Orta ölçekli bir göz hastalıkları merkezinde çalışıyorum. Pandemi, bizde de etkisini tüm yurtta olduğu gibi birden değil, yavaş yavaş gösterdi.
Önce bazı hekimler poliklinikte cerrahi maske takmaya başladılar, sonra bazı personel de onlara katıldı. Bu arada ben, izlemiş olduğum bir videoda 'virüs havada asılı beklemez, o yüzden maske takmanın önleyiciliği yoktur' diyen profesöre inanarak bir süre poliklinikte maske kullanmadan çalıştım. İlerleyen süreçte TV ve internet üzerinden hem durumun ciddiyetine dair artan mesajların, hem maske ve benzeri kişisel korunma ekipmanlarının koruyuculuğuna dair edindiğim yeni bilgilerin etkisiyle, poliklinikte ve toplu taşıma araçlarında yüzümden cerrahi maskeyi eksik etmedim. Bu dönemde hem işyerinde hem kamusal alanda, sosyal mesafeye göre ayakta beklerken ve otururken tercih edilecek yerlerin de işaretlendiğine tanık oldum. Her köşe başında bir el dezenfektanına ulaşmak mümkündü. Bir ara işyerinde ekipman tamirinden sorumlu teknik personel 'biyomikroskop' dediğimiz muayene cihazına hastayla nefes temasımızı önleyecek saydam plastik bir levha monte edince ilave bir önlem kalmamıştı artık.
İş akışında beklenen düşüş de kademeli olarak gerçekleşti. 65 yaş grubuna sokağa çıkma yasağı gelince, bizim hasta portföyümüzün neredeyse üçte biri bize ulaşamaz olmuştu. Bu gruptan gelenler de sadece acil durumlar için zorda kalınca gelenlerdi. Beraber çalıştığımız 65 yaş üstü hekimler de aynı dönemde izin kullanmaya başladılar -şimdi ne durumdalar bilmiyorum. Derken 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı geldi. 'Hayat eve sığar' kampanyaları ile başlatılan karantina günleri etkisini poliklinik ve cerrahi müdahale sayılarındaki çarpıcı bir düşüşle gösterdi. Hafta içi bir işgününde 8 hekim aynı anda çalışırken, bu sayı şimdi -20 Nisan haftası- ikiye düştü. Genelde iki gün evde, bir gün işte şeklinde sürdürüyoruz mesaiyi. Kendi aramızda aldığımız bir karar bu, zira işverenler aynı zamanda mesai arkadaşlarımız. Yardımcı personel için de haftalık çalışma listeleri oluşturuldu. Bir hafta çalışan diğer hafta çalışmıyor. İşten çıkarma şimdilik yok.
Özel sağlık sektöründe çalışan hekimler için standart bir ücretlendirme modeli yok. İşyerine göre, hatta aynı işyerinde hekimlerin arasında bile farklı anlaşmalar olabiliyor. Hak edilen ücrete 'hakediş' deniyor. Bunun toplamı, hekimin ürettiği iş toplamına göre belirleniyor, buna da 'ciro' deniyor. Ay sonunda önceden belirlenmiş sabit bir rakam, genelde bir aylık geçimlik miktarı karşılayacak bir değer, ücret olarak hekime ödeniyor. Buna da 'fiks' adı veriliyor. Bu rakam kesinlikle hekime 'üreteceği öngörülen' cirodan ayrılan paydan yüksek olmamalı. Birkaç ay üst üste ciro payı, fiksten düşük gerçekleşirse, fiks güncelleniyor ve düşürülüyor. İşler yoğun gider ve hekimin ürettiği cirodan payına düşen hakediş, fiks olarak belirlenen rakamdan yüksek çıkarsa, bu fark izleyen 3. ayın sonunda hekime veriliyor. Burada mantık iş alımını büyük oranda SGK'nın yapıyor olması ve fatura ödemelerinin ortalama üç ayı bulması.
Ciroların yıllık ortalamanın çok altına düştüğü bugünlerde, hekimlerin fiks ücretlerinde bir düzenleme kaçınılmaz. Cirolardaki düşüş neredeyse öncekinin 5'te birine düşecek kadar vahim bir düzeyde. Muhtemelen ameliyat sayılarının poliklinik sayısına göre 2-3 kat fazla azalması bu dramatik düşüşte esas neden olacak.
Sonuç olarak, Kovid-19 pandemisi nedeniyle bol bol boş vakte kavuşan özel sektör göz hekimlerini 'hazırdan yiyecekleri' bir süreç bekliyor. Umarım bu sürece hazırlıksız yakalanan meslektaşlarım için de çözümler üretilir. Devlete ve meslek odalarına çok iş düşüyor.