Sosyalist İşçi, 2018'de kadına yönelik şiddetteki artışı ve buna karşı dünyanın her yanındaki kadın mücadelesini ele aldı.
2018 yılı bir yandan kadınların her düzeyde şiddete maruz kaldığı ama diğer yandan bu şiddete karşı direndiği bir yıl oldu.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kadınların %35'i hayatlarında en az bir kez fiziksel/cinsel şiddete uğramış,
Aynı rapor kadınların %30’unun ise ilişkide oldukları partnerleri tarafından (sevgili ya da koca gibi) şiddet gördüğünü belirtiyor. Şiddetin en çok geldiği yer burası. Ev bir kadın için en korkutucu yer.
2017 Birleşmiş Milletler kadın ve genç kadınlara yönelik cinsiyet temelli şiddet raporunda ise şu öfkelendirici veriler yer alıyor:
2017’de 87 bin kadın öldürüldü. 50 bini güvenecekleri partnerleri veya aile üyeleri tarafından, 30 bini ise eski/yeni partnerleri tarafından öldürüldü.
Dünya üzerinde öldürülen kadınların yarısından fazlası (%58) yakın partneri veya aile üyesi tarafından öldürülmüş. Bu oran 2012'de %47’ydi.
Her bir saatte 6 kadın, tanıdığı biri tarafından öldürülüyor.
Her güne 137 kadın cinayeti düşüyor.
Türkiye’de ise kadın cinayetleri geçtiğimiz iki yıl boyunca artmaya devam etti. 2017’de 409, 2013’te 237, 2014’de 294, 2015’te 303, 2016’da 328 kadın cinayeti gerçekleşti. 2018 yılında ise ilk 10 ayda 328 kadın öldürüldü.
Erkeklere kadınlara göre daha yüksek statü atfeden her toplumsal norm kadına şiddet olarak geri dönüyor. Şiddete göz yummak ve cezasız bırakmak ise şiddetin devam etmesine neden oluyor. 2017 yılında 15-19 yaş arasında 15 milyon genç kadının tecavüze ve cinsel saldırıya uğramasının nedenlerinin başında bu iki etken geliyor.
Kadınların direnişi
ABD’de Trump’ın iktidara gelmesiye küresel çapta güçlenme eğilimi gösteren, yükselen otoriter dalgayla birlikte ‘tepeden aşağıya’ boca edilen cinsiyetçilik ve kadınların kazanılmış haklarına dönük saldırılar birbirine paralel bir şekilde ileriyor. Bu ilerleyişin karşısında güçlü bir kadın hareketi de yine küresel çapta kendisini gösteriyor. Hollywood’daki tecavüz vakalarının ortaya çıkmasıyla birlikte popüler kültürde yaşanan tartışmalar, ABD’de tacizci yargıç Kavanough’ya karşı kararlı eylemler, McDonald’s işçisi kadınların tacize karşı grevleri, ara seçimlerde Temsilciler Meclisi’ne giren kadın sayısının tarihi bir rekor kırmış olması ABD’deki kadın mücadelesinin hareketliliğine dair sadece birkaç örnek. Üstelik Brezilya’nın diktatörlük sevdalısı yeni başkanı Bolsonaro’ya karşı sokakları dolduran yine kadın hareketi oldu. Dünya çapındaki bu örnekleri arttırmak mümkün. Çok açık ki küresel çaptaki kadın hareketi; tacize, tecavüze ve şiddete sessiz kalmayan Avrupa Parlamentosu vekilinden Hollywood oyuncusuna, üniversite öğrencilerinden işçi kadınlara birbirine güven veriyor.
Küresel hareketin ‘yüzde 99 için feminizm’ veya ‘antikapitalist feminizm’ gibi sloganları sahiplenmesi ise ekonomik ve politik kriz koşullarında kadın mücadelesinin sadece bir ‘eşit haklar’ mücadelesi olmanın ötesinde, kapitalizmi hedef alan ve sistem karşıtı farklı mücadelelerle birlikteliği savunan bir çizgide olduğunu gösteriyor.
Türkiye’de İstanbul’da 8 Mart gece yürüyüşünün yığınsallığı ve 25 Kasım’da binlerce kadının polis barikatı karşısında geri adım atmaması, otoriter eğilimlerin de bu eğilimlerden güç alan şiddetin ve kadınları öldüren erkeklerin de karşılarında giderek büyüyen bir hareket bulduklarını ve bulacaklarını gösteriyor.