Pınar Dinçer, İzmir Bayraklı Belediyesi'nin 12 yılık çalışanı. 2015 yılından beri de sendika üyesi. 2023 yılının 6. ayında, kızını okuldan aldığı sırada cep telefonuna gelen bir mesajla işine son verildiğini öğrendi.
Hakkında çeşitli asılsız iddalar var. En ilginci de 123 soruşturma geçirdiği iddiası.
Hakkındaki iddiaların asılsızlığını ispatlamak ve işe geri dönmek için hukuki yollara başvurdu. Dava sürecinde bunları ispatladı ve işe geri dönüş hakkını kazandı.
Ayrıca tüm sürecini sendikasıyla birlikte yürütmek istiedi. Fakat sendikasından ne hukuki ne de farklı bir destek alamıyor.
Tüm yasal haklarını geri kazanmış olsa da bu defa da yeni gelen belediye başkanı kendisini işe almıyor.
Pınar Dinçer şimdi 13 Aralık'tan beri tek başına sürdürdüğü nöbetine devam ediyor.
Marksist.org'dan Recep Aykın direnişteki işçiyle konuştu.
Mücadelenizin kaçıncı günündesiniz ve bize bu sürece nasıl geldiğinizden bahseder misiniz?
16 aralıkta başladım. Bu pazartesi üçüncü haftaya gireceğim. Neden mücadele ediyorum? İşten çıkarılırken ben izindeydim, izinden döndüm. Pazartesi günü çalıştım, Salı günü de çalıştım. Akşam tam saat beş buçukta mesaj gelmiş. Ben kızımın okulununun kapısında mesajı gördüm. Yanımda da iş arkadaşım vardı. Kızımı aldık. Mesajı okudum, whatsapp mesajında 'Sayın Pınar Özkan kartınız iş akdinin sonlandırılması sebebiyle kullanıma kapalı olacaktır', 'Akdinden dolayı doğan alacak olan tazminat hakkını süresi içerisinde tarafınıza yatırılacaktır' yazıyordu. Mesajı gördüğümde tabi iyi hissetmedim. Kötü olunca kızımı okula geri aldılar ve eşimi çağırdılar. Fenalaştım, bayıldım. Ambulans geldi, beni acile götürdüler. Yanımada iş arkadaşım da geldi. hatta iş arkadaşım bana eşimin yanında şöyle söyledi: 'İbrahim bey dedi, Pınar dedi mesajı görünce kendini arabanın altına atıyordu. Abla dedim, niye böyle bir şey yaptın?' Eşim dedi ki 'Hayır, Pınar öyle bir şey yapmaz.' Sert tepkiyi duyunca ben de kafamı kaldırdım. O kadar kötüyüm ki 'abla madem öyle okulun kameraları var' dedim. Öyle deyince hemen özür dileyip ağlamaya başladı. Orada düşündüm ki 'eyvah, bunlar bana daha büyük şeyler hazırlayacaklar herhalde.' Çünkü benim yapmadığım şeyleri yaptı deyince açıkçası baştan bir şüphe oldu.
İşten ayrılmanızı bir mesajla öğrendiniz.Bunun gerekçesi neydi? Siz nasıl bir yol izlemeye başladınız?
Bana bir ihtarname yolladılar. Gerekçe olarak da iş arkadaşlarımla geçimsiz olduğum, sürekli rapor aldığım ve saatlik izin kullandığım gibi dayanağı olmayan şeyler. Bir yurttan başka bir yurda göndermişlerdi. Ben zaten iki yıldır mobinge uğruyordum gönderdikleri yurtta. Öğrencileri rahatsız ediyormuşum ama bunu tabii hiçbir şekilde ispatlayamadılar. Ama ilk ihtarnameyi okuduğumda çok utandım. Eşime karşı mahcup ve kötü hissettim bir kadın olarak. Yani ben ne yapmış olabilirdim de o yurtta huzursuzluğu kaçırmış olabilirdim diye utandım açıkçası. Kızımdan utandım, kadınlığımdan utandım, eşimden utandım, yüzüm çok kızardı.
Anladığım kadarıyla asılsız haberlerle sizi suçladılar. İşinize son verdiler. Peki sendikalı mısınız? Bu konuda sendikayla görüştünüz mü? Ve bir hukuki süreci başlattığınızda sizin açınızdan nasıl ilerledi?
