Doctor Who kadınlarının aykırı, muhteşem tarihi

02.09.2018 - 18:29
Haberi paylaş

Yeni Doktor Jodie Whittaker ve ilk asistan Susan ile son asistan Bill Potts. Fotoğraf: BBC

Feminist gazeteci Sarah Jane Smith'ten coşkulu kabin memuru Tegan Jovanka'ya değin, Doctor Who'nun kadın karakterleri yardımcı rolden öteye gidememişlerdi. Öyleyse Jodie Whittaker'dan en fazla ne bekleyebiliriz?

Güzel bir mevzudan bahsedeceğim: Dünyanın en son modadan en uzak bilim kurgu giyim mağazalarından biri yeni Doctor'un çizgili tişörtünün epey inandırıcı bir versiyonunu satışa çıkardı. Colin Baker döneminde böyle bir imkana erişemiyordunuz.

Jodie Whittaker'ın ilk kadın Doctor olarak görevlendirilmesinin, insanlar tarafından kabullenilmesinin yarattığı haz (ya da bu hazla eşit derecede hissedilen görece karmaşık duygular), içinde bulunduğumuz çalkantılı zamanlar için cesaret vericidir. Aynı duygu, işi alsa da almasa da şimdiden gözümüze yeni James Bond gibi görünmeye başlayan Idris Elba örneğinde de geçerlidir.

Şimdiye dek resmi olarak tamamı beyaz erkeklerden oluşan 12 tane Doctor vardı. Fakat bu sayıya spin-off'lar, tiyatro oyunları ve özel gösterimlerde rol alan Doctorlar da eklenince sayı 45 aktöre çıkıyor. Dolayısıyla bu yenilik geç bile kalmıştı.

Elbette bu durumdan herkes mutlu olmadı. Bir avuç öfkeli "izleyici" yeni sezonu şimdiden internette bir yıldız vererek "yorumladı" ve Doctor Who'nun "feminaziler" ve "sosyal adalet savaşçıları" yüzünden öldüğünü ilan ettiler. İçlerinden biri "Elimizde başrole feminist ajandayı sıkıştırmaya çalışan bir aktris var" bile dedi. Tüm yorumlar, elbette hiçbir yorumcu yeni bölümleri izlemeden önce yazıldı.

Fakat, Whittaker'ın dediğine kulak vermekte fayda var: "Doctor Who'da daima bir değişim var olmuştur; yaşanan yalnızca daha büyük bir değişimdir. Dizinin takipçilerine benim cinsiyetimden korkmamalarını salık vermek istiyorum. Çünkü cidden heyecanlı bir süreç söz konusu ve Doctor Who değişimin heyecan verici olduğunu her zaman simgelemiştir."

Doctor Who'ya dair en sıra dışı şey ise uzun süredir devam etmesidir. Bu yıl itibarıyla 55. senesini yaşıyor ve bu durum, dizi sihirli kutudaki bir uzaylıyı konu edinmesine rağmen, kültürel evrimimizi diğer herhangi bir televizyon programından daha fazla yansıttığı anlamına geliyor. Benzer şekilde gösterimde kalabilmiş diğer tek dizi ise bu sene 57. senesine giren Coronation Street'tir.


Sarah Jane Smith (en uzun süreli asistan) karakterini oynayan Elisabeth Sladen. Fotoğraf: Adrian Rogers/BBC

Fakat Coronation Street bir topluluğun ön planda olduğu diziyken, Doctor Who her zaman erkek başrol oyuncusunun etrafında pervane olan kadın yol arkadaşları üzerinden kurgulanmıştı. Bunu söylemek, dizideki kadınların her zaman birer yardımcı oldukları anlamına gelmez. Doctor Who'nun unutulması mümkün olmayan ilk yapımcısı Verity Lambert'tı. Aynı zamanda o dönem BBC'deki tek kadın yapımcıydı ve yapımcıların en genciydi. Doctor'un ilk yol arkadaşlarını, Doctor'un torunu Susan ve zeki-pratik görünmesi amacıyla öğretmen Barbara olarak belirledi (çünkü o dönemde Tardis'te cinsel yakınlaşmaların yaşanması mümkün değildi - en azından çok uzun zaman sonrasına dek).

