İBB’de işçi kıyımına son

10.08.2022 - 09:27
Haberi paylaş

Güvenlik soruşturması nedeniyle Kod-42 ile İBB tarafından  işten çıkarılan, İBB Saraçhane binası önünde direniş başlatan İBB işçilerini Sosyalist İşçi gazetesi ve Marksist.org olarak ziyaret ettik. 

AKP, MHP koalisyonu tarafından OHAL koşullarında mağdur edilenler, KHK ile işten atılanlar, barış akademisyenleri, Süleyman Soylu’nun hedef göstermesi üzerine şimdi de İstanbul Belediyesi tarafından işten çıkarıldılar. 

Bu hukuksuzluğa direnen işçiler, atılan işçilerin işlerine iade edilmesini, çalışanların üzerindeki güvenlik soruşturması baskısının son bulmasını ve Ekrem İmamoğlu’nun özür dilemesini istiyorlar. 

İBB’ye taleplerini güçlü bir biçimde iletmek için yarın saat 16.00’da basın açıklaması düzenliyorlar. Ve herkesin bu mücadeleye güç vermesini istiyorlar.

İşten atılan işçiler şunları anlattılar:

Ramazan Oruç: Başımızda sallanan olağan üstü rejiminin kılıcıyken,  muhalefetin de aynı sürecin  parçası ve sürdürücüsü olduğu bir pratik ile karşı karşıyayız

Şehir plancısı ve uluslararası ilişkiler uzmanıyım.  Aynı zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi’nde  doktora öğrencisiyim. Mart 2021’de İstanbul Büyük Şehir Belediyesi(İBB)’ne bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nda işe başladım. 

İlk işe başladığım ay sonunda ek mesailerimizi gösteren bir tablo istediler, doldurdum. Birinci ayın sonunda  30 saatin üstünde  ek mesai yapmıştım. Sonraki aylar mesai saatleri arttı. Ancak mesailer ücretime yansıtılmadı. Önce bir yanlışlık olduğunu düşünüp, üzerinde durmadım. Sonra bunun sistematik bir uygulama olduğunu fark ettim. Yöneticim ile konuştuğumda “Biz İstanbul Planlama Ajansı ve İBB’de ek mesai ödemiyoruz” dedi.  “O zaman neden ek mesai talep ediyorsunuz” dedim. Ve böylece iş yerinde fişlenmiş olduk. 

Zamanla iş koşulları da ağırlaşmaya başladı. Eve gittiğimizde her an iş beklentisiyle sosyal hayatımızı da yaşayamaz olduk. Ayrıca  psikolojik baskıya maruz kaldık. Bir kamu kuruluşundan beklenmeyen ölçüde keyfi, sigortasız ve güvencesiz çalışma ortamı mevcut. İşe yeni başlayanların dört ay hiç ücret ödenmeden, sigortasız çalıştırıldığına şahit oldum. Tek mağdurun ben olmadığım bir emek rejimini tarif ediyorum burada. Mesai ücretim ödenmediği takdirde mesaiye kalmayacağımı söylediğimden bir ay sonra hiçbir gerekçe gösterilmeden işten atıldım. Sonrasında işe iade davası açtım. Mahkemeyi kazansam bile işe almayacaklarını söylediler bana. 

Bir kamu kurumundan beklenmeyecek bir savurganlık ve keyfiyet var ortada. Üyesi olduğum İstanbul Şehir Planlamacıları Odası’na da başvurdum. Bu bölümde çalışan şehir plancısı yöneticileri hakkında soruşturma açılmasını istedim. Soruşturma devam etmekte. Ayrıca kişisel bloğumda bir yazı yayınladım. Çok fazla okundu ve benzer emek sömürüsüne maruz kalan insanlar benimle iletişime geçtiler.

Tam o dönemde İçişleri Bakanlığı, meclis bütçe görüşmelerinde, “İBB’de 557 terörist var” açıklamasında bulundu. Sonra benimle birlikte çalışan arkadaşım Barış akademisyeni Veysi Altıntaş işten çıkarıldı. Önce istifaya zorlandık, istifa etmeyince de keyfi bir biçimde işten çıkarıldık. Hepimiz benzer durumdaydık. Veysi Altıntaş’ın durumu daha kötüydü. Kod 42’den çıkarıldı. Kod 42: İşverene yalan beyanda bulunmak anlamına geliyor. Hâlbuki ajansın barış akademisyenlerini öncelikli olarak istihdam etmek gibi bir politikası vardı. Ancak koşullar değiştiğinde bu insanları gözden çıkardılar. Sonrasında da güvenlik soruşturması gerekçesiyle ardı ardına arkadaşlarımız işten çıkarıldı.    

Bir  araya geldiğimizde yaşanan haksızlıkların tekil olmadığını, içinde bulunduğumuz siyasal atmosferin bir yansıması olduğunu düşünerek politik bir cevap vermemiz  gerektiğini düşündük. Örgütlenmemiz, 13 gündür sürdürdüğümüz direnişimizi ortaya çıkardı

Üç temel talebimiz var: Öncelikle böylesi ağır bir ekonomik krizin ortasında çok ezici bir şekilde yüzlerce insanın işsizliği mahkûm edildiği bir tablonun sorumlusu olduğunu düşündüğümüz İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun özür dilemesini bekliyoruz. İkincisi, işten atılan tüm arkadaşlarımızın koşulsuz şartsız işlerine iade edilmesini istiyoruz. Üçüncüsü, halen çalışmakta olan arkadaşlarımızın üzerindeki baskılara son verilmesini istiyoruz. Tüm bu taleplerimiz gerçekleşene kadar süresiz oturma eylemi yapacağız.

