Geçtiğimiz yıl İngiltere’de iklim değişikliğini durdurmak için harekete geçen aktivistlerin kendilerine seçtikleri isim ‘Yok oluş isyanı’ idi.
İklim değişikliğinin yol açacağı kaotik, her açıdan eşitsizliğin derinleşeceği, felaketlerle dolu dünyayı tarif etmek için ‘yok oluş’ çok yerinde bir isim. İklim değişikliği = Yok oluş! Milyonlarca insan ve canlı türü açısından iklim değişikliği hayatta kalıp kalmama anlamına geliyor, bundan ötesi yok. İklim yıkımı ile birlikte hayatlarımız altüst olurken, geleceğimize ilişkin kaygılarımız da derinleşiyor. Yıkımın yaratıcısı kapitalist sistem ve bu sistemin kaygılarımız üzerinden kârları arttırma planlarının acımasızlığı karşısında dehşete kapılmamak imkânsız.
Apple yıllık net satışlarını 2,3 milyar dolar arttırma planını, “iklim değişikliğine bağlı olarak alışveriş alışkanlıkları değişmekte olan insanlara cazip gelecek ürünleri yaratmaya” dayandırmış. Bu sistem içinde milyonlarca insanın daha fazla yoksulluk ve yoksunluğa itilmesinin, eşitsizliğin artmasının, yok oluşa sürüklenmesinin bir önemi yok.
İklim değişikliği insanlık tarihinin en büyük eşitsizliğini barındırıyor. Oluşmasına tarihsel olarak en fazla katkıda bulunan gelişmiş kapitalist ülkeler daha az etkileniyor ve daha fazla tedbir alma olanakları bulunuyor. Bu krize katkısı neredeyse yok denecek kadar olan yoksul ülkeler ise krizden daha fazla etkileniyor ve tedbir alabilme konusunda imkanları kısıtlı. Aynı durum her ülkenin zengin ve yoksulları arasında da geçerli. Eşitsizliği en fazla yaşayanların başında da kadınlar geliyor. İklim değişikliğinin yarattığı doğal afetleri ve sosyo-ekonomik koşulları toplumsal cinsiyet ilişkisi açısından inceleyen tüm araştırmaların sonucu, yoksulların ve özellikle yoksul kadınların daha fazla etkilendiğini gösteriyor. Rakamlarla ifade edilen bu durum, kadınların iklim afetlerinden dolayı erkeklerden daha fazla öldüğünü gösteriyor. Bu araştırmalarda yapılan saptama da şöyle: “Varolan eşitsizlikler doğal afetlerde kimin öleceğini de belirliyor.”
1990’ların başında Bangladeş’teki kasırgada ölenlerin yüzde 90’ı kadındı. Kız çocuklarının ve kadınların yüzme bilmemeleri, sellerde en fazla onların ölmesine neden oluyor. Kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlik, toplumsal cinsiyet rolleri yani kadınlara sadece annelik ve eşlik rolünün uygun görülmesi, kültürel ve dini kurallar ise kadınların yüzme öğrenip öğrenmemelerini belirleyen koşullar.
İklim kadınları vuruyor
Özellikle iklim değişikliğinin şiddetlendirdiği kuraklıktan en fazla kadınlar etkileniyor. Kimi Sahraaltı Afrika ülkelerinde kadınlar günde 8 saati su bulmak için harcıyor. Toplumsal cinsiyet rolleri gereği eve su getirme görevinin kadınlara ve kız çocuklarına yüklendiği bu yerlerde, kız çocukları okula gidemiyor. Kentlerde her geçen gün artan su fiyatları, ilk başta kentlerin yoksul bölgelerinde yaşayan kadınların yaşam standardında düşüşe neden oluyor. Dünyanın her yerinde iklim değişikliği hâlihazırda var olan eşitsizlikten dolayı kadınların erkeklerden daha fazla etkilenmesine neden olurken, geleceklerini de belirler hâlde. İklim yıkımı kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini de yıkıma uğratıyor.
Gethin Chamberlain’in Guardian gazetesindeki ‘Afrika’nın yoksul ülkelerinde çocuk gelinler’ röportajı, her şeyi değiştiren iklim yıkımının nasıl yeni bir çocuk gelinler kuşağı yarattığını tüm acımasızlığıyla ortaya koyuyor. Sıcaklık artışı, uzun kuraklık dönemleri, ani şiddetli yağışlar ve kıtlık… Yiyecek bulmakta zorlanan, gelirleri radikal bir biçimde düşen ailelerin hayatta kalmak için buldukları çözüm, çocuk yaştaki kızlarını evlendirmek.
BM Nüfus Fonu verilerine göre 2015’de yaklaşık 4,5 milyon kız çocuğu 15 yaşından önce evlendirilmiş. BM Çocuk Fonu UNICEF, 2015’te mevcut hâl devam etmesi durumunda sadece Afrika’da ‘çocuk gelin’ sayısının 2050’ye kadar en az ikiye katlanacağını, 310 milyona ulaşabileceğini duyurmuştu. UNICEF’in 2018 raporu ise durumun daha vahim olduğunu gösterdi: Önümüzdeki 12 yıl içinde 18’inden önce evlendirilmiş kız çocuklarının sayısının yaklaşık 1 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu kız çocuklarından biri evlendirilmesinin nedeni hakkında “Asıl sebep açlıktı” diyordu.
İklim değişikliği zaten iyi olmayan her şeyin daha da kötüleşmesine yol açıyor. Yaşam destek alanlarının, biyoçeşitliliğin azalması gıda krizlerine yol açarken milyonlarca insan açlık tehdidi ile yüz yüze. Savaşlar, iç savaşlar, baskıcı rejimler, demokratik hakların kısıtlanması, iklim inkârcısı liderlerin aynı zamanda kadın düşmanı olması, kadınlar üzerindeki her türlü ayrımcılığın, eşitsizliğin ve şiddetin de artmasına neden oluyor. Kadınlar için iklim değişikliği, her şeylerinin değişmesi anlamına geliyor.
Kadınlar dünyayı sarsıyor
Kapitalizmin ekonomik/ekolojik çifte krizi içinde dünya siyaseti hızla sağa kayarken, erkek egemen politikalara ve kapitalizme karşı yıllardan beri mücadelenin başını kadınlar çekiyor. Hiçbir baskıya boyun eğmeden dünyanın dört bir yanında ‘susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’ sloganlarıyla, #MeToo, kürtaj hakkı kampanyalarıyla, ‘eşit işe eşit ücret’ talebiyle, sularını, ormanlarını talan etmek isteyen şirketlerin karşısında en önde kadınlar mücadele ediyor. Kadınların kaderini değiştirecek iklim değişikliğine karşı mücadelenin en önünde, yine kadınlar yer alıyor. Eşitlik ve özgürlük için her şeyi değiştirmeye kararlı olan kadınların, iklim değişikliğine karşı mücadelenin en önünde yer almasından daha doğal bir şey olamaz.
Nuran Yüce
(Sosyalist İşçi)