Erdoğan yönetimi, memur ve memur emeklilerinin maaşlarını belirlemek için toplanıyor. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), insanca yaşam için toplu sözleşme taleplerini duyurdu: "En düşük memur maaşı büyükşehirlerde 47 bin 500 TL olmalı"
Türk-İş araştırmasına göre 4 kişilik bir işçi ailesinin zorunlu geçim masrafları Haziran ayında 33 bin 750 liraya çıkmıştı. Fakat iktidarın TL'nin değerini düşürmesi, vergilerin artıtırılması sonucu bu miktar da geride kaldı.
KESK açıklamasının ve taleplerinin tam metni::
Bugün kamu emekçileri ve emeklileri ile birlikte ailelerini de kattığımızda 20 milyonluk devasa kitle için önemli bir gün. Mevcut mevzuata göre toplu sözleşme sürecine katılan 3 konfederasyon toplu sözleşme tekliflerini bugün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verecek.
Her dönem TİS teklifimizi Çalışma Bakanlığına vermeden önce kamu emekçileri ve emeklileri ile paylaşıyoruz. Çünkü bizim biraz sonra ana başlıklarını özetlemeye çalışacağımız TİS teklifimiz masa başı bir çalışma değildir. İşyerlerinden, kamu emekçilerinden gelen taleplerin bir üründür. Bu nedenle her seferinde hazırladığımız teklifimizi önce teklifin asıl sahipleri olan kamu emekçileri ile paylaşmayı gelenek haline getirdik.
Bugün de bu geleneği sürdürmek için bir aradayız. Tekrar hepiniz hoş geldiniz.
Teklifimiz altı ana başlıktan oluşuyor. Bunları sıralayacak olursak:
DEMOKRATİK, GREVLİ GERÇEK BİR TOPLU PAZARLIK MÜCADELESİNİ YÜKSELTİYORUZ!
Söze başladığımızdan beri bir toplu sözleşme sürecinden, toplu sözleşme tekliflerinden, toplu sözleşme masasından bahsediyoruz. Ama başta kamu emekçileri ve emeklileri olmak üzere tüm kamuoyu biliyor Aslında gerçek bir toplu sözleşmeden bahsetmek mümkün değildir.
Peki, ne var? Hani derler ya “deve desen deve değil, kuş desen kuş değil” misali…
Sözde masada iki taraf var. Ama işveren tarafı “konuyu, tarafları, kapsamı, masaya getirilen teklifin bu kapsama girip girmediğini ben belirlerim” diyor. “Sendikamız” diye nitelendirdiği konfederasyonu altı milyonu aşkın kamu emekçisinin ve emeklinin tek yetkilisi olarak görüyor.
Burada bitse iyi, devamı var. 12 yıldır sürdürülen Mevcut sistemde Bu düzende uyuşmazlık halinin bile baştan önlemi alınmış durumda. Hani olur da iktidarın ‘sendikamız dediği, kraldan çok kralcı yapı kamu emekçilerinin taban baskısı mutabakata imza atamadı. Ne olacak? Hakeme gidilecek.
Hakem kim? İki taraf arasında bir sorun olduğunda, tarafları dinleyip bağımsız karar veren bildiğimiz Hakem mi? Hiçbir ilgisi yok. Çünkü uyuşmazlıkta gidilen Kamu Görevlileri Hakem Kurul toplam 11 üyeden oluşuyor. Bunların başkan dahil 6’sı Cumhurbaşkanı tarafından atanan üyelerken, kurulda çalışanları temsilen 5 üye bulunuyor. 5 üyeden 1’si öğretim üyesi. Onu da konfederasyonların gösterdiği 7 aday içinden seçip atama yetkisi yine Cumhurbaşkanı’na verilmiş durumda. Tüm bunlara rağmen oyların eşitliği halinde başkanın yani Cumhurbaşkanının atadığı Hakem Kurulu Başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılıyor. Üstelik bu Hakem Kurulu’nun 6 milyon kamu emekçisinin, emeklinin yaşamı, geleceği hakkında verdiği kararlara itiraz edilemiyor. Yargıya başvurulamıyor.
