Aile hekimlerine yönelik doğrudan bir saldırı anlamına gelen “yönetmelik” hakkında Uz.Dr Aile hekimi ve Birlik ve Dayanışma Sendikası Temsilcisi Dr. Fatma Örgel’le konuştuk:
Aile hekimliği ile ilgili yönetmelikte yapılan değişiklikler çalışanlar için ne gibi olumsuzluklara sebep olacak?
Kasım ayında yeni bir “Aile hekimliği yönetmeliği” çıkarıldı. Bu yönetmeliğe biz “Eziyet Yönetmeliği” diyoruz, burada da öyle bahsedeceğim. Şu an geçerli olan bu Eziyet Yönetmeliği öncellikle anayasada korunan temel haklara, iş güvencesine ve iş kanununda belirtilen temel iş prensiplerine aykırıdır. İş tanımı net belirlenmemiş, sözleşme fesihleri Sağlık Bakanlığının keyfi ve sürekli değiştirilebileceği belirtilmiş kriterlerine bağlanarak aile hekimleri ve hemşireleri temel iş güvencesinden mahrum bırakılmaktadır. İş tanımı ve buna karşılık ücret belirlenmesi ile ilgili olarak oldukça muğlak, bilimsel verilerden uzak kriterler, maddeler içermekte ve bu neye göre belirleneceği muğlak olan kriterlere göre aile hekimlerinin sözleşmeleri feshedilebilecektir. Sadece bu temel usul nedenleri ile bile çalışma hakları ile ilgili uluslararası hukuk normlarına, TC anayasasına ve iş kanununa aykırıdır, çalışanlar olarak özlük ve mali haklarımızda ciddi mağduriyetlere sebep olmaktadır.
Çalışanlar bu yönetmeliğe karşı nasıl bir tepki gösterdiler? Neler yapmayı planlıyorlar?
Aile hekimliği çalışanları olarak neresinden tutsak kanuna, temel haklara aykırı olarak elimizde dağılan bu Eziyet Yönetmeliği çıkar çıkmaz hukuki olarak hakkımızı aramak üzere meslek örgütlerimiz ve sendikalarımız tarafından iptal davaları açıldı. Hukuki mücadele yanında sahada eylemsel olarak kasım ayının ilk haftasında 5-7 Kasım’da 3 günlük bir iş bırakma eylemi yaptık. Bu Kasım ayındaki bütün meslek örgütlerimiz ve sendikalarımızın ortak kararı ile alınan ve tüm Türkiye’de yüzde 70-80 oranlarında (bazı illerimizde yüzde 90 üstü katılımla) geniş katılımlı iş bırakmayı Sağlık Bakanlığı maaş kesme cezası ile cezalandırmıştır. En temel emekçi, sendikal hakkımız olan iş bırakma hakkımızın bu şekilde haksız bir şekilde cezalandırılması konusunda da hukuki yollardan hakkımızı arayacağız.
Aralık ayı başında ikinci iş bırakma kararımız yine meslek örgütlerimiz ve sendikalarımızın ortak kararı ile 5 günlük iş bırakma olarak alındı. 2-6 Aralık tarihleri arasında yaptığımız iş bırakmaya katılım kasım ayındaki katılımdan daha fazla oldu. Bir ayı geçen sürede bu Eziyet Yönetmeliği’nin pratikte ne kadar “uygulanamaz” olduğu, temel hukuki ve bilimsellikten uzaklığı yanı sıra sahadan da kopuk bir mantıkla ile hazırlandığını da ortaya çıkarmıştır. Bu tepkilere ve iş bırakmalara rağmen bu eziyete devam etme durumunda olan Sağlık bakanlığına bu “Eziyet ve mobbing” yönetmeliğini kabul etmediğimizi göstermek üzere ocak ayı başında 3. İş bırakma kararını da aldık. Aile hekimliği çalışanları olarak 7-10 Ocak 2025 tarihlerinde yine yurt genelinde beş günlük bir iş bırakma yapacağız. Bu iş bırakmaya 8 Ocak tarihinde 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşları da bize destek için katılacaklar.
Bu değişiklikler halka ve göçmenlere neler getirecek?