Maalesef bu iki yol arkadaşını daha sonra bir sürü alımlı, çığlık atma konusunda çok başarılı gençler takip etti. Bunların içinden ilk olarak akla gelen ikili Polly ve Victoria. Üçüncü Doctor Jon Pertwee döneminde Sarah Jane Smith'e kavuştuk: en uzun süre rol alan ve muhtemelen en sevilen yol arkadaşı. Gündelik yaşantısına devam eden ilk yol arkadaşıydı. Araştırmacı gazetecilik yapan bir feminist olmasına rağmen, zaman zaman yalpalamadı diyemem. Bir bölümde orta çağda yaşayan bir kadına "Sen hâlâ orta çağda yaşıyorsun!" demişti.

Dördüncü Doctor Tom Baker'ın şu unutulmaz derecede kaba sözleriyle özetleyebileceğimiz üzere, genel olarak Doctorların yardımcılarına karşı tavırları birbirinden farksızdı: "Sanki güzel bir kadına benziyorsun." Gerçi Lalla Ward tarafından canlandırılan ve ikinci kez hapsolan Zaman Yolcusu Romana, cinsiyetsiz Doctor'u etkilemeyi başarmıştı. (Gerçek hayatta, çok kısa sürmüş bir evlilikti ama yine de sayılır.)


Babalar için bir şeyler.' Doctor rolünde Tom Baker ile Leela rolünü oynayan Louise Jameson Fotoğraf: BBC

Kadınlar zaman içinde değişse ve aykırılaşsa bile bazı şeyler hep aynı kaldı. Senaristler tarafından haddinden fazla sahnesi mor topuklu ayakkabılarla Heathrow havaalanında geçmek üzere yazılan aykırı, kendine ait bir yaşam gayesi olan Avustralyalı kabin memuru Tegan Jovanka, bugünkü 'partnerleri' şekillendiren bir prototipti.

Bir de klasik serinin son partneri vardı. Önceki yol arkadaşlarının aksine, önce kavgaya girip ardından çığlık atan sorunlu bir ergen. İlginçtir ki, Doctorlar ve yol arkadaşlarının arasındaki cinsel gerilimin olmadığı bir aile dizisi beklenmedik sonuçlar doğurdu. (Gerçi erken dönem yapımcılardan biri, bu denli seksi ve vahşi duran Leela'dan dolayı "babalar için bir şeyler" adı altında tek karakterlik bir istisna yapılması gerektiğini düşünmüş.) Dizi büyük bir gay izleyici topluluğuna sahip olmuş, çünkü ana kahraman erkeğin 'kızı' elde etmediği ilk ve tek dizi haline gelmiş. Kötüleri dayağa başvurmadan yalnızca daha fazla ıvır zıvır bilerek yenebileceğin ve yine de çevredeki en karizmatik kişi olabileceğin bir dünyanın var olduğunu gösterdi. Bu yeni ve alışılmadık bir konseptti.

Dizi 2005'te geri döndüğünde, Russell T. Davies, Steven Moffat, Paul Cornell ve Rob Shearman gibi yetenekli senaryo yazarları için dizinin kapsamını genişletmeme gibi bir seçenek söz konusu değildi. Davies'e göre Billie Piper gibi biriyle evreni dolaşıp onu çekici bulmamak olası değildi. bkz. 'an alien pig crashing a spaceship into Big Ben' bölümü.


David Tennant (Doctor) ve Billie Piper (Rose) Fotoğraf: Adrian Rogers/BBC

Rose ile onuncu Doctor David Tennant'ın arasındaki 'ten uyumundan' kaynaklanan büyük aşkın ortaya çıkması, yeni jenerasyon izleyicilerin 'Piper'ın, biyolojik mutasyonun yan ürünü olarak ortaya çıkmış zombi bir Zaman Lordu'yla, geri kalan tüm hayatını sadece aşk için geçireceği düşüncesini delicesine sevmesini de mümkün kılmıştır.

Dolayısıyla yeni seri kesinlikle eskisinden farklıydı. Matt Smith henüz Doctor rolüne başlamadan hemen önce Doctor Who romanlarını yazmaya başladığımda, romantizme kesinlikle yer vermemem gerektiği söylenmişti (oysa benim işim romantik komedi yazmaktı.) Ağırbaşlı bir şekilde onayladım ve içimden "Sanki güzel bir kadına benziyorsun" sözlerini geçirdikten sonra gönül meselelerine herhangi bir göndermede bulunmadan yazmaya devam ettim. Bu esnada dizi farklı bir yolu takip ediyordu: Doctor (biri Tardis'te ikna ettiği River Song'la olan evliliği, diğeri de -başka kim olabilir ki- Marilyn Monroe ile olan evliliği olmak üzere) iki kez evlendi. Holografik takım elbisesi çalışmadığından dolayı Clara'nın ailesi de seyrederken, BBC One kanalında 45 dakika boyunca çıplak oyunculuk sergiledi. Hem de Noel gününün ortasında.