12 yıl boyunca 6 dönemdir sürdürülen bu garabet sistem yandaş konfederasyonun da işine geliyor.
Böylece uyuşmazlık süreçlerini göstermelik bir iki eylemle geçiştirip topu Hakeme atabiliyor. “Ben ne yapayım? Elimden geleni yaptım ama hakem böyle karar verdi” diyebiliyor. Gelin o zaman birlikte mücadele edelim çağrılarımıza da bu nedenle kulak tıkıyor.
Bu da yetmezmiş gibi, aileleri ile birlikte 20 milyonluk bir kitlenin geleceği kediye ciğer emanet etme misali masaya yetkili sıfatı ile oturtulan, varlığını siyasal iktidara borçlu yandaş bir yapıya bırakılmış durumda.
Geldiğimiz noktada kapsamından, tarafların belirlenmesine, grev hakkımızın yasal güvence altına alınmamasından uyuşmazlık durumunda devreye girecek olan Hakem Kurulunun yapısına kadar onlarca temel sorunu bulunan, hak arama yollarını kapatan, TÜİK’in çarpık enflasyon rakamlarına endeksli maaş artışlarına indirgenen, temel hiçbir sorunumuzu çözmeyen mevcut bu garabet ‘toplu sözleşme’ sistemi tam altı kez iflas etmiştir.
Dolayısıyla burada bir kez daha altını çiziyoruz. Gerçek, evrensel bir toplu pazarlıkla uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan mevcut toplu sözleşme sistemi devam ettiği sürece yaşadığımız sorunların çözülmesi mümkün değildir.
Bunun için biz KESK olarak öncelikle;
YOKSULLUK SINIRININ ÜZERİNDE ÜCRET TALEP EDİYORUZ!
12 yıldır “toplu sözleşme” adı ile sürdürülen oyunların soncunda maaşlarımız reel olarak buharlaşmış, satın alma gücümüz erimiş, yoksulluğumuz artmıştır.
Çünkü işveren tarafı her seferinde orta vadeli planlardaki, bütçelerdeki hedeflerini önümüze koymuş ve biz bunun gerçekleşeceğini öngörüyoruz diyerek maaşlarımızdaki artışlarımızı TÜİK’in sanal enflasyon rakamlarına bağlamıştır.
Yandaş konfederasyon yöneticileri de önlerine konulan bu sanal rakamlara dayalı maş artışlarına imza atmış, bazen de bu sanal rakamları yarım puan arttırmayı bile “tarihi başarı” saymıştır.
Biz KESK olarak yıllardır TÜİK rakamları yalan, yoksulluk gerçek diyoruz. Bizi iktidarın siparişi ile açıklanan TÜİK’in sahte enflasyon rakamları değil, yaşadığımız gerçek enflasyon, hayat pahalılığı eziyor diyoruz. Çünkü yıllardır çarşıda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyon 2 ise TÜİK bunu 1 puan hatta bazen yarım puan gösteriyor.
Aslında iktidarın kendisi de TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarına inanmıyor. Ama bu durumu bile son bir yıldır sahnelediği “refah payı oyunu” ile fırsata çevirmeye çalışıyor.
İktidar daha öncesinde ve 12 yıldır süren toplu sözleşmelerde bir kez olsun refah payı vermeye yanaşmamıştır.
Refah payı oyununa 2022’nin ilk altı ayı için “%2,5 refah payı veriyoruz” diyerek başladılar Ama sözlerini tutmadılar. Maaşlarımızda yapılan %2,5’luk artışı bile izleyen altı ayın enflasyon farkından düştüler.
Refah payı oyunu seçimlere giderken maaşlarımızda toplu sözleşme zammı, enflasyon farkına ilave 13 puanlık artışla sürdürüldü. Ama bu artışın yapıldığı TÜİK enflasyonu %15,39 iken ENAG enflasyonu %38,57’ydi. Buna rağmen iktidar ENAG rakamının 8,5 puan altında kalan artışla her fırsatta övünmeye devam etti.
Son olarak seçimlerden önce “En düşük memur maaşını 22 bin TL’ye çıkaracağız, artışı emeklilere de yansıtacağız” dediler. Ama sözlerini yine tutmadılar. Mevcut emekliyi ve bugünün çalışanı yarının emekli adayı milyonları perişan eden yeni bir ücret-maaş rejimi getirdiler.
