Yine grev yasağı, yine AKP!

12.10.2020 - 17:07
Haberi paylaş

Mersin’de Şişecam’a ait soda ve krom üretim tesisleri ile Adana’da tuz fabrikasında Petrol-İş Sendikası’nın aldığı grev kararları iktidar tarafından 60 gün süreyle ertelendi

İki fabrikada hazırlığı yapılan grev 9 Ekim’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından “genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle yasaklandı.

Grev kararlarını 60 gün süreyle ertelemek çok açık bir şekilde grevleri yasaklamak anlamına geliyor. Erteleme, AKP’nin icadı olan bir kelime oyunundan başka bir şey değil. 

Erteleme dedikleri yasaklama

“60 gün erteleme”, grev için örgütlenen, tartışan, greve karşı çıkan çalışanları ikna etmeye çalışan işçilerin motivasyonunu ortadan kaldırmak demektir. İki ay boyunca ertelenmiş bir grevi canlı tutmak, erteleme kararı bittiğinde ilk günkü gibi grev örgütlemek imkânsız. Böylece iktidar yasaklama lafını kullanmadan grevi yasaklamış oluyor.

AKP hükümeti olguların adını değiştirdiğinde olgunun kendisinin de değişeceği umuduyla daha fazla kelime oyunu yapmaya başladı. TİÜK hesaplama yöntemini değiştirerek işsizliği ve enflasyonu düşük göstermeye çalışıyor. Gerçek ise onu ifade eden kelimeler ya da matematiksel hesaplamalardan bağımsız bir şekilde durduğu yerde duruyor.

Toplu İş Sözleşmesi ve grev hakkı

AKP hükümetleri, Toplu İş Sözleşmesi (TİS) hakkının yanı sıra grev hakkını gasp ettikçe, TİS’in hiçbir anlamı kalmıyor. Sözleşme süreçleri patronlarla işçilerin kıran kırana mücadele ettiği zamanlardır ve işçi sınıfının bu mücadelede kolektif gücünü göstermekten başka şansı yoktur. İşçi sınıfı kolektif gücünü ise esas olarak grev örgütleyerek gösterir. Grev hakkı yasaklanan bir işçi sınıfının TİS hakkının varlığından söz edilemez.

Ertelenen grevler Yüksek Hakem Kurulları’na götürülür. Bu kurullar, kraldan daha kralcı oldukları için, TİS süreci, işçi sınıfının tüm pazarlık gücü yok edilerek sermaye lehine, patronlar lehine çözümlenmiş olur.

AKP’nin grev yasağı merakı

AKP iktidarları böylece 17 kez grev yasaklamış oldular. İlk kez 1 Temmuz 2003’te Petrol-İş’in örgütlü olduğu Petlas Lastik Sanayi ve Ticaret AŞ’deki grevi yasaklayan AKP iktidarları, 8 Aralık 2003’te Kristal-İş üyesi 5 bin Paşabahçe işçisinin grevini yasakladı, 30 Ocak 2004’te direnişten vaz geçmeyen Paşabahçe işçilerinin grevini bir kez daha yasakladı. 21 Mart 2004’te Lastik-İş’in 20 ayrı fabrikada 5 bin işçiyi kapsayan grevini yasaklandı. 1 Eylül 2005’te, Türkiye Maden-İş’in örgütlü olduğu Erdemir Madencilik’teki grev yasaklandı. 

15 Temmuz darbesine kadar birçok grevi yasaklayan AKP iktidarı, bu yasaklamalarla övünürken darbe girişimi sonrası OHAL rejiminin sermaye sınıfının işine nasıl yaradığını şöyle anlatmıştı: “Soruyorum, iş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, bir aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde, 15 sene önce Türkiye'de olağanüstü hal vardı ama bütün fabrikalar hep grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri ama şimdi böyle bir şey var mı? Tam aksine, şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL'den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki 'Hayır, burada greve müsaade etmiyoruz çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız.' Bunun için kullanıyoruz biz OHAL'i.

Bu konuşma, kuşkusuz Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği toplantısında yapılmıştı.

17. grevin yasaklanması, iktidarın kendisinin de itiraf ettiği gibi işçi dünyasına karşı iş dünyasını korumak için attığı bir adımdır.

Grev haktır! Yasaklanamaz. İşçi dünyasının bu sloganlarla eylem kapasitesini göstermesine ise hiçbir yasak sonsuza kadar engel olamaz. 

Bültene kayıt ol