Bu Eziyet Yönetmeliği biz Aile hekimliği çalışanları doktor ve ebe hemşirelerine “Eziyet” olmakta ise de belki daha fazla oranda halkımızın, hastalarımızın birçok mağduriyetine neden olacaktır ki zaten olmaya da başlamıştır. Biz aile hekimlerinin reçetesine müdahale ederek kısıtlama getiren yönetmelik sonrası hastalarımızın zaten çok zor bulabildikleri ikinci basamak sağlık hizmetlerine randevu daha çok ihtiyaç duyar hale gelmiştir. Ya da ulaşamadığında parasıyla almak durumunda kalmaktadırlar. Bu aslında bir anlamda birçok temel ilacın SGK tarafından ödenmesinin kaldırılması demektir. Vergilerimizle ödediğimiz SGK primlerine rağmen SGK’dan sağlık ihtiyaçlarımızın karşılanması kısıtlanmış, azaltılmıştır. Devlete ödediğimiz vergiler hızla artarken devlet kurumundan aldığımız hizmetler de hızla azalmakta, bizleri birer vatandaş olarak hepimizi özel sağlık sistemine mecbur, mahkum bırakmaktadır. Aile hekimliğine yapılan bu son darbe ile sağlıkta özelleştirme politikaları tamamlanmak üzeredir. Bu Eziyet Yönetmeliğinin bize dayattığı temel unsur HYP (Hastalık yönetim Platformu) dediğimiz, bizim mesleki görevimizle hiç ilgisi olmayan bir sekreterlik hizmetidir. Bizim aile hekimliği sistemlerimiz dışında bir platforma hastalarımızın bilgilerini neden tekraren girmemiz gerektiği de birçok soru işaretini getirmektedir. Bunların başında da bu verilerin özel sağlık sigortalarına satılacağı ve bu bilgilere göre özel sağlık sigorta primlerinin belirlenerek herkese dayatılacağı gibi iddialar mevcuttur. Bu konuda da Sağlık Bakanlığının hem biz sağlık çalışanlarına hem de halkımıza şeffaf açıklamalar yapması gerekmektedir.
Eziyet Yönetmeliği’nin insan sağlığı ve toplum sağlığını riske atacak diğer bir uygulaması da bize kayıtlı olan Suriyeli sığınmacıların bizlerden kayıtlarının silinmesi yani artık bizden birinci basamak koruyucu sağlık hizmet alımlarının durdurulmuş olması. Kendilerine bu hizmet için adres olarak göçmen sağlığı merkezleri gösterilmiş olsa da sahada bu talebe yetecek kadar göçmen sağlığı merkezi olmadığı apaçık ortadadır. Sığınmacı nüfusun epey kalabalık olduğu il ve ilçelerde bile en fazla 1-2 merkez bulunmaktadır. Ayrı bir sorun da bu merkezlerin ulaşım sorunudur; kendilerine yürüme mesafesindeki aile sağlığı merkezlerinden bu hizmeti alan sığınmacı ve göçmenler artık sadece bir merkezde olan göçmen sağlığı merkezlerine gidebilmek için en az bir ya da iki vasıta kullanmak zorunda kalmaya başlamıştır. Geçtiğimiz hafta itibari ile uygulamaya konulan bu madde ile düzenli gebelik, bebek, çocuk izlemlerini ve aşılarını yaptığımız, takip ettiğimiz bu hastalarımıza hizmet veremez hale geldik. Normalde aşı reddinin çok düşük ya da hiç olmadığı bu sığınmacı popülasyonun bugün bu hizmetleri alabileceği yerleri bu derece kısıtlamaları ve zorlaştırmalarının sonucu hem bu insanların sağlığı hem toplum sağlığına ciddi riskler taşımaktadır. Aşı reddinin bu kadar yaygınlaştığı bir dönemde bir de bu şekilde kısıtlamalarla birlikte yaşadığımız insanların, göçmenlerin aşı uygulamalarına erişiminin zorlaştırılmasını, üstelik Sağlık Bakanlığı eliyle, anlamak biz doktorlar ve sağlık bilimcileri açısından mümkün değildir. İnsani olarak da göçmen ve sığınmacıların temel insan haklarına, onuruna karşı artan uygulamalara bir de temel sağlık hakkına erişimleri engellemek de eklenmiştir.
(Sosyalist işçi)