Buna göre her üçünden ikisi hazine katkısı ile 7.500 TL olan en düşük maaşı alan emekliye “size seyyanen bir ödeme falan yok, %25 artışla yetinin” denilerek dalga geçilmiştir. Açlık sınırının 11 Bin TL’yi aştığı koşullarda en düşük kamu emeklisi aylığı 9.875 TL’de kalmıştır.
Çalışmaya devam edenler olarak bizim ise taban maaşlarımız enflasyon farkı ve toplu sözleşme artışı ile toplamda %17,55 oranında arttırılmıştır. Bunun üzerine ilave seyyanen ödenek adı ile 8.077 TL eklenmiştir.
Değerli Basın Emekçileri,
Rakamları alt alta toplayınca en düşük memur maaşı dedikleri maaş 22 bin TL’ye ulaşmış gibi görüyor. Ama aldatmaca da zaten burada başlıyor.
İlave seyyanen ödenek denen net 8.077 TL taban aylığa yansıtılmadı. Bunun anlamı 8.077 TL’nin emekli aylığımızdan, tazminatlarımıza, eş ve çocuk yardımından ek ders ücretlerimize, döner sermaye payımıza kadar hiçbir kaleme yansıtılmaması demektir.
Bugün en düşük memur maaşı” olarak ifade edilen 22.000 TL’nin:
Bu durumda söz konusu kamu emekçisinin emekliliğe yansıyan maaşı 8.929,35 TL’dir. Eline geçen 22.000 TL’nin 13.070,65 TL’si emekliliğe yansımamaktadır.
Yani söz konusu kamu emekçisinin çalışırken aldığı maaşın sadece %40’ı emekliliğe yansırken %60’ı emekliliğe yansıtılmamaktadır. BUNUN ADI KAMU EMEKÇİLERİNE “MEZARDA EMEKLİLİK” DAYATMAKTIR.
Öte yandan ‘İlave seyyanen ödenek’ adı ile getirilen bu yeni ücret-maaş sistemi sadece en düşük maaşı alan kamu emekçisi değil tüm kamu emekçileri için geçerlidir. Dolayısıyla yıllardır ek ödemelerin emekliliğe yansıtılması talebi yerine getirilmeyen kamu emekçilerine yaşatılan adaletsizlik ‘ilave seyyanen ödenek’ adı ile getirilen bu yeni ücret-maaş rejiminde çok daha fazla derinleşmektedir.
İlave seyyanen ödenek ile getirilen yeni ücret-maaş sisteminin devam etmesi durumunda mevcut durumdaki zaten sefalet aylığı düzeyinde olan emekli aylıklarında önümüzdeki yıllarda reel olarak çok ciddi bir düşüş yaşanacaktır.
Bu adaletsiz tablo ortadayken hala iktidarın enflasyon hedeflerine, TÜİK’in sahte rakamlarına göre maaş artışı talep etmek kamu emekçilerine, emeklilere ihanet etmektir.
Bu nedenle KESK olarak TİS teklifimizde yaşanan adaletsizliğin giderilmesi için;
Bu noktada da yoksulluk sınırındaki artış oranının tüm kamu emekçilerinin maaş artışında temel alınmasını talep ediyoruz.
Her seferinde toplu sözleşme masasında kendi öngörülerini, enflasyon tahminlerini dayatanlara bizim de öngörümüz var, tahminlerimiz var diyoruz.
KESK olarak yaşadığımız enflasyonist ortamı, hayat pahalılığındaki artışı temel aldığımızda TÜRK-İŞ’in 4 Kişilik bir aile için Aralık 2022 itibari ile 26.485 TL olarak açıkladığı yoksulluk sınırının Aralık 2023 itibari ile en az %70 artarak 45 bin TL’ye ulaşacağını öngörüyoruz.
Buradan hareketle Toplu Sözleşme teklifimizde kamuda en az maaşı alan, eşi çalışmayan, 2 çocuklu, konutu olmayan, 15. Derecenin 1. Kademesindeki hizmetlinin mevcutta 8.077 TL’lik ilave seyyanen ödenekle 22 bin TL olan maaşının 2024 yılı Ocak ayından itibaren eş, çocuk yardımı ve kira yardımı ile birlikte en az 45 bin TL’ye çıkarılmasını talep ediyoruz.