Durumlarımız birbirinden farklı gibi görünüyor ama içinde bulunduğumuz durum, olağanüstü hal rejiminin bir yansıması aslında ve muhalefetin de aynı sürecin parçası ve sürdürücüsü olduğu bir pratik ile karşı karşıyayız.

Hüdeydan Ece: “Her şey çok güzel olacak” söylemine inanmıştık. Düzenimiz ikinci kez yıkıldı

Şırnaklıyım,  2017’de Şırnak Belde Belediyesi’nden KHK ile işten atıldım. Bunun üzerine ailemi bırakıp, İstanbul’a geldim. Özel sektörde bir süre çalıştıktan sonra İBB’ye başvurdum.  Mart 2020’de  İBB Boğaziçi Yönetim A.Ş’de  temizlik personeli olarak işe başladım. Mayıs ayında Kod 42 ile işten atıldım. Bugüne kadar hakkımda açılmış bir dava ve soruşturma yok.

Süleyman Soylu İBB’de çalışanları hedef aldı. Medya tarafımdan ismim basına servis edildi, hedef gösterildim. Dört çocuk babasıyım. İşime güvenerek çocuklarımı yanıma aldım. İnanılmaz sıkıntılar yaşadık. Okuyan çocuklarım var. İşe gittiğimde aklım sürekli çocuklarımdaydı. Başlarına bir şey gelip gelmediği konusunda sürekli endişeliydim. Boğaziçi Yönetimi insan kaynaklarından beni arayıp, hukuki olarak destek olabileceklerini, işimle ilgili bir endişemin olmamasını söylediler. Ben de beni hedef haline getiren basınla ilgili dava açtığımı söyledim. 

Hayatıma devam etmeye çalışırken, bir telefonla işten atıldığımı öğrendim. Üstelik Kod 42 gerekçe gösterilerek atıldığımı öğrendim. İşe girerken, hem sözlü hem de yazılı biçimde KHK mağduru olduğumu söylemiştim. Bizi AKP zihniyeti KHK ile mağdur etmişti. 2019 Mart yerel seçimleri öncesinde CHP “Hak, hukuk, adalet” mitingi yapmıştı. Seçim sürecinde “her şey çok güzel olacak” söylemine inanmıştık. Mağdur olarak hukuksuzluğun ortadan kaldırılacağına ilişkin umudumuz büyüdü. İBB’ye yaptığım iş başvurusu kabul edilince de umutlarım güçlendi. Düzenimiz ikinci kez yıkıldı.

Fatma Şenvardar:  Oy verdim diye eleştirmeyecek değilim. Bu yanlıştan dönsün, bizi işimize iade etsin ve kimseyi de işten atmasın

“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attığım için 2016 yılında ihraç oldum. 15 ay önce İBB’de işe girdim, güvenlik soruşturması sürecinde Kod 42’yle işten atıldım. İşe girdiğimde barış  akademisyeni olduğum biliniyordu. İdari amirlerim de biliyordu. SGK dökümünde de yazıyor ki işe giriş şartlarında böyle bir madde de yoktu. Zaten 4A statüsünde iştirak personeli olarak çalışıyorum. Sanki bilmiyormuş gibi, 15 ay sonra insan kaynakları “hakkınızda yazı geldi kamudan ihraç edilmişsiniz” dedi. 

Haziran ayında Süleyman Soylu “İBB’de 557 terörist var” dedikten sonra insan kaynakları arayınca böyle olacağını biliyorum. Zaten dört beş ay önce de hakkında davası olan, gazetede ismi çıkan insanların işten atılacaklarını biliyordum. “İşten atılırsam direneceğimi” söylediğimde “sesini çıkarma sana iş bulalım” dediler. Kimsenin işten çıkarılmasını kabul etmeyeceğimi söyledim. Sonra yalan beyanda bulunmuşum gibi dijital bir damgayla, tazminat almadan işten atıldım. İBB bana söylesin ne yalan beyanda bulunmuşum? 

Şu anda beş büyük şehri yöneten bir partiden söz ediyoruz. “Benim gücüm yok deme lüksüne sahip değiller. Mart 2019 İstanbul Büyük Şehir Belediye Seçimleri iptal edildiğinde İmamoğlu’nun yanında yer aldım. Oy da verdim. Sandıkların başında da durdum.  Bizim başımıza bir hukuksuzluk, kanunsuzluk geldiğinde partinin yanımızda olması lazım. Şuan derin bir hayal kırıklığı yaşıyoruz. 

İktidara geldiklerinde KHK’lıların, barış akademisyenlerinin işlerine dönecekleri konusunda ciddi şüphelerim var. KHK’lı işten atılmak zaten adaletsiz bir durum, şu anda işten atılmam da adaletsiz bir durum. Ama bu adaletsizliği yapan CHP’li belediye, oy verdim diye eleştirmeyecek değilim. İBB bu yanlıştan dönsün, bizi işimize iade etsin ve kimseyi de işten atmasın.

Bültene kayıt ol