River Song rolünü oynayan Alex Kingston ile David Tennant. Fotoğraf: Adrian Rogers/BBC

İşin garip yanı Doctor'un yakın geçmişteki en başarılı ilişkileri hep platonik olmuştu. Dizi, Donna Noble'ın düpedüz şevk ve hevesine sahne olmuştu. Donna 'babalar' için sahne almıyordu, bilakis Caitlin Moran'ın dediği gibi Per Una kıyafetleri içinde koridorlarda soluk soluğa koşturmak için sahne alıyordu. Yüksek sesle konuşuyordu, yaygaracıydı, yıpratıcıydı ve Doctor'a zerre kadar tapınmıyordu. Sarah Jane asla mücadeleci gazeteci olmaktan vazgeçmedi. Capaldi'nin son yol arkadaşı Bill Potts aynı zamanda ilk eşcinsel kadın yol arkadaşıydı ve cinsel kimliğiyle ilgili neredeyse hiçbir şeyi dizi setine getirmedi. Getirdiği, mümkün olan her anda bir doz adrenalinden ibaretti. Son olarak en başarılı yol arkadaşları ve Doctorlar efsanevi dokuzuncu Doctor Christopher Eccleston'ın bahsettiği bir arzuyu barındırıyorlar: bu arzu basit bir şekilde "hayatla beslenme arzusu" olarak tanımlanabilir.

Ve Jodie'nin bağıra çağıra söylediklerinden çıkardığımız bir-iki davetkar detaya bakacak olursak, "Mükemmel!" diyebiliriz çünkü yeni Doctor tamı tamına hayatla beslenen bu türe benziyor. Elbette, ilk kadın Doctor haberini duyan tüm feministler gibi benim de ilk merak ettiğim konu yeni Doctor'un kıyafetlerinde cep olup olmayacağıydı. #Pockets (Cepler) kelimesi sosyal medyada hızla trend olurken yeni kostüm gün yüzüne çıktı. Neyse ki seyahat halindeki bir Zaman Lordu için pek çok cebi barındırıyordu (ve keza tamponlar için bir bel çantasını).

Peki yeni sezonu kim yazıyor? Yalnızca misafir genç yazarlarla beraber Malorie Blackman ve Joy Wilkinson. Sezgim, Doctor'un karakterindeki sürekliliği sağlayabilecekleri kadar sağlayacakları yönünde. (Gerçi Doctor'un karısı River Song konusunda epey eğlenebilirler.) Hepsinden öte, hafif şiddette absürtlük, entelektüel caka ve doyumsuz merak duyguları çok da cinsiyetçi söylem karakteristiğini yansıtmıyor. Kültür tarihçisi Matthew Sweet duruma farklı bir gözle bakıyor. "Tahmin ettiğim kadarıyla 2018'de Doctor'un, yapılması gereken acil işleri var. Erkek öfkesi ve kendine acıma dünyada hep en güçlü ve tehlikeli kuvvetler olarak görülmüştür: Doctor'un bunlara müdahale etmesini görmek istiyorum. Ya da en azından bunlardan kaçışı bize sunmasını istiyorum. Ve biraz da anne kudretini göstermesini arzu ediyorum. Kurgu dünyasında Doctor Who her şeyi yoluna sokabilir. Gerçek hayatta bunu yapabilecek olan muhtemelen annenizdir.


Yeni bir başlangıç... Yeni Doctor rolündeki Jodie Whittaker yeni yoldaşlarıyla. Fotoğraf: Sophie Mutevelian/BBC

Diziyle tam olarak aynı yaşta olan yazar ve aktris Stella Duffy ise meseleyi kızımın gördüğü şekilde görüyor: "Beş kız kardeş ve bir erkek kardeşle büyüdüm ve her hafta tapar gibi diziyi izledik. Ve ilk kez Doctor benim."

Doctor'un hepimize yansıttıklarını anlamak için; içimizdeki en güzel duyguları cisimleştirmek için; herkesi Tardis'te içtenlikle ağırlamak için; gökkuşağı tişörtlerimizi gururla giymek için ellerimiz dosdoğru ceplerimizin derinliklerine girsin. Nefis.

Jenny Colgan

(The Guardian'dan Marksist.org için Türkçe'ye Doğan Kansız çevirdi)

Bültene kayıt ol