Bunun için mevcutta trajikomik seviyede olan eş ve çocuk yardımlarının asgari gıda harcaması tutarında artırılmasını ve konut sahibi olmayan tüm kamu emekçilerine konut hakkı kapsamında KİRA YARDIMI verilmesini istiyoruz.
Ayrıca TİS teklifimizde ücretlilerden kesilen Gelir Vergisi matrahına esas tutarın yıllık %15’i geçmeyecek şekilde düzenlenmesini, alınacak Gelir Vergisi diliminin %15’te sabitlenmesini istiyoruz.
Maaş artışlarına ilişkin bu rakamları fazla, abartılı diye eleştiren de yetersiz bulan da olacaktır.
Yetersiz, az diyenlere bir sözümüz yok. Ama zam kasırgasının son iki hafta da giderek şiddetlendiği bir dönemde altı ay sonrası için bu rakamları abartılı bulanların kendilerine şu soruları sormasını öneriyoruz.
Yaşadığımız hayat pahalılığının, hız kesmeyen zam yağmurunun altı ay sonra nereye ulaşacağını bilmiyoruz.
İki yıl önce yine burada TİS taleplerimizi açıklamış, 2022 yılı Ocak ayı için en düşük kamu emekçisi maaşının eş, çocuk ve kira yardımı ile o günkü yoksulluk sınırı olan 9.332 TL’nin üzerine çıkarılmasını istemiştik.
O günde KESK abartmış diyenler oldu. Ama öylesine bir hayat pahalılığı yaşadık ki TÜİK rakamları ile bile yapılan artışlar soncunda, altı ay sonra 2022 Temmuz’unda en düşük kamu emekçisi maaşı eş ve çocuk yardımı ile 9 bin 100 TL’ye ulaştı.
TİS teklifimizde maaş artışı talebimize ek olarak:
Öte yandan resmi rakamlara göre 50 binden fazla vatandaşımızı aramızdan koparan 6 Şubat depremleri ülkemizin geniş bir coğrafyasının deprem bölgesi olduğunu dolayısıyla depreme karşı alınması gereken önlemlerin artırılması gerektiği gerçeğini bir kez daha açığa çıkarmıştır.
Bu gerçeklikten hareketle Toplu Sözleşme teklifimizde en riskli illerden, bölgelerden başlamak üzere kamu emekçilerinin yaşamakta oldukları konutlarının depreme dirençli hale getirilmesini, bunun tüm masraflarının devletçe karşılanmasını talep ediyoruz.
GÜVENCELİ İSTİHDAM, GÜVENLİ GELECEK
Bugün düşük ücret ve güvencesiz istihdam politikaları tüm kamu hizmetleri alanına yansımıştır.
663 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile sözleşmelilerin kadroya alınması yönünde düzenlemeler yapılmışsa da sözleşmeli istihdam sorununa kalıcı bir çözüm hala üretilmemiştir. Kadroya geçirildiği söylenen on binlerce sözleşmelinin geçmiş hizmetleri adeta yok sayılmaktadır.
En başından beri sınırlanan iş güvencemiz 15 Temmuz darbe girişimi sonrası OHAL- KHK süreci ile birlikte kullanılamaz hale getirilmiştir.
Halkın iradesi ile seçilen belediyelere kayyım atanmış binlerce yerel yönetim emekçisi hukuksuz bir şekilde işten çıkarılmış, yağma ve talan politikaları hayata geçirilmiştir.
Hukuksuz OHAL-KHK’ları ile binlerce kamu emekçisi sorgusuz sualsiz ve keyfi olarak işinden ekmeğinden edilmiştir. Sonrasında kurulan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu süresi boyunca oyalama komisyonu olarak görev yapmış, keyfi bir şekilde verdiği ret kararları ile Anayasa Mahkemesi kararlarını dahi yok sayarak yeni hukuksuzluklara imza atmıştır.