Hemen hukuki sürece başlamadık. DİSK Genel-İş 6 No'lu Şube Başkanı Değer Yıldız ile iletişime geçtim. Başkalarınında da duyduğu bir telefon görüşmesiydi. Çünkü hoparlör açıktı. 'Senin hakkında 123 tane tutanak var. Senin savunulacak bir tarafın kalmamış ki' deyip beni suçladı ve çok da fazla yardımcı olmadı. Daha sonraki telefon aramalarımı kesinlikle açmadı. Biz de bu konuyla ilgili davayı açmadan önce DİSK Genel-İş Ankara ve İstanbul'a bir mektup yazdık. İadeli taahhütlü ellerine geçtiğine dair belgemiz var. DİSK Genel-İş 6 No'lu şube başkanından şikayetçi olduk. Çünkü bizi savunmak yerine işveren tarafından duruş sergiledi, bizi suçlayarak yanımızda olmayarak yalnzılaştırdı. Ağır bedeller ödetti, dava açmak zorunda kalmışız. Bu 123 tutanağı görmek istedik, hatta Değer'den yardım isteyecektim, telefonlarını açmadı. Evrak için dilekçemizi kabul ettiler ve dilekçenin üzerine kaşe bastı. Fakat yukarıdan telefon geldi. Kaşeyi karalayıp, dilekçeyi geri verdiler. Tamamen alnız kaldık. Neye uğradığımızı şaşırdık. Suçlandım, eşimin yanında güvenlik eşliğinde dışarı atıldım. Eşyalarımı toplamadan, işten çıkarıldım. Yüz kızartıcı suç işlemiş gibi muamele gördüm.
Peki bu hukuki mücadeleyi tek başınımıza sürdürüyorsunuz ve itirazınızın merkesinde ne var?
Hukuki mücadele, benim kararımdı. Eşime ve aileme söyledim. Onlar kararıma saygı duydular ve destekçim oldular. Karara verme sürecimizde belediye başkanının sert tavrı etkili oldu. Ekonomik kriz gibi bir takım açıklamalarda bulundu. Fakat üzücü bir şekilde iş alımlarına hala devam ediyor. Yani ben ondan hiçbir şey istemiyorum. Dilenci değilim, kimseden hiçbir şey istemiyorum. Ben var olan hakkımı istiyorum. Ekmeğimi istiyorum, kızımın rızkını istiyorum. Bir çocuk annesiyim.
Sizin için hakkınızda açılmış olan 123 soruşturmadan söz ettiniz. Bunlar aslında gerçek değil?
Evet hiçbir tutanakta şahit yok. Ne de bir delil, hiçbir şey yok.
Bir kadın olarak tek başınıza mücadele yürütüyorsunuz. Karşılaştığınız zorluklardan, sizi aileniz dışında destekleyenlerden bahseder misiniz?
Evet biraz tabi. Diğer işçi sendikalarına, işçi partilerine, gazete olarak Evrensel ve Birgün'e başvuru yaptık. Çünkü bizim buradaki amacımız yıkıcı değil yapıcı olmak. Diğer kanallara da başvurabiliriz elbette. Ama şu an kimseyle çatışmak, ters düşmek istemiyoruz. Amacımız ekmeğimi geri almak. Kadının sosyo ekonomik haklarını savunan bir parti CHP. Kendi partim aslında, ben de CHP'liyim.CHP'ye gönül vermiş bir aileden geliyorum. Ama mağdur edildik. Kim tarafından? Savunduğumuz parti tarafından. Yine de yıkıcı davranmak istemiyoruz. Bu yanlışlığı eski başkan yaptı, ama yeni başkanım? Oda partili. Eminim ki o da istemez. Kimseyi mağdur etmek istemiyoruz. Onlardan fazla bir şey istemiyoruz. Bu yanlış düzeltilsin, hakkım olan işime geri döneyim istiyorum.
Son olarak söylemek istediğiniz başka bir şey var mı? Süreciniz nasıl görüyorsunuz?
Açıkçası çok fazla ümitli değilim. Neden derseniz çok yumuşama görmüyorum. Karşı taraftan beni ziyaret etmiyorlar. En üzüldüğüm noktada bu. Bayraklı ilçe kadın kolları, CHP kadın kolları, CHP gençlik kolları ilgilenmiyor. Mesai arkadaşlarım korkuyorlar sanırım.
Aslında benim üzüldüğüm konu, madem iki dudak arasında olacaktı neden bu davalar var? Davalar kazanıldıktan sonra neden işveren gereğini yapmıyorsa, işe iade almıyorsa bu zarar neden işverene ödetilmiyor. Rücu ettirilmeli bence. Yani söylenecek çok şey var ama inanmak, başarmak ya da haklı olduğunu bilmek güç veriyor. Umut veriyor ve ben vazgeçmeyeceğimi düşünüyorum. Tabii ki önce Allaha sığınıyorum çünkü sağlığım yerinde olsun ki ben burada olayım. Şu anda tek dileğim sağlıklı olabilmek ve burada devam edebilmek. Beni dikkate alana kadar beni muhatap alana kadar.