ücret eşitliğinin düşük ücret eşitliği anlamına geleceğini, kadınların güvencesiz işlerde çalışmaya devam etmeleri halinde, bir kısım kadının yüksek toplumsal düzeyde yer almalarının yetersiz ve anlamsız olacağını tartıştıklarını söylediler bize. 

Yine harekete katılan kadın yoldaşlarımız, cinsel şiddete karşı çare olarak önerilen güvenlik politikalarına karşı olduklarını, bu güvenlik politikalarının orantısız bir şekilde beyaz olmayan ve yoksul erkekleri suçlu ve hedef gösterdiğini tartıştılar hareketin katılımcılarıyla. 

Aynı zamanda ırkçılık karşıtı bir kadın hareketi için, her geçen gün artan İslamofobiye karşı, Romanlara yapılan baskıya karşı, beyaz olamayan kadınların toplumda görünür kılınmaları ve işyerlerinde yaşadıkları ayrımcılığa ve aşırı sömürüye karşı mücadele edilmesi gerektiğini savundular grev hazırlıkları sırasında ve grev gününde.

Yerel kadın hareketinden enternasyonalist kadın hareketine

Kitlesel kadın hareketini inşa etmede yerel düzeyde kolektiflerin büyük rol oynadıklarını söylüyorlar kadın yoldaşlar. Bu kolektifler bölge, mahalle, işyeri temelli, kadınları doğrudan ilgilendiren toplumsal ve politik konularda olduğu gibi, kültür, göçmenlik, yaşlılık, başörtüsü vb. bir çok konu etrafında tartışarak örgütlendiler. Böyle bir örgütlenme pratiği kadınların aşağından aktif katılımlarını da beraberinde getirdi. Kadınlar doğrudan taleplerini ve günlük somut sorunlarını hareketin gündemine taşıyabildiler böylece.

Bunun da ötesinde kadın hareketi kendisini, Polonya'dan Arjantin'e, Hindistan'dan Şili'ye, ABD'den Türkiye'ye dünyanın sayısız ülkesinde mücadele eden kadın hareketlerinin devamcısı ve parçası olarak gördüğünü ilan etti.Bir çok şehirde farklı ülkelerden kadın hareketinden temsilciler greve katılmaları için davet edildiler. Örneğin Zürih'teki grev gününe Amerika'dan davet edilen Fight $15 hareketinden, McDonald’s da çalışan 4 kadın işçi, asgari ücret ve 23 McDonald’s işçisinin cinsel taciz karşı verdikleri mücadeleyi anlattılar 80 bin kadının önünde. Amerikalı kadın işçiler, Mcdonald’s şirketinin işçilere, işyerinde uyguladığı ayrımcı ve cinsiyetçi uygulamaları anlattılar. Mcdonald’sa karşı işçilerin açtığı davanın Time’s Up ve Metoo hareketleri tarafından desteklenmesiyle nasıl uluslararası bir boyuta taşınıp yaratılan dayanışmayı da anlattılar.

Aynı şekilde kadın yoldaşlar, antikapitalist militanlar olarak hareket içerisindeki çabalarının hareketi ileriye taşımak ve politikleştirmek olduğunu söylüyorlar.Bunun yolunun da yaratılan uluslararası dayanışmanın, bugün gezegeni ve insan hayatını tehlikeye sokan kapitalist sistemin kendisine karşı bir dayanışmaya dönüştürülmesinden geçtiğini savundular.

14 Haziran ve hareketin geleceği 

Bir yıl süren grevin örgütlenme süreci kuşkusuz zorluklarla doluydu. Ama görülmemiş kitlesellikte bir grevle sonuçlana süreç, başka bir dünyanın mümkün olduğun gösterdi. Hareket sayısız sayıda kadını politikleştirdi. Farklı kuşaklardan ve kesimlerden kadınlar ortak bir mücadele birliğinden geçtiler. Kadın yoldaşlar daha radikal bir kadın hareketinin oluşması için gerekli olan radikalliğin hayata geçirilmesinin önümüzdeki dönemde kendilerini bekleyen mücadele süreci olduğun söylüyorlar.

Hiç kuşku yok ki, kadın grevi hareketi, önümüzdeki dönemde kendini yeniden tanımlayacak ve şekillendirecek bir kadın hareketinin oluşmasına kapı araladı. Bu hareket bir günlük grev olmanın ötesinde yeni bir sürecin habercisi olacaktır.

14 Haziran kadınların kitlesel bir hareketi bir araya gelerek yaratabileceklerini gösterdi. Kadın yoldaşlar yapılacak daha çok işlerinin olduğunu ve mücadeleye devam etmeye kararlı olduklarını grev günü sayısız defa ifade ettiler. 

Sözü grev örgütleyicilerinden Marine Elemann'a bırakarak bitireyim: "2 Temmuz'da, kazandığımız bu harika güçle, hareketin devamlılığına karar vermek için bütün kadınlara bir çağrı yapacağız. Taleplerimiz hayata geçirilmediği müddetçe, 14 Haziran'da sarstığımız bu ataerkil sistemle mücadele etmeye devam edeceğiz."

Gazi Şahin, Cenevre

Bültene kayıt ol