Öte yandan OHAL komisyonu gibi İdare Mahkemeleri de süreci yıllara yayarak, karar vermeyi geciktirerek ve çok büyük oranda komisyonun ret kararlarını onaylayarak yaşanan hukuksuzluğu sürdürmektedir.
Bu nedenle KESK olarak, Güvenceli İstihdam, Güvenli Gelecek İçin:
DEMOKRATİK, ADİL BİR ÇALIŞMA YAŞAMI
Kamu hizmetleri alanında torpilin, kayırmanın, kadrolaşmanın, sendikal ayrımcılığın hiç olmadığı kadar arttığı bir dönemden geçiyoruz. Medyaya hemen her gün torpil haberleri yansımaktadır.
Torpilin, kayırmanın, siyasal kadrolaşmanın kapsı sonuna kadar açılmıştır. Kariyer ve liyakat ilkeleri, çalışma barışı tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Tüm bu gerçeklikler öylesine açığa çıkmış olmalı ki cumhurbaşkanı tarafından 14 Mayıs seçimleri öncesinde, kamuya atamalarda ve görevde yükselmelerde mülakatın kaldırılacağı vaat edilmiş aradan geçen zaman rağmen konuyla ilgili herhangi bir adım atılmamıştır.
Öte yandan toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayan, ayrımcı ve cinsiyetçi uygulamalarla kadın kamu emekçilerine dönük baskı, taciz ve mobbing her geçen gün artmaktadır.
ILO 190 sayılı sözleşme ve ilgili 206 nolu tavsiye kararı çalışma yaşamında şiddet, taciz ve mobbingin önlenmesi konusunda özellikle de kadınların oluşturduğu milyonlarca emekçiyi korumaya yönelik önemli bir boşluğu doldurmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nin hukuksuzca feshedilmesi sonrasında 190 sayılı ILO Sözleşmesi’ne Türkiye’nin imzacı olması çok daha hayati bir önem kazanmıştır.
Kamuyu saran tüm bu haksızlıkların, hukuksuzlukların ortadan kaldırılması ancak Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamının tesis edilmesi ile mümkündür.
Bu nedenle KESK olarak TİS teklifimizde Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamı İçin,
HALKTAN YANA BİR KAMU HİZMETİ İSTİYORUZ!
Bildiğiniz üzere KESK hiçbir zaman salt ücret sendikacılığıyla sınırlı bir mücadele yürütmemiştir, bundan sonra da aynı anlayışla hareket etmeye devam edecektir.
Yıllardır hayata geçirilen ve ülkeyi uçurumun kıyısına sürükleyen neoliberal politikalar görev yaptığımız kamu hizmetleri alanını sadece bizim değil, toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıfların, dar gelirli yurttaşların da aleyhine olacak şekilde dönüştürmüştür.
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli yaşanan ve 11 ilimizde binlerce can kaybı ve ağır yıkımlara neden olan depremlerde de görüldüğü gibi kamuya ve kamusal yatırımlara yeterince bütçe ayrılmaması depremin yıkıcı etkilerini arttırmış, doğal afet, yüzyılın felaketi haline dönüşmüştür. Neo-liberal dönüşüm politikaları sonucunda kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasının, özelleştirmelerin, devletin bir şirket gibi yönetilmesinin, iktidarın devleti adeta inşaat şirketlerine teslim etmesinin, denetimsizliğin, çıkarılan imar aflarının, KÖİ projeleriyle yapılan yol, köprü, hastane, havaalanı vb. hizmetlerin kamu yararı değil daha fazla kar hedefi gütmesi sonucunda felaketin boyutu ve can kayıpları artmıştır.
Bütçe gelirleri büyük oranda emekçilerden alınan vergilerden oluşurken krizin faturası ise her dönemde emekçilere, yoksul kesimlere çıkarılmaktadır.
Bu nedenle; Halktan Yana Bir Kamu Hizmetinin önündeki engellerin kaldırılması artık tüm toplumun ortak talebine dönüşmüştür.
Bu kapsamda; HALKTAN YANA KAMUSAL HİZMETLER İÇİN
TEMEL GELİR GÜVENCESİ İSİTİYORUZ!
“İnsanlık Hakkı” kapsamında; artan yoksulluğa, gelir bölüşümü adaletsizliğine ve açlığa karşı emekçi halkları korumak, insan onuruna yaraşır bir yaşam sürebilme koşullarını sağlamak, kendilerine nitelikli zaman bırakmak, onları güçlendirmek ve geleceğe daha umutla bakabilmelerini sağlayabilmek için, hem üretimdeki emekçileri, hem işsizleri, hem de kadınları güçlendirici, aynı zamanda doğadaki müşterek varlıklarımızın daha az tüketilmesine yardımcı olabilecek ekoloji dostu bir programa ihtiyaç olduğu açıktır.
Nitekim özellikle pandemi ve sonrasında gerek dünyada gerekse ülkemizde derinleşerek artan işsizlik ve derinleşen ekonomik kriz, Temel Gelir Güvencesi talebini tartışılır kılmıştır. Hükümetler daralan ekonomi ve yaşam standartlarındaki gerilemeyi önlemenin bir yolu olarak birçok ülkede benzer programlara yönelmişlerdir. Böyle bir programın finansmanı, sermayeden yana değil, emekten halktan yana bütçe tercihi ile rahatlıkla sağlanabilir.
Bu nedenle; Konfederasyonumuzun önerdiği Asgari Geçim Standardı Tespit Komisyonu tarafından yalnızca toplumun bir ferdi olmaları sebebi ile ülkemizde bulunan insanlara temel ihtiyaçlarını karşılayacak düzenli ve koşulsuz bir gelir kapsamında belirlenecek bir tutarın, Temel Gelir Güvencesi olarak belirlenmesini TALEP EDİYORUZ.
Sözlerimizi tüm kamu emekçilerine ve emeklilerine bir çağrıda bulunarak tamamlamak istiyoruz.
Sevgili Kamu emekçileri, sevgili emekliler
İktidar ve “sendikamız” dediği yapı arasında bugüne kadar ‘toplu sözleşme’ adı altında varılan mutabakatların kaybedeni hangi sendikanın üyesi olursa olsun tüm kamu emekçileri ve emeklileri olmuştur.
Bir taraftan biriken sorunlarınızın çözümü için görüşmelerin başlamasını dört gözle bekliyorsunuz. Diğer taraftan bugüne kadar yaşadığınız hayal kırıklıklarına bir yenisinin daha eklenmesinden endişe ediyorsunuz. Bu endişelerden kurtulmak, yıllardır süren bu kâbustan uyanmak sizin, bizim, hepimizin elinde!
Bizlere her geçen gün daha fazla yoksulluk, sefalet, güvencesizlik dayatılan bu pespaye sistemi değiştirmek ve dönüştürmek elimizde! Yeter ki gerçek yetki sahibinin; sahte sendika yasasıyla imza yetkisini elinde bulunduran konfederasyon değil, milyonlarca kamu emekçisi ve emeklisi olduğunu unutmayalım.
Daha fazla bedel ödemek istemiyorsanız; gelin hangi sendikanın üyesi olursak olalım hep birlikte haklarımız için omuz omuza verelim.
Biz KESK olarak yıllardır yürüttüğümüz fiili meşru mücadele sonucunda kurulan masanın kamu emekçilerinin ve emeklilerin yok sayıldığı, iktidarın ve yetkili olarak oturttuğu yapının bir oyun sahnesine dönüştürülmesine seyirci kalmadık, kalmayacağız.
Bizler yoksullukta, sefalette eşitlenmek değil hak ettiğimiz refahta birleşmek istiyoruz.
Bizler ulufe değil, grevli gerçek bir toplu sözleşme düzeni istiyoruz!
İktidarın tek taraflı olarak çıkardığı yasalar değil, konfederasyonların, sendikaların kamu emekçilerinin söz ve karar sahibi olacağı demokratik bir çalışma yaşamı istiyoruz.
Gelin “Grevli TİS, İnsanca Yaşam Ücreti, Güvenceli İş Güvenli Gelecek” teklifimize hep beraber sahip çıkalım!
Gelin işyerlerinden, yani sizlerden topladığımız taleplerle hazırladığımız “İnsanca Yaşam, Güvenceli İş Ve Güvenli Gelecek” teklifimize hep beraber sahip çıkalım!